|
Haysiyet cellatlığı

Bu kavramı bir arkadaşımdan; tartışmaların rasyonel zeminden kötülük zeminine indiği ana ilişkin bir tanım olarak ödünç aldım.

Haysiyet cellatlığı, uhrevi olanı yok sayan bir dünyada kazanmak için her yolun mübah sayıldığı bir anlayışın ürünü olarak karşımızda duruyor.

Rasyonel konuşmaların zemininin kaybolduğu bir ortamda sosyal medyanın ve teknolojinin kolaylaştırıcı zemininde sıradanlaşıyor, kötülüklerin yayılmasına aracılık ediyor. Bu yöntemin ahlakiliği ise ne konuşuluyor ne de umursanıyor. İnançlar ve değerler ile zıt bir resim veren bu tablo, hakkaniyet kelimesinin yanına hiç yakışmıyor.

Haysiyet cellatlığı, yapanın da ahlakını ortaya koyuyor. Hak ve özgürlük mücadelesi adına insanların haysiyetleri ile oynamak hiçbir ahlak sınırına uymuyor. Ayrıca bu aynı zamanda bir başka ahlaki çürümenin de kaynağı haline geliyor. Kur"an"ın "kötülükleri faş etmeyiniz, iftira etmeyiniz" tavsiyeleri ise yok sayılıyor.

Böyle durumlarda kanlı bir geçmişi de barındıran İslam tarihinden ibret almayı, "fitne" tanımı ile soyutlanan bir kavram çerçevesinde, tavsiye edilenlere uymayı ilke edinmek gerektiğine inanıyorum. Bence buradaki temel ilke; bu ateşe odun taşımamaktır. Bu konuda Hidayet Ş. Tuksal"ın "serbestiyet.com" isimli sitede yayınlanan "Fitne" isimli yazısını okumanızı tavsiye ederim.

....

"Bıçak yarası geçer dil yarası geçmez"miş. "Dershane" gibi eğitim hayatına dair son derece seküler, dünyevi, imana, itikada taalluk etmeyen, somut bir konuda ortaya çıkan dili yadırgadığımı da söylemek isterim. Keşke bu konu tartışılırken seküler dil ve yaklaşım korunsaydı. İşin içine dini argümanlar sokulmasaydı. Her iki taraf için de her şey daha kolay olurdu. Bir kez daha toplumsal konular mutlaka seküler bir dil ile tartışılmalı kanaatim pekişti.

..

Sosyal medyada atan tutan birçok insana bakıyorum. Birçoğunun sırtında yumurta küfesi yok. Siyasetin içinde, topluma hesap vermek zorunda oldukları, sorumluluk taşıdıkları bir mevkide değiller. Böyle olunca da insanları birbirine düşürme noktasında sorumluluk taşıyan bir üsluba ihtiyaç duymuyorlar. Bunları ciddiyete davet etmek dışında fazla itibar etmemek gerektiği kanaatindeyim.

...

Türkiye"de dindarların dili kendini savunmak üzerine şekillendi. Cumhuriyet"in ideolojisi İslamcılığı yok etmek üzerine bir devlet aklı bina edince buna mecbur da kalındı. Böyle bir siyasi mücadeleden gelen Ak Parti, iktidar olunca kendisini yok etmeye çalışan devlet aklı ile yüz yüze geldi. Bu süreçte siyasal İslamı düşmanlaştıran dünya nizamının değişimini de unutmayalım.

"İslamcılığı düşman gibi gören" bir zihin kodunu neredeyse bir yüzyıldır taşıyan ve hücrelerine kadar nüfuz ettirmiş bir devlette, "devlet aklı"nın doğrularının değişmesi zaman istiyor.

...

Bugün geldiğimiz noktada kamu yönetiminde "dinsel referanslara ne kadar itibar edilmeli" sorusu üzerine İslamcı kesimin daha fazla tartışması gerekiyor.

Bilimin saçaklı mantığa geçtiği, Aristo mantığının kısır döngüsünden çıktığı bir çağda siyaset anlayışını da saçaklı mantık ile dizayn etmenin vaktidir diyorum.

"Her şey siyah-beyaz olmak zorunda değil" diyen bir bilim dünyası sosyal hayata da rehber olabilir.

Belki o zaman toplumun her kesimini ilgilendiren düzenlemelerde temel hak ve özgürlükleri esas alan tartışmalar yapmak mümkün olabilir. Dünyevi meseleleri dünyevi bir lisan ile konuşmak sanırım dini anlayışımızın sağlık ve sıhhati için de şart. Bu süreçte "dinden soğudum" diyenlerin sayısının hiç de az olmadığını söylemek isterim. Üzülerek görüyoruz ki aynı ülkenin dindarları arasında bile ortak dil tutturmak kolay değilken dünya Müslümanlarının birlikteliğini konuşmak çok daha zor.

...

Dershaneden yola çıkan ama bir anda sanki dini bir kavramı ya da bir kutsalı konuşuyormuşçasına boyut değiştiren tartışmaları dinlerken, şaka ile karışık "ah ne kadar iyiydi laik-kemalist kesimle kavgalarımız, kızlı-erkekli tartışmaları falan...." ya da seküler dostlara "sekülerliğinizin kıymetini bilin..." dediğimiz oluyor.

YAŞAM TARZINA SAYGI/NEFRET SUÇLARINA CEZA

Demokratikleşme Paketi Meclis"e sevk edildi. Bu paketin içindeki "yaşam tarzının korunması" ve "nefret suçları" maddelerinin hem devletin hem de vatandaşın zihniyetini etkileyecek bir değişimin kapısını açacağına inanıyorum... Bu arada bu yasa mecliste görüşülürken, maddelere ilişkin toplumun tüm kesimlerinden gelen itirazların da dikkate alınacağını umut ediyorum.

Son tahlilde lobilerin, sivil toplumun, dini grupların, fikir kuruluşlarının, meslek birliklerinin eşit oranda etkili olduğu demokratik bir Türkiye için TBMM"ye gelen demokratikleşme paketi önemli bir adımdır.

10 yıl önce
Haysiyet cellatlığı
Çok hayâtî bir dört sene
FETÖ hareketi ya da kendini kaptan gören sinek
İnsanın içinde olacak
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek