|
Risale gerçekte ne diyor...

Geçen haftaki yazımda, bir radyo programında (6 Şubat tarihinde saat 15.30 civarı) gelen bir soruya verilen cevap üzerinden yola çıkarak toplumdaki din eğitiminin eksikliğini, din algısını ve medya vaizlerini anlatmaya çalışmıştım. Burada sözü edilen kitap "Risale" olunca gelen yorumların çoğunluğu Risale"nin büyüklüğü, kutsiyeti ve önemi üzerine yoğunlaştı. Özelikle de yazıdaki Risaleyi tanımlayan "bir gruba özgü yorum" ifadesi üzerinden geldi tepkiler. Risale ile Kur"an karşılaştırılmasının yanlışlığından ziyade bu konu üzerine daha çok odaklanma olunca bir açıklama yapma gereğini hissettim.

Bütün sözlüklerde "tefsir" kelimesi Kur"an-ı Kerim"in açıklaması ve yorumu ya da kısaca anlama ve yorumlama faaliyeti olarak yer alır. Yani her tefsir bir Kur"an yorumudur. Ve içinde şer"i hükümleri de yani fıkhı da içerir. Burada bir talebeden gelen soruya verilen cevaba itiraz edilmesi gerekirken Risale"nin üzerine odaklanılması aslında söz konusu ettiğim tespitlerin doğruluğunu gösteriyor.

Dini öğrenirken önem verdiğimiz, faydalandığımız kaynaklar farklı olabilir. Kur"an-ı Kerim"in en hakiki tefsirinin ne olduğu konusunda her İslami grup farklı düşünebilir. Bize düşen bu farklılıklara saygı göstermektir. Geçen haftaki yazı böyle bir saygı sınırında herkesin anlayabileceği kavramlar ile yazılmıştır. Bu arada yine de her türlü yanlış anlamayı önlemek için "RİSALE-İ NUR NASIL BİR TEFSİRDİR" sorusunun cevabını Badiüzzaman Said Nursi"nin ifadeleri ile aktarıyorum. "...tefsir ise, Kur"ân"ın îmânî olan hakîkatlerini kuvvetli hüccetlerle beyân ve ispat ve izah etmektir. Zâhir, mâlum tefsirler bu kısmı bâzan mücmel bir tarzda derc ediyorlar; fakat, Risâle-i Nur, doğrudadan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsâlsiz bir tarzda, muannid feylesofları susturan bir mânevî tefsirdir." (Tarihçe-i Hayat) Geçen haftaki programda sorulan soruya benzer bir soruyu daha önce Said Nursi Hazretlerine sorulmuş. Kastamonu Lahikası"nda verilen cevap: "Hıfz-ı Kur"an"a çalışmak ve Risale-i Nur"u yazmak, bu zamanda hangisi takdim edilse daha iyidir?" diye sualinizin cevabı bedihîdir. Çünkü, bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur"an"ındır. Ve her harfinde, ondan ta binler sevap bulunan Kur"an"ın hıfzı ve kırâati her hizmete mukaddem ve müreccahtır. Fakat, Risale-i Nur dahi o Kur"an-ı Azîmüşşanın hakaik-i imaniyesinin bürhanları, hüccetleri olduğundan ve Kur"an"ın hıfz ve kıraatine vasıta ve vesile ve hakaikini tefsir ve izah olduğu cihetle, Kur"an hıfzıyla beraber ona çalışmak da elzemdir." Umarım bu açıklamalar çerçevesinde bu tarz sorulara doğru cevaplar verilebilir. Doğru cevabı yazıma gelen yorumlardan derledim. Yanlış bir soruya verilmesi gereken doğru cevabın bizzat Risale"nin içinde olduğunu anlatanlara teşekkür ederim.

HEPSİ BİZ YAŞARKEN OLDU...

