|
Mahalle despotizmi

Mahalle baskısı olmayan mahalle olmaz. Kimi mahallede açık giyindiğiniz için kimi mahallede kapalı giyindiğiniz için, kiminde içtiğimiz kiminde içmediğimiz için bunu hissederiz. Bunlara prim vermeden tek başına karşı durmak elbette zordur. Akademik çevrelerde tez sunumlarındaki ikramlarda içkiyi almadıkları zaman üzerleri çizilen, tezleri red alanlar henüz orta yaşlarındalar. Bu olaylar milattan önce yaşanmadı.

Bunlar hafızalarda hala çok tazeyken karşı mahallede baskı var, otoriterlik, biat kültürü gibi iddialar taşıyanların iş kendi mahallelerine gelince ne kadar baskıcı olduklarını yakından biliyoruz. Başka mahallelere bakarken kendi mahallemizin baskılarını görmüyoruz.

Bu baskı mahallelerin ötesinde edebiyat ve sanat camiasında, iş çevresine bağımlı desteklerle ayakta kalan bazı meslek gruplarında daha da belirginleşiyor.

Sanat gibi insanın özgür düşüncesini özgürce seslendirebileceği bir alanda çalışan birçok kişi son dönemde mahalle baskılarının iyice artmasından şikayetçi.

Gezi parkı olaylarını analiz ederken iki keskin görüş arasında ortada duran, iki tarafa da bakıp eleştiriler yöneltenler dahil herkes bir tür mahalle baskısı ile elimine edilmeye çalışılıyor. Bir tür mahalle onayından geçmeyen linç ekibine teslim ediliyor.

Gezi ruhu ile ortaya çıkan gruplaşmalarda demokratik düşünceyi güçlendiren söylemlerin yanında ilginç diyaloglar duyuyoruz. Mesela "komşuna börek götür, ilişkilerini geliştir ama bu arada da onun kim olduğunu öğrenmeye çalış" gibi uyarıların Facebook hesaplarına geldiğini anlatıyor arkadaşlar. Apartmanlara asılan gençlik kampları duyuruları bir tür direniş eğitim kampı gibi değerlendiriliyor.

Anlaşılan o ki; slogan atmanın, direnmenin ötesinde kaldırım taşlarını sökmek, barikat kurmak gibi bazı mühim bilgiler öğretilen bazı gençlere daha derinlemesine eğitim seçenekleri sunuluyor. Bazı semtlerde oturan arkadaşlarım bu mahalle baskısının zaman zaman despotluğa dönüştüğünü de ifade ediyorlar. Ya bizden ol…

Aynı çevreden olsalar da bu dalgaya boyun eğmeyen çok sayıda insan da var. Bu nedenle genellemelerden kaçınmakta fayda var.

Mahalle despotizminin bugünlerde en fazla görüldüğü camia sanat çevresi. Yeni dinlediğim bir örneği de paylaşmak istiyorum.

Geçenlerde Kutluğ Ataman"a yapılanları dinledim. Gezi protestolarına ilişkin Independent gazetesine verdiği demeç, suçlayıcı değil analiz edici beyanatı, NTV"de hükümeti yeterince suçlayıcı olmaması gibi sebeplerle aldığı tepkileri bu çevrelerde yaşananlara tanık olan bir arkadaşımdan dinledim. Nitekim sosyal medya hesaplarını kapatmak durumunda kalmış. Galeri Mana isimli bir sanat galerisi var. NTV"deki Gezi olaylarına ilişkin konuşması akabinde sponsor grubun (Koç) "yeterince hukümet karşıtı" konuşmadığı için sponsorluğunu iptal etmesi, "''Çoğunluk" filmi senaristinin onun üzerine "işbirlikçisin" diye yürümesi, olaya tanık olan bazı sanatçıların meseleyi teskin etmek yerine onaylayarak seyretmeleri ve daha pek çok şey…Daha doğrusu sanat mahallesini çekip çevirenler (ki bunların sayılı aile ve grup ile sınırlı olduğunu herkes bilir) sanatçılara diyor ki "Ya bizden olun ya da sizi desteklemeyiz"...

Sanat çevresinin yaşaması için mutlaka sermaye grubunun desteğine ihtiyaç var. Ve aslında sanat lobisi iş dünyasının vizyonuna uygun hareket etmek zorunda kalır hep. Oradaki tekel hiç de sanatın ruhuna, naifliğine uygun bir tekel değildir üstelik. Sanat eserinin değerinin bizatihi kendisinden değil, bağlı olduğu lobilerle ilişkilendiği bir çevredir bu. Böyle bir tablonun ortaya çıkardığı sanatçı kimliği de en az bu tekel ve lobi kadar tartışılması gereken bir konudur ayrıca.

11 yıl önce
Mahalle despotizmi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi