|
Türban tartışmalarının yan faydaları!

Kızım üniversite sınavına hazırlanıyor; neredeyse gece gündüz çalışıyor üniversiteye girmek için. Biz de ebeveyn olarak "hangi üniversite iyidir" diye düşünürken, yapılan tartışma programları ile birlikte üniversiteleri tanıma imkânımız oldu. Tartışmalar önce özel üniversitelerde başladı. Tamam, buralarda kalite düşük olabilirdi; ilk yarım saatte ayna gibi resim ortaya çıksa da (oralara asla çocuk göndermem desem de), iyi üniversitelerin varlığına olan inancım hiç sarsılmadı.

Taa ki ODTÜ ''deki programı seyredene kadar. Aslında ben ruh sağlığımı korumak ve toplum gelişiyor inancımı yıkmamak için tv seyretmeyecektim. Ama üniversite öğrencisi oğlum "anne gel ODTÜ bunlar farklıdır" deyince kıramadım, eğitime önem veriyoruz ya!

Programı "kedidir kedi, hepsi böyle değildir" duygusu içinde izledim. İlk 45 dakikadan sonra (tam da bir hafta önce "Hatırla Sevgiliyi izlerken çocuklara ODTÜ''lü öğrencilerin Türkiye''deki öncülüklerini anlatmıştım-yine yalancı duruma düştüm) çocuklara erkek- kız- başı- açık-kapalı ayırt etmeden küllen üniversite yasağı getirmemek için lahavlelerle odayı terk ettim.

Hadi ben veliyim, evdeki çocukların şuursuzluğundan mesulüm. Ya bu programları seyreden öğretim üyeleri acaba ne hissediyordur? Yetiştirdikleri çocuklara bakıp hiç tuhlanmazlar mı? Tamam, genel tahliller yapmak kolay. Toptancı bir yaklaşım ile aileler apolitik, milli eğitim sistemi çarpık, YÖK üniversiteleri bu hale getirdi diyebiliriz. Ancak sonuçları ile karşılaşmak insanda adeta çarpışma etkisi yaratıyor, hazmı zor oluyor inanın. Hele de evde ille de üniversite okunsun diye her gün mücadele veren bir anne olarak.

Bi de bu programlar yurtdışında yapsalar da oraları da görsek. Eğer oralarda öyleyse çocuklara bu kadar para dökmenin manası yok. Servet harcıyoruz çocuklar üniversiteye gitsin diye…

Beni çıldırtan sözlerden bazıları:

"Resmi gazetede de bu yasa çıkmadan ben böyle geliyorum diyemez benim hocama" (tehditkâr hocasını koruyacak, kız arkadaşının canına okuyacak!)

"Papanın din adamı olduğunu savunuyor hocam bu başörtülü cahil!"

Başörtülü kızına bir arada yaşıyoruz, sözüne karşılık"Cihangir ağzı ile konuşma!"

"Benim öğretmenim mini etek giydiği için otobüste taciz ediliyor ama türbanlı kadın taciz edilmiyor. Niye o taciz edilmiyor?!","Sen başörtünle gelirsen ben boxer ile gelirim!!?"

Son derece tutucu, baskıcı, özgürlükten sadece kendi hayat tarzını korumayı anlayan, eleştirmeyen, solcu görünen ama farklılıklara tahammül edemeyen, klişe ezber kelimeler ile Atatürkçü lük ve laikliği savunan bu gençlerde kimlerin emeği var bilmiyorum.

Akademisyenler militanlaştırılırken, kökten yasakçılık, faşizmin modern versiyonu olarak üniversitelerde filizmi veriyor yoksa.

Anti türbanist maçoları izlerken tartışılanın mı tartışılmayanın mı sorun olduğuna karar veremedim.

Bu tartışmaların yan faydalarından birisi üniversitelerin gerçek resmini ortaya sermesi oldu. Bu resim velilere yapılan okul turlarında tespit edilemezdi.

Yasakçılık prim yapıyor.

Semra Özal Fox televizyonunda sabah programında İstanbul''da bugün yapılacak toplantıya tek bir başörtülü alınmayacağın duyuruyor. (üslup yine aynı, vurun kahpeye!).

Alın size bir militanlık örneği daha. Üstelik bu sözler üniversitede başörtülü kızların okuması için öncülük etmiş bir cumhurbaşkanının eşi tarafından dile geliyor.

Yasakçı erkeklere destek olan kadınlar olduğu sürece yasalar izin verse de mahalle baskısı sürecek anlaşılan.

Ah Şu Mahalle Baskısı !

Dicle Üniversitesi''nden Doç. Mahzar Bağlı ve ekibinin yaptığı araştırma (8 kişilik bir ekip ile 36 cezaevinde 170 kişi ile yapılan görüşmelerin sonucu), töre cinayetlerine ilişkine neden sonuç ilişkilerinde yaklaşımlarımızı değiştirmemiz gerektiğini sonucunu ortaya koyuyor.

Töre cinayetleri konusunda gelenek din, feodal yapılar birçok faktör etken olarak düşünürken ortaya çıkan sonuçlara göre, kadın katilleri aile kararları ile değil düpedüz mahallerindeki baskılar nedeniyle annelerini, kız kardeşlerini, yakın akrabalarını öldürüyorlar. .

Bu sonuçlar Ayşe Önal''ın üç yıl önce 10 katil ile görüşerek yaptığı çalışma ile de örtüşüyor. "Töre cinayetlerini çözmek istiyorsak öldürene ve onay veren topluma bakmak lazım" diyen Ayşe Önal''ın röportajları aynı zamanda bu alanda öncü oldu.

En acısı bu mahalle baskısına onay verenler arasında kadınların da olması. Bu sonuçlar meseleyi çözmek için katili cezalandırmanın yeterli olmayacağın ortaya koyuyor. Önemli olan bu cinayetlere onay veren mahalleyi değiştirmek.

Mahzar Bağlı ve ekibinin araştırması mahalleli erkeklerin ahlak anlayışlarının "kadın meselesi" ile sınırlandırılmasına dikkat çekmek açısından çok önemli.

"Öldürmezsem kimse yüzüme bakmazdı" diyen erkeklerin seslerini duyarak bu meseleye bakmak lazım. Öldürmeyene selam vermeyen, öldürmeyeni aşağılayan erkekler ve destekçisi kadınlar, toplum olarak kendimize bakmaya, kendimizi sorgulamaya zorlamalı bizi.

Ataerkil baskıların bir başka türevi değil midir türban yasakçılığı. İkisi de acı çektirmek, yok etmek üzerinde birleşmiyor mu? Mahallenin ortak ideolojisi "KÖKTEN YASAKÇILIK"!

Ataerkillik erkekleri, kadınlar söz konusu olduğunda her türlü mahalle baskısı uygulamasında birleştiriyor. İnançlısı inançsızı hiç fark etmiyor.

Umarım 8 mart vesilesi ile kadınlar ataerkilliğin tanımladığı tüm baskılara -modernlik,gençlik,güzellik dahil- her cephede birleşirler.

16 yıl önce
Türban tartışmalarının yan faydaları!
Kitap ve Duvar
Milas, hizmet için değişime hazır… Kendimize kaybettirecek yanlışlara dikkat!
İran tehlikesi: Türkiye’nin güneyden kuşatılması!
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek