|
TU-KAKA ....

Cemil Meriç "kavga insanla kader arasında değil, insanla kelimeler arasında " diyor. Türban başörtüsü tartışmalarında kelimeler ayrı bir önem kazandı. Bir söz bir açıklama taraftar kaybettiriyor, taraftar kazandırıyor… Duygu karmaşası, söz karmaşası, tanım karmaşası, kimlik karmaşası, anlam kargaşası içinde "ben neydim ya da sen neydin" sorgulamaları içinde kafamız karıştıkça karışıyor. Çelişkilerin farkında olanlar ise kurtuluşa erenler tanımına girebilir. Kimse bir sonraki cümlede bir önceki cümlede söylediğini tersi bir argümanı zikrettiğini fark etmiyor.

Başörtüsü-türban tartışmasının siyasi nedenlerle ortaya çıktığının iddiasını anlamsız buluyorum. Çünkü inanmak ve inancına uygun yaşamak insanın metafizik dünya ile ilişkisi, ontolojik duruşu, kültürel DNA sı ve daha pek çok şey ile ilişkili bir meseledir. Başını örtmemek de öyle. Örtünün siyasi sonuçları elbette tartışılabilir, ama siyasi nedenlere bağlanarak yorumlanması insanların özel alanına tecavüzdür biraz da…

Şu anda yaptığımız tartışma seküler bir tartışmadır, dini bir tartışma değil. Laik bir devletin kadınlara eğitim hakkını (giysi ve inanç durumuna bakarak) sınırlandırıp sınırlandıramayacağı üzerine bir tartışmadır.

Bu tartışmada "İslam''da örtü yoktur ya da örtünün şekli böyle olmalıdır "gibi yorumların hiçbir yeri ve etkisi yoktur. Laik bir devlette hukuk dini hükümleri de yorum farklarını da referans almaz.

Aynı şekilde Diyanet''in "başörtüsü dinde vardır" fetvasının da ya da başörtüsünü dini bir emir olarak kuvvetini ortaya koymak için getirilen delillerinde bu tartışmada yeri yoktur. Burada önemli olan başörtüsünün dindeki-bilimdeki yeri değil, birey olarak benim buna olan inancımdır. Çünkü modern hukuk insanı merkezine koyarak kurallarını oluşturur.

Başörtüsünün dindeki yeri ayrı bir tartışma alanıdır. Bunu İslam dünyasında yapan bir çok kadın var. Türkiye''nin anti- türbanist kamuoyunun gündeminde din "başınızı örtmeyin kötü görünüyor" bağlamı dışında ele alınmadığı için bu tartışmalardan haberdar olmalarını bekleyemeyiz. Bu bağımsız apayrı bir tartışma alanıdır. Ve hatta Diyanet''in fetvaları bile bu tartışma gurupları içinde ciddi eleştiriler alır.

……

Son günlerdeki tartışmalar liberaller üzerine yoğunlaştı... Hayal kırıklığı ihanet, dürüst

olmamak ,liberaller kan kaybetti gibi pek çok itham ile karşı karşıya kaldılar. Türkiye''de her fikir bir topyekûn blok gibi algılanıyor. Burada da birçok yorum farkının olması elbette en doğal olanıdır. Ama galiba bir arada yaşmanın sihri bu yorum farkını kabullenebilmekte.

Her görüşün böyle algılanıp bir olay üzerinden yaftalamaların yapılması beni her zaman rahatsız etmiştir. Bu meselede de öyle oldu. Her şeyden önce vefa duygum "herkesin bak gördün mü işte gerçek yüzlerini ortaya koydular" yaklaşımlarını benimsememe engel oldu.

Türban yasasının usulden muhalif olan liberal aydınların argümanlarına da, Alev Alatlı''nın son azısındaki analizlerine de katılmasam da onlara karşı cepheyi destekleyemedim. İfade özgürlüğüne inanan birisi olarak işime geleni söyleyeni desteklemeyi değil, inandığını özgürce söyleyeni desteklemeyi ilke edinirim.

Türkiye''de aydınların darbelere karşı çıkarken ( 28 şubattan- 27 nisana) muhalefet ederken ödedikleri bedelleri unutmamak lazım. Ömrünü statükoya, Kemalizm''e karşı mücadele ile geçiren Mehmet Altan''da liberallerde bir anda tu-kaka olmaz.

Türkiye de aydın despotizminin en sıkı eleştirisini yapan Alev Alatlı''da 11 Eylül''ü önceden öngörenlerden birisidir. Batı''nın ve batıcı aydınların İslam karşıtlığına binlerce cevabı vardır. Tülbent ve türban farkını kendi cephesinden yorumladı diye bir anda özgürlüklerin karşısında bir yere konumlandıramayız onu.

Diğer yandan muhalif kanadın Alev Alatlı''nın ve ya Mehmet Altan''ın muhalefetinden pay kapmaya böyle bir durumun mal bulmuş mağribi edası ile değerlendirilmesi de bir başka nokta.

Alev Alatlı''nın "bütün halklara eşit mesafede durmak ve yabancı bir kültürün iç serüvenine iç görü ile nüfuz edebilmek" gerekçesi ile Rusya''dan Şolohov ödülünü almasına bile yer vermeyen medya guruplarının, Alatlı''yı bu durum itibarı ile manşete taşıması da manidar geliyor. Bunca zaman yazarının yazılarını tek kelimesini değiştirmeden yayınlayan bir gazetede bir anda tu- kaka olmaz…

16 yıl önce
TU-KAKA ....
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset