|
Kimlik kriterleri

Geçenlerde bir dost sohbetinde çeşitli konular ve isimler konuşuluyordu. Konuşmaların içinde bazı tanımlara şaşırmadan edemedim. ''Yok canım O Şii ya da İrancı... Yok yok Baasçı ya da Nusayri! Yok yok Mursici ya da Sisici''...

''Solcu, sağcı, komünist, ülkücü, liberal, muhafazakar '' gibi dünya görüşüne odaklı ideolojik ayrışmaların ve tanımların ötesinde kullanılan bu tanımlar çatışma alanlarını da psikolojisini de yönetiyor. 21. yy böl-yönet politikaları ideolojilerin yerine mezhepleri koymuşa benziyor.

Siyasal görüşler üzerinden elimine etme/onurlandırma seçeneklerine tekabül edecek şekilde, mezhepler artık seçici algımızda birinci noktaya oturmuş durumda.

Eski rejimin gözünde hepimiz yobazdık, gericiydik, dinciydik. Bu bizi Türkiye ve dünya müslümanları olarak bir ortak paydada buluşturuyordu. Ancak şimdi kendi aramızda bile ocu bucu demeden birbirimiz hakkında konuşamaz hale geldik.

Bunun bir sosyal mühendislik projesi olduğunu da görmek ne yazık ki bu projenin gönüllü oyuncuları olmamıza mani olamıyor.

Aynı dinin içinde farklı yorumları içeren, tarihi-coğrafi siyasal nedenlerle şekillenmiş ve kendimizi içine doğmuş bulduğumuz mezhepler bugün aramızda bir ötekileştirme aracı haline gelmiş durumda.

Ve artık o kadar çok ötekimiz var ki!

İnsan ister istemez ''kim hakiki müslüman'' sorusunu sormadan edemiyor.

***

Gençliğimizde İran devrimi hepimizi heyecanlandırmıştı. Müslümanların emperyalizmin kıskacından çıkamadıkları bir yüzyılda Amerika''nın yenilebileceğini göstermişti tüm müslümanlara. Hep ''onların'' başardığı bir dünyada onların başarısızlığını görmek müslümanlara iyi gelmişti.

İran devrimi; özgürlük idealler, farklı görüşler arasındaki dayanışma ile elde ettiği sonuçla; izzet-i nefsi yenilgiler ile defalarca kırılmış müslümanlar için bir başarı öyküsü olmuştu. Bu hepimizi İran üzerine okumaya sevk etmişti. O günlerde en çok tartıştığımız konulardan birisi de İran anayasasında yer alan ''Şia'' ibaresiydi. O yıllarda zihnimiz sadece buna takılıyordu. Ancak tarihin akışı içinde özgürlükler için yapılan bir devrimin nasıl özgürlükleri kısıtlar hale geldiğini izledik. Her şey biz yaşarken oldu. O anayasadaki ''Şia'' maddesine yer veren bir devrimden evrensel bir İslam mesajının çıkmasının zor olduğunu da zamanla anladık.

O yıllarda mezhepler ile ilgi ayırımların kökenlerine ilişkin tarihi okumaları vazife edinmiştik. Biz niye Sünni onlar niye Şii idi? Bu tercihlerin şekillenme tarihlerini okurken ''kutsallık'' atfettiğimiz kavramlar allak bullak olmuştu.

21. yy müslümanları olarak bizler bu ayırımların ötesinde tevhid inancında birleşebilir miyiz? Bir zamanlar bu soru bizim için çok önemliydi.

Bu soru üzerine kafa yorduğumuz önemli olanın tevhid inancını güçlendirmek olduğunu konuştuğumuz o günlerde bugünleri göremedik. Belki de bu nedenle bu tanımları her duyduğumda irkilmeden edemiyorum. Coğrafyamızın, ailelerimizin kısaca tarihin bizi koyduğu ve bizim de kendimizi içinde bulduğumuz yerleri mutlak doğrular olarak görüp, ötekilerimizi çoğaltmanın müslümanlara faydasının olduğu bir tarih dönemi ise hiç olmamış. Şimdi de olacağına inanmıyorum.

MELEKLERİN İNSANIN YARATILIŞINA İTİRAZI

Bundan altı yıl önce Suriye''nin başkenti Şam''da kadından sorumlu bakanlarla yaptığımız bir toplantıyı ve görüşmeyi hatırlıyorum. Şam''a Irak''tan gelen 2 milyona yakın mülteci ve kadınlar üzerine konuşmuştuk. Bu iki milyon mültecinin yüzde yetmişi dul bırakılmış ya da kimsesiz kadınlardı. Şam''ın bir kenar semtine yerleştirilmişlerdi. Ertesi gün oraya gidip kadınlarla konuşmuştum. Evlerini, işlerini ailelerini kaybetmişler ve çocukları için hayatta kalmaya çalışıyorlardı.

Bir bölümü Ortadoğu''da fuhuş trafiğinin arkasından, arayıp soracak kimsesi kalmamış elemanı olarak acımasız bir çarka kapılmıştı bile.

Bugün de Suriyeli mültecilerin sayısı 1 milyon civarı. Sebep ne olursa olsun, güvenlikli bir yaşam için birçok şeye razı olabilecek her türlü istismara açık kadın ve çocuklara bir özel güvenlik çemberi kurmak gerekiyor. Özellikle de istismara karşı.

Savaş dönemlerinde kazanmaya odaklanan bakışları insana çevirdiğimizde gördüklerimiz meleklerin insanın yaratılışına itirazını akla getiriyor. ''Rabbin meleklere: ''Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım'' dediği vakit onlar: ''Â! Oradaki nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahlûk mu yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd, ibadet yapıp, Sen''i tenzih etmekteyiz'' dediler. Allah: ''Ben, sizin bilmediğiniz pek çok şey bilirim'' buyurdu.'' (Bakara 2/30).

11 yıl önce
default-profile-img
Kimlik kriterleri
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti