|
Evlatlardan bir evlat

Ahmet Atakan genç bir insandı. Ölüm şekli, polisin ölümünde suçunun olup olmadığı, örgüt militanları ya da arkadaşları tarafından öldürülüp öldürülmediği bir tarafa, genç yaşta bir protesto gösterisinde hayatını kaybetti.

Bu hepimizi yaralayan ve üzen bir kayıptır. Faili kim olursa olsun manşetlerde o yaptı bu yaptı yarışına girmeden, ölenin kimliğine bakmadan, sadece ve sadece bir insan olarak değerlendirerek üzüntümüzü ifade edebilmek bu kadar zor olmamalıydı.

Toplumsal barışın acılara ortak duyarlılık geliştirdiğimiz zaman güçleneceğine inanıyorum. Ölümlere üzülmenin en insani duygu olduğunu unutmamak gerekir.

Her konuda ortak paydalar değişebilir ama insanlık ortak paydası hep baki kalır.

Ahmet Atakan da evlatlardan bir evlattı. Ve hayatını elim bir olayda kaybetti.

Çok üzgünüz manşetleri atmalıydık her birimiz. Yine de geç değil.

"NAMUSUMUZLA HATA ETTİK" DİYEN VE DİYEMEYENLER...

28 Şubatın medya ayağı sürpriz bir durum değil. Manşetler ortada. Arka planda ise "biz kullanıldık" diye itiraflarda bulunan medya patronları var.

"Kimi etik kimi de yasal suç kapsamına girecek işler yaptı" sözleri, dönemi iyi bilen gazetecilere ait. 28 Şubat soruşturması çerçevesinde Genelkurmay Karargahına teklifsizce ve sıkça gidebilmek, başkalarına randevular almak (dönemin muhafazakar gazete sahipleri bile bunun bazı gazeteciler için çok kolay olduğunu söylüyorlar) gibi olaylar dışında başka belgeler ortaya çıkacak mı bilmiyoruz.

Ancak Mehmet Ali Birand 28 Şubat belgeselinde medyanın tutumunu çok iyi tasvir ediyor."Bizim o dönemde yaptığımız haberler için talimat almamıza gerek yoktu. Kimse medya patronlarını çağırıp darbeyi destekleyin demedi. Biz zaten hazırdık. Biz verilmeden alınmış bir görevi yerine getirdik. Darbecileri birlikte yaptık, alkışladık, kışkırttık. Aksini söyleyen gelsin. Ee napalım bari namusumuzla hata ettik napalım."

"Biz zaten darbe yapanlar ile aynı düşünüyorduk. Bizi kimse zorlamadı..." Bu sözler o güne de bugüne de ışık tutar aslında.

Genelkurmay brifinglerine davet edilmek, gidip gitmemenin itibar vesilesi sayıldığı günler ise çok eski değil.

AŞKA HÜRMET ETMEK GEREKİR AMA...

"Ben O"nu Çok Sevdim". Bu cümle Yassıada yargılamasında bir dönemin Başbakanını itibarsızlaştırmaya yönelik her soruya vakar ve onurla cevap veren bir kadının tarihe ve hafızalara kazınan cümlesidir. Pana Film tarafından çekilen bu aşkın hikâyesi yayınlanmaya başladı. Geçen hafta Sina Koloğlu "muhafazakârlar bu diziye hazır mı" diye bir soru sormuştu. Doğrusu bu sorunun cevabını merak edenlerden birisi de benim. Tarihi şahsiyetleri "insan, zafiyet sahibi" gibi özellikleri ile anmaya alışık olmayan muhafazakâr kesim buradaki aşk hikâyesine nasıl bir yorum getirecek merak ediyorum. Sonuçta bu aşk hikâyesi toplumsal kabullerin ötesinde bir yasak aşktır. Menderes evlidir ve bir evli kadına âşıktır. Ve koca durumdan haberdardır. Menderes"ten hamile kalır. Çocuğun akıbeti ise meçhuldür. Minik ceset, kimsesizler mezarlığına, isimsiz bir mezara gömülür. (Günahsız bir sabinin âhı deyimini burada hatırlatmak isterim.) Menderes"in eşinin de bildiği bu aşk hikâyesi aslında Başbakanın asılmasının dışında da her taraf için trajiktir. Aynur Aydan her şeyi göze alarak sevdiği bu adamı, bir başka evli kadına aşkı sebebi ile terk eder. Yassıada Mahkemesi"nde sevdiği adamın itibarına sahip çıkması ise elbette sevgisinin büyüklüğünü gösterir.

Ancak tüm bu arka planı yok sayarak, sadece aşka hürmet ederek buradan saygın bir hikâye çıkar mı bilemiyorum. Bu tüm aile bireylerini etkileyen hazin hayat öyküsünde benim kahramanım Berrin Hanım"dır. Kocasının sevgilisine aldığı mobilyalar yanlışlıkla kapısına dayanınca doğru adrese gönderdiğini dönemin muharrirleri anlatırlar.

Bakalım bu dizi vesilesi ile bu aşka hürmet edecek miyiz? Dizinin bir kurmaca olduğu, gerçekten ilham alsa da yazarının kurguladığı bir hikâye olduğunu bilerek seyretsek de...

HAFTANIN KAFA SESLERİ

...Bu Ruslar da satrancı da Rus Ruletinde masaya kimi oturtacaklarını da çok iyi biliyorlar. Yine şampiyon onlardan çıktı.

... Kozmetik uygulamalar lafının bedeli ne olur acaba?

...Şu Cengiz Çandar da üç ay önce Suriye politikası için "süper" diyordu. Dışişleri politika değiştirmedi de o niye fikir değiştirdi anlamadım!!!

...Yahu bu İslamcı kesimin sivil toplum kuruluşlarına n"olmuş? Bunlar İçişleri Bakanlığı"na bağlı kuruluşlar değil miydi? Niye birbirlerini Suriye ve Mısır"a ilişkin tutum alışlara göre sınıflayıp etiketlendiriyorlar. Dışişleri"ne mi bağlasak acaba bunları?

11 years ago
Evlatlardan bir evlat
Feriştahı gelse
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?