|
Tesellisi olmayan acılar...

Bu bayram, bayram olamadı. Oğulsuz kaldı analar, gelinler dul, torunlar yetim… Ninelerin annelerin, babaların, kardeşlerin yüreğine bir taş geldi oturdu. Bombalar, çatışmalar, şehitler arasında...

Birlik beraberlik mesajları ortalarda dolaşırken manalı bir söz arayıp durdum ama yoktu. Barış olsun demekle barış olunmuyor. Nefret dilini besleyerek hele hiç olmuyor.

Bir anne olarak hiç bir tesellinin, ateşin düştüğü evlerde derde deva olamayacağını biliyorum. Sabır ve isyan arasında yaraları hiç bir zaman iyileşmeyecek, hasretleri hiç bitmeyecek. Hep yürekleri yanacak, yüreklerimiz yanacak.

Böyle bir ortamda sağduyulu seslere kulak vermeye, öfke kontrolü yapmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. BDP yöneticileri, milletvekillerinin umarsız duruşlarına; bir taraftan siyaset çözmeli diyen diğer taraftan siyasetin önünü tıkayan ikiyüzlü seslere, hamaset edebiyatına, şiddet söylemlerine itibar etmeden her zamankinden daha fazla bin düşünüp bir hareket etmek lazım. "Oyun kuran Türkiye" söyleminin itici gücünü bir tarafa bırakıp hangi senaryonun parçası olduğumuz iyi analiz edilmeli. Bize "güçlüyüz, her şeye hakimiz, oyun kurucuyuz" dedirten seslerin, bizi götürdüğü yerin yüreğimizin gitmek istediği yer olmadığını vakit geçmeden anlamak lazım.

MEDYANIN SUÇU?

"Gerçeği söylemek ve yalanları açığa çıkarmak (medyanın değil) entelektüellerin görevidir" diyen Noam Chomsky yaptığı medya analizlerinin sonucunda "eğer insanlar medyanın dışında kendileri bir şey öğrenebilir ve medyanın meydan okumasına karşı çıkarlarsa, iyi bir şey yaptığıma inanacağım" der.

Elbette siyasilerin medya eleştirileri böylesine bir perspektif içermiyor. Analizleri ile medyanın ne olduğunu ve olmadığını tüm dünyaya anlatan Chomsky''e göre medya, demokratik toplumlarda devletin kuvvete başvurmadan ülke halkına yönelttiği ince ideolojik baskıyı sergiler. Demokratik devletler doğrudan şiddet kullanmak yerine medyayı kullanarak mevcut şiddeti onaylatır, egemen ideolojiyi güçlü kılar…

Medya''nın yapısı gereği egemen sınıfların ve hakim ideolojinin bir aracı olduğu gerçeğini fark ettiğinizde aslında suçlanacak pek de bir şey kalmıyor.

Son yaşadığımız olaylar Chomsky''yi bir kez daha haklı çıkartıyor. Ve bir kez daha bu ülkede entelektüel sayısı ne kadar az dedirtiyor hepimize… İbrahim Edhem kıssasında olduğu gibi hakikatin aranacağı saray medya olmadığı gibi tek başına suçlu da "medya" değil.

HAVANDA SU DÖVMEK

İslam İşbirliği Teşkilatı, Suudi Arabistan Kralı Abdullah''ın çağrısı üzerine geçen haftalarda (14-15 Ağustos) Mekke''de olağanüstü toplandı. Sonuç bildirgesine şöyle bir göz attım. Teşkilata para veren ülkelerin fikri hâkimiyeti İslam ülkeleri adına daha gerçekçi sonuçların ortaya çıkmasına ne yazık ki mani oluyor. Olağanüstü toplantı her zamanki gibi son derece olağan sonuçlar ortaya çıkarmış.

..Suudi Arabistan Kralı Abdullah olağanüstü zirve toplantısı düzenlenmesi yönündeki girişimi nedeniyle kutlandı… İslam Dünyası bünyesindeki değişik düşünce okulları (mezhep mi kast ediliyor?)arasında ortak anlayış geliştirilmesi amacıyla merkezi Riyad''da olacak bir Diyalog Merkezi kurulması önerisi kabul edildi… Filistin sorununun İslam Dünyası''nın temel meselesi olduğunun altı çizilmek suretiyle, İsrail''den ve BM''den (bilmem kaçıncı kez aynı şeyler) sorunun çözümü talep edildi. Suriye kınandı ve İİT ve bağlı kuruluşlara üyeliği askıya alındı..

Ortadoğu''da kan gövdeyi götürürken alınan bu kararlar, petrol zengini saray Müslümanlarının hakim olduğu İslam dünyası adına konuşanlar cephesinde değişen bir şey yok dedirtiyor.

Ortadoğu''da tavşana kaç, tazıya tut siyaseti derinleşirken,"Müslümanlar" adına ortak bir siyaset anlayışı oluşturmanın zorluğunu ve giderek imkânsızlaştığını görüyoruz. Allah adı ile cihad yapanlar da, onları yok etmek için Amerika ile ortaklık yapanlar da hepsi aynı ümmetin bir parçası… Ölen de öldüren de öldürten de hepsi Müslüman olunca "Rabbim sırat-ı müstakim''den ayırma" diye bol bol dua etmek kalıyor bize.

MERHAMETSİZLİĞİN DEVRİMCİ ROMANTİZM SOSU

İnternette devrimcilik, insan hakları temalarında birçok mail gurubu var. Bunlardan bazılarında dikkatimi çeken şiirler oldu. Dağa çıkmaya, ölmeye ve öldürmeye dair romantik şiirler. Kürdistan ideali için verilen canların yüceliğini anlatan şiirler. 1980 öncesinin devrimci romantizmi sanki geri gelmiş. Adanmış hayatlar, Marksist amaçlar, toplumculuğun etnik dili. "Mezarımın üzerinde adım yazılmasa da olur, kurtuluşu görünce kara torağın ardından haykıracağım" gibi… O şiirlere ve oradaki söylemlere bakınca zaman sanki 1979''da donmuş gibi geliyor… Kürt meselesini çözmek istiyorsak önce bu donmuş zihniyetin değişmesi lazım. Sosyalizmin kalmadığı bir dünyada sosyalist devrim hayali kurdurtan, romantik bir devrimci söylem ile çocuk bedenleri ölmeye ve öldürmeye gönderen bu zihniyet mi Kürtlere kılavuzluk yapıp onlara bir gelecek sunacak?

12 yıl önce
Tesellisi olmayan acılar...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi