|
Orantısız güven

Dün gece havaalanındaki karşılamayı medyadan izledim ama ruhunu bizzat katılanlardan dinledim. Herkesin ortak aktarımına göre; alanda öfkeli bir kalabalık hakim değildi, hiç bir nefret söylemine izin verilmedi. Yeni Şafak"ın manşeti "Orantısız Sevgi"yi konuşurken, bir başka arkadaşım ben olsam "Orantısız Güven" derdim dedi. "Çünkü gördüğüm kadarıyla onu sevenler kadar güvenenler de oradaydı." Alana hakim olan ana slogan "Dik dur eğilme bu millet seninle". Sosyal ve ana akım medyanın çok yorumladığı "Vur de vuralım, öl de ölelim" ile "Yol ver gidelim Taksim"i ezelim" sloganı küçük bir grup tarafından iki kere atılmış ve hemen civar grupların müdahalesiyle susturulmuş. Merter"den Yeşilköy"e uzanan o kalabalık içinde yanlış bir sloganın atılmasına (hemen itiraz edilmiş) izin verilmemiş. Bunu görmek ve bu sloganı ön plana çıkarmamak lazım… Bence havaalanı konuşmasında Başbakan özetle "sakin olun kavgam sizinle değil" dedi.

….

Çok şey konuşuldu, eleştiriler ve de özeleştiriler yapıldı. Ben kendi adıma herkesi dinledim. Ancak hayal satmanın kolay, romantik yaklaşımların muteber ama gerçekçi konuşmalar ve empati yapmanın da ne kadar zor olduğunu bir kez daha gördüm. Bu zorluk tek bir kesim için değil her kesim için geçerli bir durumdu. Yine de dinlemekten kaçınmamak ve isyana sevk eden haklı noktalara dikkat etmek gerekiyor. Öfkesiz konuşan, istediklerini net ortaya koyan, hesabı olmadan samimi kaygılar ile tepki veren çok sayıda insan var. Hiçbir politik hesap yapmadan hayat tarzı endişeleri ile Gezi"ye gittiler. Bir genelleme şablonu ve balonu yapmadan önce bu insanları ayırt etmek gerekiyor. Orantısız polis şiddeti bu insanları evlerinden çıkardı. Kavganın arka planındaki hesaplara bakmadan bu sesleri ayrıştırmak ve bunlara hızlıca kulak vermek gerekiyor. Burada yaratılmaya çalışılan kaos durumunu, ekonomik ve siyasi hesapları, örgütlerin hedeflerini, siyasi hesapları, özel harbin sivil unsurlarının yönlendirmelerini bir tarafa bırakıyor; ancak bu samimi tepkiler dikkate alındığında yukarıdaki faktörlerin etkisizleştirileceğine inanıyorum. Şimdiye kadar devletin bizi din dışı bir hayatı tek yaşam tarzı olarak sunmasına karşı çıkarak inançlarımızı ve ona uygun hayat tarzlarını savunduk. Şimdi de insanların, dini kılıflarla sunulan yasak ve telkinlere karşı çıkma, kendi hayat tarzlarını ve değerlerini koruma isteklerine saygı duymalıyız. Tıpkı bizim de saygı beklediğimiz gibi.

Şurası bir gerçek ki İstanbul"da olaylara Teşvikiye"den başka Fatih"ten Üsküdar"dan başka Acarkent"ten başka bakılır. Belki de bu nedenle her bir semtten bölgeye gidenlerin aktardıkları yorumlar birbirinden farklı oldu. Olaylar sonrasında orada bir kardeşlik tablosu çizildiğini söyleyenler, namaz kılanların üzerinde şemsiye açanlar da vardı, tahammülsüzlüğün had safhada olduğunu söyleyenler de. Bir grup açıklama yaptığında diğerinin ses sistemini sonuna kadar açarak onun sesini susturmaya çalıştığını söyleyenler de vardı. Türk solu içinde bölünmeler, fraksiyon farkları alana yansımış durumda. Kürt sorununa Kürt istilası diyenler de bağımsızlık hareketi diyenler de alanda. Taksim Platformu"nun bunlarla, duvarlara yazılan ağır küfürler ile arasına mesafe koymaması bu süreçte birçok kişinin fikrinin değişmesine neden oldu. Bu sürecin doğru yönetilebilmesi açısından, fay hattı kırıldıktan sonra ortaya çıkan enerjinin ülkeye zarar vermemesi için Türkiye demokratik bir yöntemle; sandıkta mücadelesini versin diyenler ise çoğunlukta.

Gezi Parkı"na yapılacak Topçu Kışlası"na ilişkin okuduğum en güzel yorumlardan birisi de Vivet Kanetti"nin "Sanatatak" sitesindeki yazısından notlar …"Kızdığımız, küskünlük duyduğumuz dönemler ile o dönemlerde hayata geçmiş eserler arasında bire bir bir özdeşlik kurmaktan vazgeçebilecek miyiz? "Her dönemin özgünleri ve eserleri bizim olsun; bizimdirler" diyebilecek miyiz hiç? Kültür dünyamızda yüzleşilmemiş bi derin mevzu bu, Müzeyyen. Mimarın Krikor Balyan olduğunun söylendiğine bakmamalı. 18. yüzyılda evet binanın mimarı Krikor Balyan. Ancak o günkü yapıdan herhangi bir iz, bir görüntü bize kalmış mı? Benim bildiğim hayır.Bina defalarca yandıktan sonra 19. Yüzyılda (Sultan Abdülmecid) yarı Rus yarı Hint esintileriyle yeniden inşa ettirilmiş. Kışla 1940"da CHP valisi Lütfi Kırdar tarafından yıkılmasa, AK Parti"nin henüz üstesinden gelmediği eski kapanmamış yaraları olmasa, bugün Taksim"de fevkalade kitsch ve dam üstünde saksağan duracak bu yarı Rus yarı Hint yapının yeniden inşa etmekte bunca ısrarcı olunur muydu?" Bu yazıdan öğrendiğimiz şeylerden birisi de; Kanuni"nin bu arazileri (Divan Oteli"ne kadar) aşçısı Manuk Karaseferyan"a bağışladığı, Osmanlı döneminde burasının Surp Agop Ermeni Mezarlığı arazisi olduğunu, sonradan bu alana CHP iktidarının el koyup, parselleyip paylaştırdığı oldu.

11 yıl önce
Orantısız güven
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset