|
Kimlik siyasetimizin değerleri nelerdi?

"İnsanlar sloganla güdülmez. Düşünceye hürriyet, sonsuz hürriyet. Kitaptan değil kitapsızlıktan korkmalıyız. Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini tartışmak ve Türkiye"nin kaderini onların aydınlığında fakat tarihimizin büyük mirasına dayanarak inşa etmek. İşte, en doğru yol." Cemil Meriç

Muhafazakâr kesimin ideologlarından Cemil Meriç"in "Bu Ülke" kitabından alıntıladığım bu fikirler yaklaşım farkları bir tarafa bir zamanlar hepimizin benimsediği, savunduğu fikirlerdi. Ya da öyle zannetmişiz. Ya da bu cümlelerden hepimiz farklı şeyler anlamışız...

Şimdi ister istemez soruyorum. Ne oldu da "muhafazakârlık" tutuculuk ve sığ bir sağcılık ile buluştu. Ne oldu da Cemil Meriç ile yoğrulmuş bir zihniyet özgürlük kavramı ile bu kadar ayrı yerlere düştü. Neden Cemil Meriç gibi ideologlarının fikirleri unutuldu? Ne oldu da kendini İslamcı olarak tanımlayan bizlerin çoğu zaman mücadele ettiği mahallenin "geleneksel sağ bakışı" her yere hakim oldu. Bir devleti yönetenlerin "Milli" olması şarttır. Bunun aksi düşünülemez ancak bunun yanında hani başka değerlerimiz de vardı...

...

Sonuçları kabullenmek acı olsa da "Neden daha çok demokrasiden yana olamıyoruz" sorusunun sağ-sol tüm toplum kesimleri için araştırılması gerekir. Konda ve Tesev"in yaptığı "Anayasa"ya Dair Beklentiler" araştırması bu ihtiyacı çok iyi ortaya koyuyor.

Ak Parti tabanının % 5"i, CHP tabanının % 4.8"i, MHP tabanının % 2.5"i kendini demokrat olarak tanımlıyor. Toplayınca demokrat olarak kendini tanımlayanların oranı % 10"u bile bulmuyor...

"MUHAFAZAKRIM AMA…"

...diye başlayan cümleleri her yerde duyuyoruz.

Konda ve Tesev"in araştırmasında bu parantezlerin içini rakamla dolduracak veriler de var. "Muhafazakârım ama.." ile açılan parantezler, bazen Atatürkçülük (13.2), bazen İslamcılık (%32.2), bir tutam demokratlık ( %5), bazen milliyetçilik (%15.2) olarak tanımlanırken

"Kim bu muhafazakâr" sorusunun bugünkü tabloya göre ideolojik bütünlüğü olan bir cevabı bulunabilir mi? Cemil Meriç"in geçmişine sahip çıkan ama özgürlükleri savunan fikirler ile beslenen anlayış bugün neden değişti ve geçmişin (eleştirilen) siyasi alışkanlıkları tekrar eder hale dönüştü...

Toplum kendini ağırlıklı olarak Atatürkçü, Milliyetçi, İslamcı, Muhafazakâr ve Ülkücü olarak tanımlarken bu sosyolojiden özgürlük fikri çıkmaz deyip bu sosyolojiyi güçlendirecek miyiz, yoksa tersini mi yapacağız?

BAŞÖRTÜ PARANTEZİ

Eskiden ağır askeri vesayet, fişlemeler, yasaklar arasında kararlar askeri vesayetin baskısı altında şekilleniyordu. Bu nedenle dolaylı ifadeler ve yollar hoş görülürdü.

Ancak bugün bunun bir alışkanlık olarak bu camiada hala sürdüğünü görmek insana üzüntü veriyor. Niye Milli Eğitim bakanlığı kılık kıyafet yönetmeliğini gece çıkartıp emri vaki yapılıyor. Toplumun konuyu tartışması niye istenmiyor.

İkinci husus; niye "başörtüyü" yine parantez arasına alıyoruz.

Ve bir üçüncü husus; bir taraftan ileri demokrasi derken öbür tarafta niye özgürlüklerden ve toplumdan korkuyoruz.

Kılık kıyafet yönetmeliği mevcut durumu daha iyi değil daha kötü yapmıştır diyenlere -ki bunların arasında çok sayıda İslamcı var - hak vermemek mümkün değil.

Ortaya karışık, herkesi memnun etmeye çalışan ama kimseyi memnun etmeyen bir yönetmeliktir bu!

Ve son husus; MEB"de bu işlere karar verenlerin arasında bir başörtülü olduğunu, hatta bir kadın olduğunu bile zannetmiyorum. Karar alıcıların eşlerinin, kızlarının başörtülü olması yetmiyor. Karar verici babalar hiç olmazsa onların fikirlerini alsalardı...

DELİL: "DİNİ BİLGİLER İÇEREN KUR"AN-I KERİM"

TBMM Darbeleri Araştırma Komisyon raporu çarpıcı bilgilerle dolu.

Raporda fişlemelere ilişkin geniş bir bölüm var. Başbakanlık dahil bir çok kurumdan gelen bilgilerle desteklenmiş rapor nelere maruz bırakıldığımızı çok iyi yansıtıyor. Raporda fişlemelerin arasında çarpıcı suç delilleri de var. Mesela "Kur"an-ı Kerim".

Çok eski değil, yakın zamanlarda. 2004 YAŞ kararlarından birinde, deliller arasında bir adet Kur"an-ı Kerim var. Fişleme görevlisi "suçlu askerin" evinde arama yapıyor ve Kur"an"dan başka delil bulamıyor... Kur"an-ı Kerim "içinde dini bilgiler bulunan bir kitap" tanımı ile fişleniyor. Suç delilleri arasında dincilik göstergesi olarak hat tablosu bile var. Amir mi? Memur mu? Yoksa hepsini aynı tornadan geçiren sistem mi? Hangisi suçlu? Peki bu tornadan geçmiş insanların bu kadar kısa sürede değişmesi mümkün mü? Bu konu ile ilgili raporda yer alan Hilmi Özkök"ün Komisyon"a yaptığı açıklamaları mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

"PATERNALİST DEVLET ANLAYIŞI"

Nimet Baş"ın sorusu ve yorumuyla, Demirel"in başörtüsü değerlendirmeleri için raporda kullanılmış. Bu yorumu okurken önceki gün yayınlanan Fehmi Koru"nun içeriğine katıldığım yazısı geldi aklıma. Paternalist devlette hükümet başkanı kendini ülkenin babası gibi görüyor. Halk da bu siyaseti seviyor. Kendince samimi ve korumacı. Ancak dayatmacı olunduğu zaman en sevgili evlatlar bile isyan etmeye başlar. Fıtrat bu... Yıllarca ne giyeceğimizi, nasıl giyeceğimizi bize söylemeyin, neye inanacağımıza karışmayın derken... Şimdi aile hayatından, seyredeceğimiz dizilere kadar yapılan tavsiyeler de paternalist anlayışın bir sonucu değil mi?

11 yıl önce
Kimlik siyasetimizin değerleri nelerdi?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti