|
"İcab-ı vakt-u hal"

Devlet adına yapılan işlerde çelişkili davranışların Osmanlıcası olan bu deyim siyasi bir kavram olarak Ahmet Cevdet Paşa tarafından tanımlanmış. Hal ve vakte göre siyasi hatalar, hatta ilkelere aykırı davranışların mubah görülmesi, bunu yapanların suçlanmaması ya da affedilmesini içeren bu kavramın günümüz Türkçesinde mana ve eylem olarak karşılığı olsa da tam kelime karşılığını bu kadar zarifçe bulmuş mudur, bilmiyorum. Eski kitapları karıştırırken bugüne tesadüf ettim.

Osmanlı modernleşmesinin mimarlarından Ahmet Cevdet Paşa"nın notlarında devlet, bürokrasi, kamuoyu üzerine önemli tespitler ve kavramsallaştırmalar da var. Türk tarihi içinde her batan devletin bürokratlarının yeniden doğan diğer devleti kurduklarını düşünürsek buradaki tespitler aslında bugüne ışık tutuyor.

Cevdet Paşa askeri reform, düzenli diplomatik ilişkiler ve icab-ı vakt-ü hal arasındaki gidiş gelişlerin Osmanlı İmparatorluğu"nu güçlendirmekte yetersiz kaldığını düşünüyor… Eskinin ruhunu ihya ederek geleneksel düzeni yeniden kurmakla çağın talepleri arasındaki uyumu sağlamak arasındaki dengeden söz ediyor… Osmanlı İmparatorluğu"nun dört temel taşı "İslam dini, Osmanlı hanedanı, Haremeyn-ı Şerifeyn ve Payitaht İstanbul" olarak tanımlanırken Cevdet Paşa "Haremeyn-ı Şerifeyn" yerine Türk Devleti"ni yerleştirmiş. Osmanlı"da "Türk Devleti"ni temel bir öge olarak ilk defa o mu kullanmış, bilmiyorum.

Türk ve Avrupa kamuoyuna bakışı da ilginç. Diyor ki "Avrupa kamuoyu hükümetin ve gazetelerin fikirlerini taşırken Türk kamuoyu siyasetin belirleyicisi değil, onun karşısında bir tehlikedir. Türk kamuoyu tutucudur, her türlü yeniliği mutlaka reddeder. Devlet içindeki yenilik karşıtı çetelerle işbirliği yaptığı için de etkili olur". Doğrusu bu tespitleri okurken Türk toplumunun sosyolojisinin, psikolojisinin genetik miras olarak korunduğunu düşündüm.

Bu kitapta dikkatimi çeken bir başka nokta da Cevdet Paşa"nın kamuoyunda güven oluşturma yöntemi olarak dini göndermelerin önemi üzerinde durması. Bugün için de dini göndermelerle dolu siyasi mesajları dinlerken mevzuya bir de buradan bakmalıymışım diye düşünmeden edemedim. Bir doktora tezinden çıkan, "ARAÇ TARİH AMAÇ TANZİMAT-Tarihi Cevdetin Siyasi Anlamı" isimli kitabı okurken kamuoyu üzerine yaptığı bazı tespitler de bir hayli ilgimi çekti. "Kamuoyu tutucudur, devlet içindeki tutucu bürokratlarla birlikte olduklarında devlet için tehlike arz eder" gibi...

Tarih Vakfı yayınlarından çıkan bu eski kitabı kütüphanemde tesadüfen buldum. Tavsiye ederim. Geçmişe mazi değil, bugün diyorlar galiba…

EVLATLARIMIZIN DAĞA ÇIKMASINA BİR DAHA İZİN VERMEYECEĞİZ…

"Yaşım atmışı geçti, hafızamdan, yüreğimden silinmeyen bu acılarla ne kadar yaşarım bilmem ama dualarım, torunlarımın, kendilerini inkâr etmeden ve inkâr edilmeden, huzurla yaşayacağı bir ülke içindir. Siz, ülkenin yarısından fazlasının verdiği güvenle, bu kanayan yaraya neşter vurursanız isyan mevsimi kapanacak, barış rüzgârı esmeye başlayacak. O zaman biz analar da size arka çıkıp, "İnin!" diye seslenebileceğiz dağlardakilere ve izin vermeyeceğiz bir daha evlatlarımızın dağa çıkmasına. Her şeye rağmen sizin bu sorunu daha fazla kan ve gözyaşına yol vermeden çözeceğinize olan inancımı koruyorum. Ama çözümsüz geçen her saniyenin bu ülkedeki analar için ıstıraplı bir ömür gibi olduğunu da unutmamanızı arzu ediyorum. Evlat acısı korkusunu bu ülkedeki anaların yüreklerinden söküp atmanın zamanı geldi, geçiyor. Bunun için bu ülkedeki analar size mührü verdi Sayın Başbakan. Bu yazı ve yaklaşan bayramları anaların yasına değil, evlatlarıyla buluştuğu yeni bayramlara çevirmeniz için Allah"a dua ediyorum".

30.07.2012 tarihinde Hakkârili Rojbin Tugan"ın annesi Semiha Tugan, 1991/16 yaşından beri içerde olan oğlu Serhat için yazdı bu satırları. "On altı yaşındaki oğlumu o gece benden koparıp Hakkâri Emniyet Sarayı denilen işkence haneye götürünceye kadar yolda döve döve iki dişini kırdıklarını sonra öğrendim. Evladıma "gitme" diyemedim. Evladımı mahveden sorguların bitiminde Diyarbakır"a, babasının bir süre önce çıktığı -"kurtulduğu" diyemiyorum- cezaevine götürdüler. Vahşetiyle hayatımızdaki yerini muhafaza eden "5 no"luda" onunla ilk göz göze geldiğimde küçük oğlumu yitirdiğimi anlamıştım".

Bu satırların üzerine her söz boş. Anneliğin ırkı olmaz, anne yüreği her coğrafyada evladı için aynı atar.

Kadın istihdamını geliştirmek için yapılan projelerden çok önemli bulduğum birisinden söz etmek istiyordum bugün: "Annemin İşi Benim Geleceğim". Artık haftaya kaldı...

11 yıl önce
"İcab-ı vakt-u hal"
Osmanlı hangi gerekçeyle durdurulduysa Türkiye de aynı gerekçeyle kuşatılıyor!
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…