|
Mülteci parfümü ve Kemal
-
Mülteci parfümüne alışınca başka bir yere gidemiyorsun.


-
Mülteci parfümü ne demek?


-
Üzüntünün parfümü bu. İnsanı alıştırıyor. Bir adam bana sordu; Eğer verecek paran olmasaydı? 'Buraya sadece size gülümsemek için gelirdim, size çektiğiniz acıları bir an olsun unutturmak için gelirdim. Hepsi bu kadar!' Gülümsemek, onlara moral vermek yetiyor...


Bu sözlerin sahibi Kemal, Gevgelia kampında, belgesel çekerken yönetmenimizin tanıştığı bir gönüllü. Bölgede olan bitenin en yakın takipçilerinden biri. Mültecilerin kahramanı. O'nun röportajını izlerken

“iyilerin yüzü suyu hürmetine bu yeryüzü ayakta duruyor”

diyen annemi hatırlamadan edemedim. Bir de rahmetli Ali Ulvi Kurucu'nun “Müslüman”ı tarif ederkenki halini...



Sınır kamplarında çalışan gönüllülerin hikayelerini mültecilerin hikayeleri kadar önemsiyorum.

'Sözde kalmayan insan sevgisinin'

numuneleri onlar. Bunca şiddetin ve acının ortasında “insanlık” adına umudumuzu güçlendiriyorlar.



Ve yeryüzü gerçekten onların yüzü suyu hürmetine ayakta duruyor...



Kemal 19 yaşında. Bosna olayları esnasında mülteci olmuş, mültecilik yakından bildiği bir şey. Hiçbir şeyi yüksünmeden yapıyor. Belli ki gönülden hizmet ehli.



-
Bir kere buraya geldiğinizde kalbiniz her gün gelmenizi istiyor. O yüzden bedenimin yorgunluğu umurumda değil. Gerçek işimi kaybettim burada vakit harcamaktan. Buradan para almıyorum, hatta para veriyorum. Buradaki birçok gönüllü hiç para almadan çalışıyor.


-
Nasıl dayanıyorsun?


-
Kamp dışında bir yerim var. Bazen ağlamaya oraya gidiyorum. Sadece kendimi boşaltmak için. Burada insanların beni zayıf görmesini istemem. Burada geçirdiğim vakitte duygularımı kaybediyorum. Herkes korkmuş ve şaşkınken, burada düşmüş insanlar görüp, gidip onları ayağa kaldırıyorum. Sonra onun kontrol edilmesi için doktorları çağırıyorum. Çünkü burada birine bir şey olursa ne yapılacağını öğrenmiş oldum. Çocuklar ağladığında şaşkın şaşkın herkes onlara bakarken yanlarına gidiyorum ve yardım etmeye çalışıyorum. Kim ağlıyorsa onlarla ağlıyor, kim acı çekiyorsa onlarla birlikte acı çekiyorum.


-
Karşılaştıklarının içinde seni en çok etkileyenler?


-Hepsinin korkuları yüzlerinden okunuyor ve birçoğu parasız. Trene binebilmek için parası kalmamış, 25 euroluk bir tren bileti için boynundaki altın kolyeyi veren bir kadın vardı... Bir de bir aile ile tanışmıştım. 6 çocukları var. Koca çok hasta ve bir ayağı sakattı. Hiç paraları yoktu. Kadın da hamileydi. Çocuklardan biri bütün vaktini benimle geçiriyordu. Lütfen bize yardım et diyordu. Burada saatlerce beraber tren bekledik. Onların bulunduğu çadırı polis kapatıp, herkesi birer birer dışarı çıkardı. Ama onlara söz verdim. Sizi trene götürüp biletlerinizi alacağım. Sadece sakin olun, endişelenmeyin. Ve onları trene götürdüm, para ödetmedim. Onları boş trene soktum. Oturdular. Kadın ağlayarak dua etti. “Allah sana ne muradın varsa versin, Allah seni dilediğine ulaştırsın, kavuştursun.” Bu benim için en büyük mükafattı... Bir gün yemek yapıyordum. 50 yaşlarında bir adam. Daima ağlıyordu ve dizlerini dövüyordu. Ona, “Sana nasıl yardım edebilirim?” diye sordum, “Sen bana yardım edemezsin” dedi.” “Nereye gidiyorsun” dedim. “Bilmiyorum, artık hiçbir yere gitmek istemiyorum, burada kampta kalmak istiyorum. Annemi, karımı kaybettim. 6 çocuğum ve bir kardeşim denizde boğuldu. Param yok, hiçbir dileğim yok. Sadece burada kalmak istiyorum. Gidecek hiçbir yerim yok.”


***


Yönetmenimiz geçen hafta tekrar kampa gitti. Anlaşmadan sonra...



Kemal yoktu. Hastalanmış! “O olmayınca mülteciler daha da öksüz görünüyordu” diyor. Kampta kalanları iyice umutsuzluk sarmış. Çekimleri izlerken yüreğinizin yanmaması mümkün değil. Konserve kutusunda ısıttıkları sularla, bitlenmiş çocukları yıkayan kadınlar, açlık, yoksunluk en önemlisi de korku, endişe ve umutsuzluk dolu yüzler... Dün haber geldi kamptan iki genç kendini yakmış!



Avrupa rasyonel muhasebe hesaplarıyla sınırlarını kapatırken çaresizliğin maliyetini de hesap ediyor mu acaba? Annem haklıydı. Yeryüzü iyi insanların yüzü suyu hürmetine ayakta kalıyor... Bazen

“Sana nasıl yardım edebilirim”

diye soran bir kişi bile yetiyor...



YA KÖTÜLER...


İnsanlık devam ettikçe iyiler olduğu gibi kötüler de olacak. Mesele bunu görüp ortaya çıkarabilmek ve engellemeye çalışmak. Birçok toplumda cinsel suçlara dair genel bir ört-bas etme durumu her zaman görülür. İslam toplumlarında da durum farklı değil. Bu nedenle bir İslam devleti olan Malezya'da “ensest” vakalarına karşı hem çocukları hem de aile bireylerini uyaran filmi televizyonlarda gördüğümde çok şaşırmıştım. “Bu tarz sorunlar bizde olmaz, bize yakışmaz” diyerek kapatmıyor, tüm kötülükler gibi buna da çözüm oluşturmaya çalışıyorlardı. Başta devlet bu görevi üstlenmişti. İnsani ve İslami olan tutum da buydu. Kötülüğü legalize edip yaygınlaştırmadan uyaran, engelleyen mekanizmaları oluşturmak dini milleti ne olursa olsun her toplumun görevi. Suç şahsidir. Bunun bir siyasi silah olarak kullanılmasını hele de çocuk tecavüzleri gibi bir meselede kötülüğe kötülük katmak gibi görürüm. Ama İslami kesimlerin de bunları konuşmaya, engelleyici mekanizmaları oluşturmak üzere çaba sarf etmeye daha fazla açık olmaları gerektiğini düşünüyorum. Kötülük biz konuşmayınca yok olmuyor.




#Mülteci parfümü
#İslam toplumları
8 yıl önce
Mülteci parfümü ve Kemal
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti