|
Kurt kanunu

Olduğun gibi görün göründüğün gibi ol. Mevlana''nın bu sözünü hepimiz biliriz de iş uygulamaya gelince o öyle olmaz. Şartlar, çıkarlarımız, hayallerimiz, kendini bilmemezlik... neyse bir sürü gerekçe ile bu söz bir türlü vuku bulamaz. Aslında bu yazının devamında aile konusundaki kafası karışık tutumumuzu yazacaktım. Ancak tam da bu sözlere uygun düşen başka bir olayın haberini aldın. Hrant Dink''in ölümünün... Olduğu gibi görünen göründüğü gibi olan birisinin ölüm haberini..

Ve şu an bu yazıyı gözyaşları içinde yazıyorum. Hrant ile ilk Ayşe Önal vasıtası ile tanışmıştık. Kanal 7'' de Ayşe Önal o muhalif yemekleri yaparken Hrant konuğumuz oldu. Daha sonra defalarca da televizyonda programlarımıza katıldı. Her riskli konuda,en baba aydın diye geçinenlerin kaçtığı platformlarda o tek başına da kalsa hepimizin insan haklarını hep savundu . Sadece ermeni meselesinde değil insan haklarının tehdit altında olduğu her durumda sözünü sakınmadan,dolaştırmadan söyledi. İçtenliğinden hiç şüpheye düşmedik. 24 şubatının post modern darbe ortamında doğruları söyledi,sonra da...

İnsan hakları duruşundan hiç ödün vermedi. Daha sonra Doğu Konferansı ile yaptığımız gezilerde de yol arkadaşlığı yaptık. Şam,Beyrut Kahire...Yardımsever,esprili,hoşsohbet zarif birisiydi. Gittiğimiz her şehirde Ermeni soydaşlarını bulur bize en güzel ermeni lokantalarını hep o tanıtırdı, Suriye ile Lübnan sınırı arasındaki ermeni köyü aklımda kalandır. Bize ısrarla oradaki ermeni lokantasını tavsiye etmişti. Soydaşlarının yaşadıklarını elbette anlatırdı ama rencide etmeden hepimiz için ortak insani yanlarıyla. Türkiyelilik vurgusunu o kadar çok yapardı ki ben bazen kendimi onun yanında daha az Türkiyeli hissederdim. Bu ülkeye hepimizden çok bağlıydı. Liberal yaklaşımlarını zaman zaman tartışsak da en büyük hayalinin soykırım yasasının geçmesi değil Türkiye''nin Avrupa Birliğine girdiğini görmek olduğunu hepimiz biliyorduk.

Lagendijk diyordu ki “kapalı kapılar ardında karşımızda Türkiye''yi eleştirmek bir yana savunan bir profil çizerdi" o içerde yaptığı eleştirilerin hiç birisini dışarıda yapmayan ülkesini her zeminde savunan bir Türkiye vatandaşıydı.Buna o kadar çok şahit oldum ki...

Biz insan haklarına saygılı insan gibi insan bir Türk vatandaşımızı kaybetik.

Soydaşlarının davasını savunma biçimlerine itiraz edecek kadar evrensel insan haklarına saygılıydı.Azınlık olduğu bir ülkede diaspora psikolojisine düşmeden her tarafı eleştirebilecek bir aydındı. Zaman zaman ermeni diasporasıın güçlü olduğu ülkelerde katıldığı toplantılarda yaptığı konuşmalarda davayı satmakla suçlanıp kendi soydaşları tarafından yuhalanmayı da göze almıştı. Çünkü hem kendi soydaşlarının katı milliyetçi tutumuna da Türk düşmanlığına da karşı çıkıyor du...Yuhalansa da doğruları söylemekten vazgeçmedi. O kadar çok buna hepimiz şahit olduk ki...

Lübnan''da tam da 24 nisan''da ermeni diasporasını yaşadığı bölgede çekim yaptım.Orada gördüm Hrant''ın farkını. Bu meseleye düşmanca bakanlardan, atalarının yaşadığı acıları kan parasına dönüştürmek isteyenlerden ve Türkiye''den nefret edenlerden farkını...

“İfade özgürlüğü insan hakları meselesidir. Evrensel sorumluluğu yerine getirirken evrensel bir hakkı kurban edemezsiniz. Bizim ilkesel duruşumuz budur.."

Bu sözleri o kadar çok tekrarladı ki bıkmadan hep kendini yeniden yeniden anlattı. Ama yaşadıkları içinde benim şahit olanlardan dinlediğim en acı olay, Kerinçsiz ve ekibinin açtığı davalarla yargılanma süreciydi. Orada yaşananları Hrant''ın yanında duruşmaya gelen ve ilk defa onunla orada tanışan Ayşenur Bahçekapılı anlatmıştı.."Bir insan bunlara nasıl dayanır,bu kadar söze ve bu kadar hakarete" feryadı içinde..."Yıllarımı insan hakları mağdurlarını savunarak geçirdim,hiç bu kadar acıtıcı ve incitici olanına şahit olmadım ve hayatımda ilk defa bir duruşmada kendimi ağlamaktan alıkoyamadım"... Mahkeme salonuna girerken Kerinçsiz ekibi tarafından yuhalanmış, üzerine kalem,bozuk para atılmış,suratına tükürülmüştü. Kanı tam olanlar tarfından kanı bozuk olarak aşağılanmıştı. Tehdit edilmişti,seni takip edeceğiz,paçanı bırakmayacağız diye. Tüm mahkeme şahitir. O ise sadece “bu kadar da yapılmaz" demişti. Kimseye ne bir hakaret ne de bir düşmanca söz sarf etmeden sabırla hakimin soruların cevaplamıştı.

Ayşenur''un anlattıkları ile orada Hrant''ın yüzüne gelen tükürüğü kendime gelmiş gibi hissettim. Siz hissetmediniz mi?

Sonrasında da hakaret etmedi,aşağılamadı, ülkesine olyan sevgisini her fırsatta dile getirdi.

İnsanın kendisini gerçekten yanında güvende hissettiği bir dosttu. Bir Anadolu insanıydı.Aynı zamanda benim mahalle komşumdu. Uzun süre ermeni vatndaşlarımızla birlikte tek müslüman aile olarak bir apartmanda oturdum. Çocuklarımı sonsuz güvenle emanet ettiğim konşularımdı onlar benim için. Hrant''da öyle..

Ve birden Kemal Tahir''in Kurt Kanunu kitabı geldi aklıma. Yoksa Kurt kanunu devreye mi girmişti. Türkiye''yi yeni bir cepheye sürmek isteyenlerin stratejileri arasında Hrant “kurtlukta yem mi" yapılmıştı? Aman Allahım!

Tüm sevenlerine ve ailesine başsağlığı diliyorum.

17 yıl önce
Kurt kanunu
Amerikan bandıralı amiral gemisi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir