|
Kürt meselesini konuşmak

Diyalog kelimesini çok sevmem çünkü diyaloğun manası gereği olan eşit zeminlerde diyalog gerçekleştirmek çok zordur. Yine de tüm diyalog kurma çalışmalarının meselelerin çözümüne büyük katkı sağlar. Yeter ki konuşmalar samimi olsun. Taraflar ezberlediklerini ya da ezberletileni değil de gerçekleri tüm açıklığı ile konuşabilsinler.

Konuşmaktan korkmak, diyalogdan kaçmak ise sorunları daha da kemikleştirdiği gibi çözümleri geciktirdir.

Kürt meselesinde de böyle bir sonuç ile karşı karşıyayız.

Ülkenin güney doğusunda yaşayanların kendi hayat pratiklerinde yaşadıkları acıların, sıkıntıların direkt tanığı olmasak da biliyoruz. Bunların sebepleri ne olursa olsun "bununla yüzleşmemiz lazım güneydoğuda yaşananları konuşup çareler üzerine kafa yormamız lazım" diyen bir çok insandan birisiyim.

Kürt meselesinin tüm boyutları ile topluma aktarımında en önemli görev akademisyenlere,yazarlara ve sivil toplum önderlerine ve siyasetçilere düşüyor. Bu meselenin çözümü; kürtleri yok sayan/yaşananları bilmek istemeyen / hak ettiklerini düşünenlerin tutumlarının değişmesine bağlı olduğu kadar kürtlerin bu konuyu ele alış ve sunuşlarıyla yakından ilgili.

Sunumları kadar samimiyetleriile de.... Toplum nezdinde önemli olan bir başka şey ise farklı kesimlerden insanların çözüme katkı sunarken samimiyetlerinin istismar edilmemesi.

Sanırım 2000''li yıllardı. Bir çekim nedeniyle gittiğim güneydoğuda bir köyde her evde uydu ve cep telefonu olmasına rağmen ne yol ne de su vardı. Köylülerin su getirmek için iki saat uzaklıktaki aşağı köye eşeklerle gittiğini görünce "neden kendiniz biraraya gelip bir su borusu döşemiyorsunuz."sorusuna "DEVLET YAPSIN " cevabını almıştım.

Bugün ise KÖYDES ve BELDES projeleri ile bölgede yolu ve suyu olmayan köy kalmadı. Bölge halkı bunun kıymetini çok iyi bilse de hala kürt meselesi üzerine konuşanlar bölge halkı için devletin hiç bir şey yapmadığını söylemeye devam ediyorlar. Bu yapılanlar yeterli olmayabilir. Bölgede daha yapılacak çok iş olabilir. Ama adalet anlayışı ya da etik duruş diye tanımladığımz şeyler bunları göz önünde bulundurarak bölge sorunlarını içeride ve dışarıda dile getirmeyi gerektirmez mi?

Geçen yıl Diyarbakır''ın mahallesinde mikrokredi alan kadınlar ile ilgili çekim yaparken yoldan geçen kürt gençleri "bizi kandıramazsınız aş evi, kadınlara para falan diyerek" bize laf attılar. Ben de ne yapılması gerektiğini sordum onlara, köklü bir çözüm önerisi beklentisiyle!

" Erkeklere para verin, herkese asgari ücret kadar, kadınlara para verip ne olacak zaten çarçur ediyorlar"

....

DTP ''nin seçimlerde sloganı "kendine oy ver" di... İstanbul''un Göktürk beldesinde bir kürt kökenli vatandaşımız hemşehrisinin işlettiği bakkala girer. Sohbet sırasında sorar "kendine mi oy vereceksin?"...kadının cevabı "evet kendime oy vereceğim, bana iş verene, aş verene oy vercceğim,yani Ak Parti''ye "der.

Son 4,5 yılda bölgeye yapılan yatarımların,sağlık desteklerinin, yoksulluk yardımlarını, eğitim yardımlarının bölge halkı üzerinde çok olumlu etkileri oldu. Ama kürt meselesinin sorun olarak devam etmesini isteyenler bu etkiyi görmek istemedikleri gibi halkı korkutarak,tehdit ederek dile gelmesini engelliyorlar.

Halk kendisine uzatılan en ufak bir ele sarılıyor. Çünkü sorunlarının çözülmesini istiyorlar. Çocukları için barış gelsin itiyor.

Ama bu mesele üzerinden siyaset yapanlar, prim yapmak amacıyla halkın acıları üzerinden kavga dilini benimsemeyi, çözümü geciktirecek tutum ve davranışları tercih ediyorlar.Bu tutum çözümden yana duruş sergileyen bir çok insanda iyiniyetlerinin istismarı duygusunu uyandırıyor.

Benzer tutum akademisyenlerde de görülüyor. Akademi dünyasının bir bölümü bu sorunu yok sayıyor. Büyük bölümü klasik genel geçer yaklaşımlara dayanak oluşturacak araştırmaları tercih ediyor. Ya da 60-100 kişi ile görüşmeler yapıp kürt meselesini anladıklarını varsayıyorlar, objektifliklerini sorgulatacak yorumlarla!

Mesela göç nedenleri arasında PKK baskısını saymıyorlar

Nüfusunun % 95 inin yeşil kart sahibi olduğu Batman''ın Sason ilçesini örnek verip devletin halk için bir şey yapmadığı yorumunu yapabiliyorlar.

Bazı şeylerden ise hiç söz edilmiyor.

Bölgedeki kızların okullaşma oranlarındaki

% 25 oranındaki artış gibi...

Anne-çocuk ölümlerin önlemek için verilen hastanede doğum-aşı teşvikleri gibi...

Akademik körlük devlet desteği ile yapılan Tubitak destekli araştırmalara bile yansıyor. Akademisyenler ve aydınlar elbette çözüm için iki taraflı özeleştiri mekanizmasının çalışmasını desteklemeliler. Ama bunun ile, çok uluslu bir şirkete dönüşen ve sermayesine yasadışı ve insanlık dışı işlerden oluşturan PKK ''nın şiddet üreten politikalarına destek vermek arasına ciddi bir mesafe koymalılar. Kürt siyaseti yapanların da bunu başarmaları gerekir. Eğer gerçekten kendi halklarının mutluluğunu ve refahını istiyorlarsa.

Sürekli mağdur hikayeleri acılar üzerinden, duygusal konuşmalar yapmak hiç sonuç vermediği gibi duygusal tepkilerle karşılaşıyor ve çözümü imkansızlaştırıyor.

16 yıl önce
Kürt meselesini konuşmak
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…