|
Hürmeti elden bırakmadan eleştirmek

Bugünlerde sadece siyaset, ekonomi, yargı değil toplum da bir travma geçirdi ve geçirmeye devam ediyor. Böyle zamanların tedavisi ve telafisi nesilleri kapsayacak kadar uzun zaman alabiliyor. Böyle dönemlerde psikolojik harp taktikleri çok daha kolay karşılık buluyor. Düşmanlıklar kolayca çatılıyor, kutuplaşma sağlanıyor. Toplum psikolojisinde bir gerileme ve tabii ki içe kapanma hayatın tüm alanlarını, hatta geleceği etkiliyor. "Toplum psikolojisi de ne demektir?" diyenlere cevabı psikiyatri profesörü Vamık Volkan şöyle veriyor. "Toplum anne gibidir, baba gibidir... Bir toplumun üyesi olduğunuz zaman yalnız değilsiniz..." Bu satırları okuyunca toplum psikolojisine önem verilmeden siyaset üretmenin ne kadar çok zarara sebep olabileceğini düşünmeden edemedim. İster cemaatten olsun, ister iktidar cephesinden, ister de başka bir yerden...

Bir zihniyeti eleştirirken kullanılan dil sadece eylemlere yönelmeyince, verilen hasar kimlik örgülerinde bambaşka sonuçlar ortaya çıkartıyor.

İnsanların akli, manevi ya da duygusal aidiyet hissettikleri kimliklerini şekillendiren gruplardan vazgeçmeleri anne-babalarından vazgeçmeleri kadar zor bir süreç gerektiriyor. Yine Vamık Volkan burada olması gerekenin "herkese aynı şekilde hürmet etmek" olduğunu söylüyor. Bu nedenle zarar verici sonuçlara neden olan eylemleri eleştirmek yerine genellemeci, kimlikleri rencide edici söylemlerin faydasına inanmıyorum. Birbirimize hürmeti elden bırakmadan eylemleri eleştirmeye devam edebiliriz.

Diğer yandan, ayetler, hadisler, manevi rüyalar içeren mesajların siyasi konularda kalkan yapılmasının toplumun din algısını olumsuz etkilediğini ve İslam"a karşı negatif bir algı oluşturduğunu söylemek istiyorum. Kendimizi savunacağız derken insanları dinden imandan soğutmayalım.

"Âşık olmasına izin verirdim."

Bu cümleyi, iki yıl önce Harran"da bir çekim esnasında bir genç kızdan duymuştum. Halk evinde el işi öğrenen 12 yaşında bu genç kız ile aramızda geçen diyalog şöyleydi:

- Kızın olsa ona ne yapmazdın?

- Asla dövmezdim...

- Başka?

- Âşık olmasına izin verirdim.

- Âşık olduğun ile evlenemiyor musun?

- Hayır.

- Neden?

- O zaman dövüyorlar, öldürüyorlar...

Çoğu genç kızın boynunu büküp sustuğu bir yerde bu küçük kızın, kısık, duyulur duyulmaz, utangaç bir sesle ve de büyük bir cesaretle verdiği bu cevabı unutmam mümkün değil. "Âşık olmasına izin verirdim" sözü bile tek başına bizim tasavvurlarımızın ötesinde bir hayatı ortaya koyuyor. Aynı bölgede yeni açılan Kız Teknik Meslek Lisesi"ne gittiğimde ise kızlar toplu biçimde "evlendirilmek istemiyoruz, okumak istiyoruz" sözlerini cesaretle haykırmışlardı. "Evlenmek" değil "evlendirilmek"! Coğrafyanın kadınlara biçtiği kader bizim buradaki yorumlarımızın ötesinde dram ve trajedilere sebep oluyor.

Pamuk tarlasında, biri daha yaşlı diğeri genç iki karısı ile pamuk toplayan bir adam ile yaptığım söyleşi de kayıtlardadır. 10 bin doların üzerinde bir bedel ile aldığı yeni karısına çok para verdiğini söylemişti. "Neye göre belirliyorsunuz miktarı?" diye sorduğumda gençlik, güzellik, ailesinin güçlü olmasının yanı sıra, kuvvetli olmasını saymıştı.

Bölge kadınları içinse bunlar sorun değildi. Zaten hayat böyleydi, daha farklı ne olabilirdi ki? Yine Harran"dan zihnimde kalan bir başka anı ise o yıllarda henüz bugünkü boyutlarına gelmeyen Suriyeli göçmenler meselesiydi. Harranlı hanımlar, Suriye"den küçük yaşta kızların kuma olarak geldiğini, ucuz olduğu için erkeklerin tercih ettiklerini söylemişlerdi. Suriyeli gelinlerden ise özelikle kadınlar memnun değillerdi.

Siirt"te 13 yaşında anne olan, 14 yaşındaki Kader E."nin ikinci bebeğinin ölümü

sonrası evinde vurulmuş halde ölü bulunması çocuk gelinler konusunu tekrar gündemimize taşıdı. Bölgeyi çok iyi tanıyan Kamer Başkanı Nebahat Akkoç, bu iktidar döneminde çıkartılan yasaların kadın örgütleri ile birlikte çalışarak hazırlandığından ve yeterli olduğundan, yasal yeni bir düzenlemeye ihtiyaç olmadığından, yalnız, uygulamaya ilişkin sorunların olduğundan söz ediyor. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 18 yaşın altında evlenenlerin sayısı son 3 yılda 130 bini aşmış durumda. Bu sorunun çözümü ise çok faktörlü. Bölgenin binlerce yıllık geleneğinin bir parçası olarak korunan bu sorunun çözümünde ise dini telkinlerin önemi büyük. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez"in imamlara yönelik ikazını, çözüm adına çok önemli bir adım olarak görüyorum. Bu konuda çözümün bir başka ayağını ise annelerin değişimi ve direnci oluşturuyor. Bölgenin kökleşmiş törelerine karşı, kızlarını koruyan anneler bu sorunun çözümünün kilit noktası. Aile baskısına, komşu baskısına, töre baskısına karşı değişim, onların mücadelesinden ve direncinden geçiyor. Ailenin erkeklerine direnerek çocuklarını gelin etmemeyi başarmaları gerekiyor. Çocuk gelin vakası sadece iki kişinin değil ailenin, köyün, bölgenin, aşiretin ve hatta o coğrafyadaki dini kültürün meselesidir.

10 yıl önce
Hürmeti elden bırakmadan eleştirmek
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti