|
“Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli”

Bu şarkıdaki tespitin doğruluğu her alanda karşımıza çıkıyor. İslam ülkelerine çok sık gittiğim zamanlarda da bunu çok hissetmiş; İslam dünyasına yüklediğimiz anlamın, mevcudun potansiyelini ne kadar aştığına defalarca şahit olmuştum. Aynı şeyi şimdi mültecilerin peşinde yaptığım Avrupa yolculuklarında farklı bir yönde idrak ediyorum. Bu nedenle de Avrupa ve Türkiye arasındaki kıyaslamaları şarkının sözleri gibi görüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Amerika gezisi bu hastalığı tekrar depreştirdi. Murat Belge'nin yazısında olduğu gibi “Batı'nın bizden istediği” yorumları etrafımızı sarmaya başladı: “Uluslararası topluluk ve demokrasi tarihi, demokratik değerler, demokrasiyi “demokrasi” yapan ilkeler, öbür tarafta Türkiye toplumunun bu değerleri sindirmişlik ya da sindirmemişlik ölçüsü...” gibi…



Gerçekten uzaktan sevmek farklı oluyor. Batı ülkelerinin şu anki iklimi bambaşka. “Kontrolsüz göç ve terör bağlantısı” ile güvenlikçi politikalara yönelen hükümetlerle; mail ve sosyal medya hesaplarından telefon dinlemelerine birçok takibe izin veren anti-terör yasalarıyla Avrupa artık başka bir yöne doğru gidiyor. İslam terörü lafları yükselirken, insan hakları savları pek de duyulmuyor. Popüler olan, kitleleri heyecana getiren “İslam karşıtı söylemler” olunca yükselen onlar. Bu arada yasalar nedeniyle “Müslüman” yerine “İslam terörü” lafını kullandıklarının da altını çizeyim. Batı'nın şu günlerde Türkiye'den isteğinin daha çok demokrasi olduğunu da hiç zannetmiyorum.



İSTİLA MİTİ


Demokrasi, elbette insanlık tarihinin evrildiği yerde önemli bir değer ve bizim için de önemli bir hedef. Ancak bunu mevcut “batı” örnekliği üzerinden yürütürsek gerçekten büyük hayal kırıklığına uğrarız. Bu hafta Hollanda'da akademisyen, hukukçu, siyasetçi ve sivil gönüllülerle konuştum. Edindiğim izlenimler şöyle… Mülteciler ne Avrupa değerleri ne de Avrupa nüfusu için hiçbir tehlike arz etmiyor. Ne sayı ne de bütçe olarak. “Göç”, kriz haline getirilerek bir “düşman” algısı oluşturuluyor ki hiçbir karşılığı yok. Almanya dışındaki ülkelerde rakamlar çok minik. 200 bin nüfuslu bir şehirde 700 -800 tane mültecinin ne maddi ne de manevi tehdit oluşturması mümkün değil. Kayıt bürolarında daha fazla kişi (+2) istihdam etmeyi dahi bir sorun alanı olarak görüyorlar.



Amsterdam Üniversitesi'nde sosyoloji profesörü Hein de Haas soruyor… ”Uluslararası göçmenlerin sayısı dünya nüfusuna oranla yüzde 3'te sabit kalmış durumda. Bu stabilite sürerken, biz neden göçmenliğin gittikçe arttığını düşünüyor ve bunu sıcak bir mesele haline getiriyoruz?”



Profesör Haas'a göre hem muhafazakarlar, hem liberaller bir “istila miti” ürettiler. Küresel bir bakış açısıyla meselelere bakmaktan vazgeçtiler. Merkezci bir yaklaşımı güçlendirerek toplumu paniğe sürüklüyorlar. Diğer taraftan Haas, Avrupa'nın göçmen politikasının özel şirketlere olduğu kadar insan kaçakçılarına da büyük bir pazar oluşturduğunu ve hükümetlerin “göç kontrol sektörüne” kitlesel kamu fonlarını döktüğünü söylüyor. Bu konuyu bir endüstri olarak ele alarak hipokrasiye işaret ediyor. Kaçakçıları suçlamayın diyor.



AVRUPA'NIN POLİTİKASI/GÖÇ ENDÜSTRİSİ



Avrupa'nın Yahudilere de benzer bir politika izlediği ve insan kaçakçıları vasıtasıyla onları Filistin'e göndererek bir çözüm üretmesi de tarihten ders babında konuşuluyor. “Alman Yahudileri Ülkeye Yağıyor”... Bu başlık, İngiliz gazetesi Daily Mail'de 1938'deki Nazi vahşeti karşısında Alman Yahudilerinin iltica taleplerinden bahsediyor. Haber verici, rahatlatıcı bir şekilde devam ediyor; “yabancılar güvenlik güçlerini geçseler dahi, yakalandıklarında sınır dışı edilecekler”. Ayrıca diğer komşu ülkeler olan İsviçre ve Hollanda da kapılarını Yahudilere kapatmışlardı, Yahudi mültecilerden korkarak Almanya'ya geri göndermişlerdi. Birçoğu insan kaçakçıları sayesinde kurtuldular.“


Avrupa'nın mülteci krizinin suni bir boyutu var. Batı'yı kitlesel olarak iyi veya kötü ilan etmeden önce küçük küçük birçok atölye oluşuma bakmak gerekiyor. İttifak ve çatışma zeminleri buradan besleniyor.




#İslam dünyası
#mülteci krizi
#Mülteciler
8 yıl önce
“Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli”
Aç tavuk kendini arpa ambarında sanırmış…
Hasan Tura"nın babası Yalçın Tura mı Yalçın Tura"nın oğlu Hasan Tura mı?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar