|
Neden?

Geçenlerde marksist bir dostum "ya siz ne biçim muhafazakarsınız" diye sordu. O "siz" takısının neleri genellediği ayrı bir tartışma konusu tabi ki!

"Niye" diye sordum. Ve anlatmaya başladı…

30 yıldır Cihangir"de yaşıyor, Taksim ve civarını çok iyi biliyor. Kısaca anlattıklarının özeti şöyle: "Taksim mevcut hali ile her geçen gün yerli olanın değil, daha fazla uzak semtlerden gençlerin geldiği bir cazibe merkezi haline geliyor. Haftasonu sokaklarında yürünemiyor. Gece ara sokaklara girdiğinizde resmin gerçeğini görüyorsunuz. Bu sokaklar uyuşturucu ve fuhuş mafyasının elinde. Ve bu durum gençler için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Burasını yaya trafiğine kapattığımız ve AVM ile gelen sayısını artırdığımız oranda bu tehdit daha da artacak. Sokakların karanlık yüzünü güçlendireceksiniz. Bundan kurtulmak için burayı cazibe merkezi halinden çıkarmak gerekiyor. Gezi Parkı"na yapılacak bir AVM burayı daha çok cazibe merkezi haline getirecek. Ortalama bir AVM sadece haftasonu 20 bine yakın insan çekiyor. Hele de Taksim olunca bu daha da artacak. Burasını gençlerin suçla tanışma merkezi yapmaktan çıkarmak için dağıtmak ve normalleştirmek gerekirken daha da cazibe merkezi haline getirmenizi anlamıyorum…" Bunları dinlerken yıllar önce Taksim"de bir fast food dükkanının tuvaletinde altın vuruş ile hayata gözlerini kapamış dindar bir ailenin başörtülü kızını hatırladım…

Doğrusu konuya buradan hiç bakmamıştım. Çok uzun süredir ihtiyaç olmadıkça Taksim kalabalığına girmekten kaçan birisi olarak, oraya yapılacak bir AVM"nin orayı daha çok kalabalıklaştırması ve bunun kimin işine yaracağı üzerine daha çok düşünmek lazımdı. Hele ki bu sebeple Gezi Parkı"na yapılanlar bu işin müsebbibi olan tarafın kendi "kimlik kodlarını ve ideolocya örgüsünü" sorgulaması açısından daha büyük önem taşıyor.

Bu hafta içinde siyasi olarak iktidarı destekleyen hatta içinden olup ama bu konuya muhalefet eden o kadar çok insanı dinledim ki...Başka mevzulara kıyasla sadece İstanbul"u ilgilendiren küçük bir mesele gibi gelse de birçok insanın kalbinin burulmasına neden olan bu istimlak ve Gezi Parkı baskısı kime ne kazandıracak, ne kaybettirecek, daha çok insanın oraya gelmesinden kim kazançlı çıkacak analizinin iyi yapılması lazım.

Kaldı ki raporlar Türkiye"de uyuşturucu ve fuhuş oranında artış rakamlarını ortaya koyuyor. Emniyet"in hazırladığı Türkiye Uyuşturucu Raporu"na göre, uyuşturucu maddeyi ilk kez kullanma yaşı ortalaması 13.8. Yani gençlerin uyuşturucu ile buluşma yaşı giderek düşüyor. Ortalama % 3"lük uyuşturucu kullanımı olan bir ülkede bu oranın artmaması için bu yaşa dikkat edilmesi gerekiyor. Ayrıca dün yayınlanan Alman Uyuşturucu Maddeler ve Madde Bağımlılığı Gözleme Merkezi raporu da uyuşturucunun çeşitlendiğini ortaya koyuyor. Uyuşturucu pazarında çok fazla çeşidi olan bu sentetik maddeler hızlıca da bağımlılık oluşturuyor. Söz konusu rapora göre bu pazar Güney ve Doğu Almanya"nın yanı sıra Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye gibi ülkelerde de giderek artıyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM)"nün, yapılacak yasal düzenlemeler için hareket noktası olan Türkiye fuhuş raporu; fuhuş yaşının ortaokul seviyesine düştüğünü ortaya koyuyor.

Yasalar ya da yasaklar iyi uygulandığında sorunlara kısmen çözüm olabilir. Ama cezalandırmadan önce bunlara sebep olacak ortamların yok edilmesi esas olmalı. Taksim"e ilişkin projeler böyle bir duyarlılığı taşımadığı gibi tam tersi bir tablo ortaya koyuyor.

Diğer taraftan büyük deprem riski taşıyan bir şehirde çok az kalan ağaçları ve parkları savunmak, rantı savunmak demek değildir. Tam tersi oraya kurulacak ticari bir işletmeyi ve işletmeleri savunmak halkı korumak olarak da sunulamaz. Burada buna niye muhalefet ediliyor sorusu da manalı bir soru değildir.

Diğer taraftan sadece benim yaşadığım bölgede 5 km içinde 5 tane AVM var. Hepsi birbirinin aynı, hiçbir semt ve yerel özellik taşımayan mağazalar …

Oysa şehrin sokaklarında, açık havada alışveriş yaparken o şehrin ruhunu da hissedersiniz. Çok uluslu mağazaların tekdüzeliği yerine küçük mağazalarda yepyeni keşifler yaparsınız. Esnafı, müşterileri, sokak dokusu ile bir şehri şehir yapan yerler o sokaklardır. Dükkan sahibini tanıdığınız yerlerdir. Sokaklara yayılmış mağazaları dolaşırken hissettiğimiz, şehir kültürüdür, ruhudur. Farklı olan AVM"ler değil o sokaklardır. Kültürü yaşatmak da ancak o sokakları yaşatmaktan geçer. Ayrıca çok uluslu şirketlerin dev sermaye zincirlerinin sahibi olduğu küresel sermayenin yönettiği markalarla dolu AVM"leri kalkınma diye sunmak da bir başka muhafazakar çelişkiyi ortaya koyuyor.

AVM"ler; Jakarta"dan, Tokya"ya, Berlin"e, Sana"ya, bize çok uluslu şirketlerin tektipleştirdiği, içi mana ve kültür olarak boşaltılmış tüketim ve yaşam tipine hizmet ediyor. Bu yaşam tipi yasaklarla hizaya çekilemez. Özgün olanı yerel olanı korumazsak kültür, din, maneviyat lafı sadece ağzımızda kalmaya devam eder.

BİLGİ NOTU:
2012 yılında Türkiye"deki toplam AVM sayısı 298. 2013 yılının ilk çeyreğinde açılan 6 AVM ile bu sayı 324"e ulaşmış durumda.

Ayrıca halen Türkiye genelinde 35 yeni alışveriş merkezinin inşaatı sürüyor.

11 years ago
Neden?
İslam’da din adamı (ruhban sınıfı) yoktur
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?