|
Gidecek yeriniz yoksa?

“Havada asılı kalmak nasıl bir şey bilir misin?” diye tanımlamıştı röportaj yaptığım bir mülteci durumunu. Kendi ülkemizde, evimizde, dostlarımız ile yaşarken bunların hepsini bırakıp gitmeyi hayal bile ödemiyoruz çoğu zaman. Her şeyi geride bırakıp yoları düşmeyi, yürüyerek dağları aşmayı, küçük teknelerde denizler geçmeyi, tırların arkasında yolculuk yapmak, kimliksiz yaşamak, hiç bilmediğin bir yerde çoğu zaman hakarete aşağılanmaya maruz kalarak yaşamak yeni bir hayat kurmak, yeni başlangıçlar yapmak film sahnelerinden bir kesit ya da haberlerden başlık değil. Bugün dünyada yüzelli milyonun üzerinde insan vatandaşı oldukları ülkeler dışında, yasal ya da yasadışı göçmen işçi, mülteci veya sığınmacı olarak yaşıyor ve bu rakam dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 2''sini oluşturuyor.

Gelişmiş ülkelerde her 10 kişiden birisi, gelişmekte olan ülkelerde 70 kişiden birisi göçmen.

Dünyada uyuşturucu uticaretinden sonra ikinci kar getiren kaçakçılık biçimi insan ticareti. Özgürlüğünü satın almak, daha iyi bi hayat yaşamak, ölümden kaçmak, ailesini kurtarmak için insanlar ellerinde avuçlarında ne varsa insan tacirlerine veriyorlar. Bu ticaretin sonunda ise mutlu son çok az kişiye nasip olabiliyor. Belki de bu yüzden umut yolculuğu deniyor göç yolculuğuna.

İnsan ticareti yapanlar tarafından ise en fazla istismara kadınlar uğruyor. 500 bin kadının kadın tacirlerinin elinde olduğu tahmin ediliyor. Türkiye''de bir ara geçiş ülkesi olarak kadın ticaretinin güzergahları arasında yer alıyor. Türkiye''de kadın ticareti yapanların yaklaşık 4 milyara yakın gelir elde ettiği tahmin ediliyor.

Kadın ticaretinin mağduru kadınların çoğu ekonomik nedenlerle göç edenler. Türkiye''de ki mağdurların çoğu eski Sovyet ülkelerinden geliyor. Bu kadınların bir çoğu hayat kadını değil,eğitimli meslek sahibi olanlar çoğunlukta...insan ticareti mağduru her üç kadından birisi anne,bir çoğu ailesini geçindiriyor. Bu nedenle kadın ticareti sadece mağdurları değil aileleri de etkiliyor.

İnsan ticaretinin merkezi haline gelen ve mağdurların tespit edildiği şehirler İstanbul (yüzde 33), Antalya ( yüzde 25), Ankara (yüzde 16), Mersin (yüzde 5). IOM ''in Türkiye raporunda yer alan diğer bilgiler ise konuyu farklı boyutları ile ortaya koyuyor. Mağdurları, insan ticaretinin ağına yüzde 74 oranında kendi ülkelerinin vatandaşları sokuyor. Ticareti yönetenlerin yüzde 9''u Türk, diğerleri ise Rus. Mağdurların üçte biri üreme organları hasar gördüğü için bir daha asla anne olamama tehlikesi altında bulunuyor; yüzde 36''sında cinsel yolla bulaşan hastalıklar; yüzde 8''inde beyin hasarı gözleniyor.

Göç eden insanlar, mülteciler çoğu zaman ilgi alanımıza girmiyor. Haberlerde zaplayıp geçiyoruz. Bu acı hayatlara tanık olmak istemiyoruz. Oysa iç göçü yaşayan yurtdışına göç veren bir ülke olarak bu sorunlara bigane kalamayız. Hele ortadoğuya komşu olan bir ülkede.

Komşularımız arasında araplara vize uygulamadığı için en fazla mülteci alan ülke Suriye... Suriye''de 2 milyona yakın Iraklı mülteci var. Bunların çoğu çocuklar ve kadınlar.. Bunlar içinde Birleşmiş Milletler''den sağlık ve diğer yardım alanların sayısı sadece 18 bin. Geri kalanlar ise kendi koşulları ile ayakta kalmaya çalışıyor. Buradaki Iraklı mültecilere zengin İslam ülkelerinin görünen somut hiç bir yardımı yok.

Bu mültecilerin sağlık yardımı aldığı UHNCR''ın merkezinde ki kadınlarla konuşunca devasa ve çözümü neredeyse imkansız sorunlar yumağı ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz.

“Neden ülkenizi terk ettiniz “ sorusunun birbirini tekrar eden cevaplarında Irak''ta ki mezhep çatışmalarının boyutu çok daha iyi anlaşılıyor. “Evinizi terk etmezseniz oğlunuzu, eşinizi kaçıracağız ya da öldüreceğiz” mesajlı mektuplar bir çok ailenin yerini yurdunu bırakarak göçüne neden olmuş. Göç edenler arasında sünnilerde var şiilerde...İşlerini evlerini her şeyi bırakıp sadece canlarını kurtaranlar olduğu gibi, mevcut varlıklarını satıp yola öyle çıkanlar da var. Durumu en iyi olanlar bile bir müddet sonra yoksullaşmaya başlıyor. Ailesinde kendilerini koruyacak birileri kalmayan kadınlar için ise kadın tacirlerinin eline düşmekten başka yol kalmıyor...

1955''deki Büyük Doğu Türkistan göçünün hayatta kalan son tanıklarından Seniha Nine göç yolculuğuna Altay dağlarında başlamış. Himalayalarda üç ay aç susuz saklanmışlar, göç yolculuğunda yola çıkanların yarısı ölmüş. Annesi ölen çocukları sahiplenerek yola devam etmiş. Himalayalarda tek yiyecekleri geyik eti olmuş. Susuzluklarını ise hayvan idrarını içerek gidermişler. Ne zaman Türkiye''ye Zeytinburnu''na gelmişler, artık rahata ermişler. Seniha teyze Doğu Türkistan göçünün hem tek canlı tanığı hem de geleneklerini buradaki nesle aktaran en önemli kişi. Müzikle tedavi yapan Tümata müzik topluluğunun ortaya çıkmasında büyük emeği var. Zeytinburnu''nda her sokakta bir çok göç öyküsü ile karşılaşıyorsunuz. Nüfusunun yüzde altmıştan fazlası göç ile gelen insanlardan oluşmuş Zeytinburnu Belediyesi bu konuya şimdiye kadar en fazla duyarlılık gösteren yerel yönetimlerin başında geliyor. Zeytinburnu Belediyesi geçen yıl birincisini yaptığı Göç sempozyumu bu yıl ikincisini “göç ve kadın” teması ile 1-2 aralıkta Zeytinburnu Novotel''de yapıyor. Filistin''den, Pakistan''a, İran''a, Avrupa''ya farklı göç sorunlarını içeren zengin katılımcıların yer aldığı göçmen sorunlarına ayna tutacak olan toplantıya önemli isimler katılıyor. Bunlardan birisi de (IOM)Uluslararası Çalışma Örgütü''nün as başkanı Ndiora Ndiaya ise bu vesile ilk defa Türkiye''ye geliyor.

“Havada asılı yaşamak” nasıl bir şey anlamaya çalışmak için bu toplantının çok iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum.

16 yıl önce
Gidecek yeriniz yoksa?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset