|
Mezhepleri/bölgeyi/akımları tanıyor muyuz?

“1998′den bu yana Irak’ta çocuk haklarının durumunu ilk kez inceleyen komitenin hazırladığı rapor ‘Çocuk istismarı mezhep tanımıyor’ çıkarımında bulunuyor. BM tarafından hazırlanan rapor; Işid tarafından intihar bombacısı olarak kullanılan zihinsel özürlü çocukları anlatıyor...” Bu korkunç haberi okurken son altı ayda batı medya ve akademyasında konuyu farklı boyutlarıyla ele alan ne kadar çok rapor ve araştırma okuduğumu düşündüm. Birçok araştırma biz bu isimleri duymadan çok önce başlatılmış bile. Bu araştırmalar konuyu “İslam’ın şiddetle ilişkisi” gibi dar bir başlığa hapsederken bizim meseleye daha geniş bir çerçevede bakmamız gerekiyor. Batılı araştırmacıların oluşturduğu çerçevenin içinde dönüp duran yüzeysel medya okumaları olan biteni anlamamızı kolaylaştırıyor mu yoksa zorlaştırıyor mu emin değilim. Bu nedenle kendi kaynaklarımızın oluşturulması noktasında özellikle akademik çevrelerin üzerine önemli görevler düştüğüne inanıyorum. Geçen hafta bu görev bilinciyle hareket edilen bir Çalıştay’a katıldım. İstanbul Aydın Üniversitesi bünyesinde kurulan Toplumsal Araştırmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (Tarmer) ‘Bölgede Dini Cereyanlar’ başlığıyla düzenlediği toplantı hepimizin ufkunu açtı. Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara ve Doç. Necdet Subaşı’nın yönettiği, Aydın Üniversitesi rektörü dahil, alanlarında uzman yirmiye yakın akademisyen ve gazetecinin katılımıyla gerçekleşen Çalıştay pek çok soruyu tartışmamıza vesile oldu. Bu tartışmaların özeti bu köşeye sığmayacak ama Tarmer’in sitesinden okumak mümkün. Ancak bölgede ‘mezhep savaşları’ başlığı altında cereyan eden olayları anlamak açısından önemli bulduğum bazı noktaları ve soruları konuyu en iyi bilen akademisyenlerden Mehmet Ali Büyükkara’nın konuşmasından özetle aktarmak istiyorum.

MEZHEPSEL HINÇ KAYNAKLARIN PAYLAŞIMINDA GELİŞİYOR

“Arap Alevileri Lazkiye ve çevresinde 1000 yıldır yaşıyorlar. Dürzîler’in, Mısır’dan göç edip Lübnan ve Suriye’nin Dürzî Dağı ve çevresine yerleşmelerinin üzerinden 970 yıl geçti. Ezidiliğin bir Sünni tarikattan bugünkü formuna dönüşümü yaklaşık 780 yıl önce vuku buldu ve Ezidiler yaklaşık 8 asırdır Kürdistan’da Şengal ile Şehan dağları ve çevresinde yaşıyorlar. Yemen’in kuzeyinde 10 yıl önce başlattıkları isyanı genişletip bugün başkent Sana’yı kontrollerine almayı başaran Husilerin bağlı olduğu mezhebin, yani Zeydiliğin bu ülkeye gelişi 1115 yıl önce gerçekleşti. Yani mezhepler, ulus devletlerin kuruluşlarından çok daha önce bölgede varlardı. Mezhepleri en fazla yüz yıllık bir tarihe sahip ulus devletler zaviyesinden değerlendirmek ciddi bir hata olacaktır. Mezhepsel hınç ve düşmanlık, inançların farklılığından ziyade toplumsal kaynakların paylaşımı üzerinden gelişiyor... Bunlara erişemeyince, devlet de demokratik bir yapıda olmadığından, saldırı altında olduğunu hissettiği mezhebî kimlik ön plana çıkıyor.”

BENİ VE AİLEMİ EN İYİ KİM KORUR?

“Bölgede devletin doğru dürüst işlememesinden dolayı insanlar ailelerini koruyamıyorlar, nerede ne zaman bomba patlayacağı belli değil, camilerde Cuma namazına bile büyük risk alarak iştirak ediyorlar. Bu şartlar altında emniyetlerini sağlamak için mezhebî kimliklerine sığınıyor ve mezhebinin oluşturduğu siyasi ve askerî güçleri arkasına almak istiyorlar... Mesela Irak’ta Mukteda es-Sadr’ın Mehdi Ordusu, Nuri el-Maliki’nin Dava Partisi’nin Bedir Tugayları var. Bunların hiçbiri kendi kendine oluşmuş şeyler değil. Şiiler kendilerini güvende hissetmedikleri için Mehdi Ordusu veya Bedir Tugayları’na sığınmak durumunda kaldılar. Benzer şekilde Sünniler de -aslında Ortadoğu’da Sünni kesimlerin ekseriyetinin el-Kaide ile arası iyi olmasa da- onlardan medet umar, onları destekler hale geldiler. Kendileri Selefi olmasalar bile Selefi grupları savaş ve çatışma tecrübeleri olduğu için desteklemeye başladılar. ‘Beni ve ailemi herhalde en iyi bunlar korur’ diye düşünerek köyünün, kasabasının kapılarını bu tür yapılara açtılar.”

ÖNEMLİ SORULAR

‘Mezhepçiliği’ kırmak için ‘mezhepliliğe’ yaklaşım nasıl olmalı? ‘Mezhepler-üstü’ Kur’an merkezli bir dini çağrı mı (modern yaklaşım) yoksa ‘mezhepliliği’ bir gerçeklik kabul eden, geleneklere saygı gösteren, farklılıklara açık ve çok kültürlü bir yaklaşım mı (post-modern yaklaşım)? Dışlamacı ve tedhişçi Selefi yayılmacılığın tesiri nasıl kısıtlanabilir? Alternatif dini ekollerin (örneğin sufilik) önlerinin açılması bir çözüm olabilir mi? Güney Müslümanlığı karşısında Kuzey Müslümanlığı (yani Semerkant-Buhara-İstanbul hattı) gerçekten bir alternatif midir? Özellikle Batılı çevrelerde işlenen ve alternatif olarak sunulan ‘cihatsız-şeriatsız’ bir İslam’ın imkanı nedir? ‘Dünyayı kurtarma gibi mega ideallerle’ hareket eden, hakikatin tek sahibi olduğuna güçlü şekilde inanan, bağlıları arasında katı itaat kültürüyle vahyin tefekkür ve tezekkürünü devre dışı bırakan mesihçi oluşumların güçlenerek çıkmasını nasıl değerlendirmek gerekir? Müslüman kardeşini ilk önce dinin dışına itip sonra da katledecek bir ruh haline sahip olmanın psiko-sosyal temelleri nelerdir? Bu çeşit insanları yöneten grupların manipülasyon taktikleri nelerdir? Grup liderlerinin yüceltilmesinin psikolojik arka planında neler yatmaktadır? Geleneksel cemaat yapılarının yerlerini yavaş yavaş ele geçiren sanal network cemaatlerinin, yaşanan gelişmelere tesiri ne ölçüdedir?

Cevapları zaman geçirmeden bulmamız gerekiyor.

#Irak
#Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara
#Doç. Necdet Subaşı
9 yıl önce
Mezhepleri/bölgeyi/akımları tanıyor muyuz?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…