Ak Parti kurulurken liberal kesimdeki gazetecilerin içinden destek verenler oldu. "Demokrasi ideali" ortak noktamızdı. Kendi çevrelerinden gelen, "iktidarın İslamcı kimliğinin büyük tehlike arz ettiği" uyarısına aldırmadılar. Hatırlıyorum, o günlerde "bu yeni siyasi oluşumdan önemli bir demokrasi tecrübesi çıkabileceğini" söyledikleri için bedel ödeyenler dahi olmuştu.

Ak Parti iktidarı güçlenene kadar medya güçlerinin benzer tutumları devam etti. İktidarın güçlenmesinden sonra ise konvansiyonel medya, iktidarın yanında (sanki yüzyıldır oradaymış gibi) konuşlanma çalışmasına başladı. Yemeklerde Başbakan"a yakın oturma, ilişki kurma gayretlerine gözlerimizle kulaklarımızla şahit olduk. Yerli ve de hatta organik bir iktidarı temsil eden çevrelere uzak patronlarla, hükümet arasında köprü kurma arayışlarında öne geçme yarışı başlamıştı gazeteciler arasında. İlerleyen zamanlarında onlardaki değişim karşısında hayretler içinde kaldığım çok olmuştur. Birbirlerini harcama pahasına hem de!

Yükselen bir iktidar gücü içinde hepsi en önde konumlanma, en çok takdir toplama yarışına girdiler. Başbakan"a ya da falanca bakana rahatça ulaşarak patronları nezdindeki itibarlarını güçlendirme arayışlarını sürdürdüler. Bu çabaları ile muhafazakâr kesimin gazetecilerine beş çektiklerine eminim. Şimdi ise yine ve yeniden değiştiler... Vallahi hepsi biz yaşarken oldu ve oradaydık. Akif Beki yazmış, onun kadar yakından olmasa da tanık olduklarımla bugün konuşulanları bir araya getirdiğimde değişen maskeli yüzlerden başka bir şey görmüyorum. Zamanında iyi bir paraya, iyi bir köşede yazarken benden daha fazla Ak Partili gibi davranan yazara bakıyorum, şimdi düşman olmuş. Bulundukları gazeteler kimin olursa olsun her zaman eğrisi ve doğrusu ile yazanları bu resmin dışında tutuyorum tabii ki. Ancak mevzubahis ettiğimiz diğerleri, şimdi sanki yedi uyurlar mağarasında kalmış Ashab-ı Kehf ahalisi gibi davranıyorlar...

Konvansiyonel medya tarihi boyunca iktidarların karşısında hep iki tutum benimsendi. Ya eleştirerek dize getirmek, bileğini bükmek ya da ona yakın bir pozisyon elde ederek güçlenmek. Bu iki tutumun da etik ya da ahlaki olduğunu kimse söyleyemez. Burada bence önemli olan medyanın kendisini satmama ahlakıdır. İktidara hayır diyebilme becerisidir. Siyasetin alışkanlıklarını yok edecek olan da bu direniştir. Hem bunu yapmayıp hem de yine ve yeniden aldatılmış numarası yapmak ise inandırıcı olmuyor. İktidar-medya ilişkileri Cumhuriyet tarihinde her zaman sorunluydu. Atatürk"ün bir gecede değiştirttiği başyazı ve başlıkların hikâyelerine hepimiz aşinayız. Bu sorunu konuşurken iki tarafın da aynı oranda kusurlu olduğunu görmemiz gerekiyor. Bugün iktidarın gücünün yanında konumlanarak var olmaya alışmış medya, iktidarın gücünün sınandığı bir dönemde tekrar konum belirlemeye çalışıyor. On yıl önceki ayarlarına geri döndü. Hem de sanki yaptıklarını hiç yapmamış gibi davranarak. Tek kelime ile hepsine "Süpersiniz" demek istiyorum. Beklediğiniz kapıları, duruma göre en yakın arkadaşlarınızı karalama, yok sayma becerinizi, "onu almayın beni alın" söylemlerinizi görmemiş-duymamış olsaydık belki inanabilirdik. Keşke sistem böyle devam etmeseydi. Keşke iktidar da ne size ne de böyle işlere prim verseydi.

10 years ago
Risale gerçekte ne diyor...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi