|
Güçlü olan mı haklı-haklı olan mı güçlü

Amerika''da çıkan bir yazıda Türkiye uzmanı Zeyno Baran darbe gelecek diye yazınca buna itibar etmeyenlerden birisi de bendim. "Asla böyle şeyler olmaz,burası Mozambik mi- muz cumhuriyeti mi" diye cevap veren ben artık göğsümü gere gere "biz bir üçüncü dünya ülkesiyiz" desem de,bu muhtıranın seçim hesaplarının arkasındaki siyasi hesapları kadar sosyolojisine de bakmaktan yanayım.

Ne oldu da muhtıra maili aldık diye merak edenlerdenim.Bizim bilmediğimiz, görmediğimiz bir şeyler oldu da, bir gecede barlar kapatıldı, halk çarşafa mı sokuldu, tüm çağdaş kurumlar iflas edip yenileri mi oluşturuldu,şeriat kuralları mı geldi? Ne oldu da rejim tehdit altına girdi- 10 tane küçük kız ilahi söyledi diye mi?

Sadece muhtıra değil,onu hazırlayan süreçte çokça dile gelen "ne oldu da kentli kadınlar hayat tarzını tehdit altında hissetti" sorusunu soruyorum bir iletişimci olarak görüntü üzerinden analiz yaptığımda …Üst protokolün başörtülü olması onları rahatsız etti..Türkiye''nin karma resmini vermediğini Türkiye''yi temsil etmediğini düşündüler… gerekçeler ağzımdan dökülürken bile aklım ve kalbim itiraz ediyor. Ne sadece başörtülülerden oluşan bir resim ne de onların olmadığı bir resim. İyi de sadece eşlerin başörtülü olması bir askeri muhtıranın sebebi olacak kadar önemli midir? Hele hele de Kuzey Irak''a girilebileceğini söyleyen bir açıklamanın ardından. Bir şeyde hoşlanmamak, rahatsız olmak, hata sevmemek darbe tehdidi oluşturmak için yeterli bir sebep midir?

Meydana çıkan kadınlara bakıyorum. Sorularım daha da artıyor. Gençliğimizde özgürlüklerden yana tavırlarımızı hayatın pratiklerine kurban etmediğimiz zamanlarda bile Nejla Arat''da,Türkan Saylam''a itibar etmeyen arkadaşlarımız ne oldu da meydanlara attılar kendilerini? Kentli, orta sınıf, alevi, Sünni, inançlı inançsız, solcu, milliyetçi, ulusalcı, Kemalist insanların ortak paydası neydi? Yıllarca cuntaya mücadele vermiş, işkenceler görmüş, cumartesi annelerine destek verse de- şehit annelerine hayatlarında hiç yer vermemiş eski solcular niye gitmişlerdi meydanlara. Meydanlardaki aşırı milliyetçi, dışa kapalı, 40 yıl öncesinin baskıcı söylemlerine nasıl alkış tutmuşlardı.

Aynı soruyu soran solcularda var. Bir solcu arkadaşım "inanamıyorum arkadaşlarım faşist olmuş travma geçiriyorum" diyordu. Bir başkası "artık dışarı çıkamıyorum, kimseyle konuşamıyorum arkadaşlarım ile ailem ile ortak dilimizi kaybettik" diyordu. Bir başkası "siz en fazla başımızı örteceksiniz ama onlar bizi kesecekler" diye espri yapıyordu?

Tüm bu olanların gazına gelip nasılsa asker var arkamızda diyerek tehdidi artıranlar, hakaret edenler de var. Sayılar üzerinden gitmiyorum çünkü sayılara değil insanlarda oluşan duygularla ilgileniyorum: Ve tekrar soruyorum ne oldu da insanlar hayat tarzlarını tehdit altında ve daha da ötesi rejimi tehdit altında hissettiler.

* * *

Bir okuyucum diyor ki mağdur edebiyatı yapmanızda bıktık. Ben kendimi hiç mağdur hisseden birisi değilim ki mağdur edebiyatı yapayım. Kendi tercihlerimin sonuçlarından hiç pişmanlık da duymadım. Hayat tarzımı dayatmaların dışında kendi tercihlerime göre belirlemekten de mutluluk duyuyorum. Ne baskıya boğun eğer hayat tarzımı değiştirir ne de kimseye baskı yapılmasını savunurum.

Okuyucularım arasında alevi olduğunu söyleyenler de var. En fazla kendilerinin mağdur olduklarını söylüyorlar. Ve cesaretin varsa bizi da yaz gibi ifadelerde var/özellikle de kürt-alevileri/. Doğrusu bu sitemler çok anlamsız. Benim gibi olmayanların sorunlarını dile getirmek için de yazmak için de yeteri kadar cesaretim var. Üstelik yazı tezgâhımda Sünni genç kız ile Alevi gencin aşk yazısı varken, bekleyin pek yakında!

Bir okuyucum inançsız olduğunu özellikle vurgulayarak yazıyor; Hırant konusunda arkadaşını yazdığı yazı nedeniyle ihbar eden Atatürkçülüğü ile tanınmış vekili. Aynı zamanda eski de bir bakan ve saygın bir isim /demokrat, özgür düşünceli!/İhbar etmiş ama savcı ihbarnamesinde ismi geçsin istememiş. Okuyucum ilave ediyor "bence Atatürkçülüğü yanlış değerlendiriyorlar".

Her birimiz kendi bulunduğumuz yerden dünyaya bakıyoruz elbette. Sadece kendi yaşadığımız acıları biliyor, onu kutsallaştırıyor hiç başka taraflara bakmıyoruz. Tutuculuk, dar görüşlülük, her yerde var. Aralarında tutucular, obsessifler paranoyaklar var diye bir düşünceyi, inancı, mezhebi temsil edenleri genelleyerek damgalamalı mıyız?

Genellemeler işimizi kolaylaştırır, topyekûn emirlerimize kaynaklık teşkil der. Ama birey özgürlüğünü duruşunu savunduğumuz bir dünyada önyargılar ve genellemeler sadece kendimizin değil karışımızdakinin da hayatını darlaştırır. Ne dersiniz karşılıklı önyargılarımız yenileme zamanı gelmedi mi?

* * *

Zeyno Baran önce darbe gelecek diyordu, şimdi de "Türk halkının oyunu askere güvenerek sorumsuzca kullanmasından"söz ediyor. Yine ne demek istiyor bir bilen var mı?

17 yıl önce
Güçlü olan mı haklı-haklı olan mı güçlü
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’