|
"Yeni bir laiklik anlayışına ihtiyaç var"

Türkiye kendi kalkınmasını finanse edecek bir ekonomik zenginliğe sahip değil. Bunun için dışarıdan gelecek sıcak paraya ihtiyaç duyuyor. Bu da Türkiye"yi siyasi görünümlü ekonomik operasyonlara açık hale getiriyor.

Bu noktada ülkede gerçekleşen her darbenin arkasında bilinen olayların dışında "uluslararası sistemin ekonomik ihtiyaçları ile uyumsuzluk sorunları" olduğunu tablolara bakarak görebiliyoruz. 1971 sonrasında dışa açık büyüme modeli, 1980 sonrasında 24 Ocak kararlarının uygulanması, 28 Şubat sonrasında ise bağımsız dış kurulların kurulması bu tezi sonuçları itibarı ile doğruluyor. Özal"ın 24 Ocak kurallarını uygulayacak kişi olarak Başbakan olduğunu da unutmayalım.

Polis Akademisinde hukukçu olan Doç. Dr. Mehmet Arıcan"ın bir sözünü not olarak hatırlatmak isterim. "Ergenekon bir yapının ucundaki operasyonel güç, asıl arkasına Seferberlik Tetkik Kurulu"na, Özel Harp Dairesine, Özel Kuvvetler Birliğine bakmak lazım. Onlar yok edilmeden bir şey olmaz."

Galiba bu sis perdesinin altında yine işaret edilen doğru yere henüz bakamıyoruz.

Olayları komplo teorileri ekseninde analiz etmekten yana değilim.

Ancak her olayın da gösterilmeye çalışıldığı gibi olmadığını geçmiş tecrübelerimiz bize söylüyor.

Toplumsal çürümüşlüğü, yolsuzluğu ört bas etmeye olduğu kadar kişilerin özel hayatları üzerinden infazlara, amaçlara ulaşmak için her aracı mübah sayan, bunu da bazen dini bazen de milli bir çerçevede sunan tüm yöntemlere itirazım var.

Her iç karışıklık dış sebeplere bağlı değil ancak uzak da değil. Bu olayların önü ve arkasındaki ekonomik operasyonlar da böyle bir sürece işaret ediyor. Yolsuzluk konusunu tartışmıyorum bile. Suçu ispatlanan bunun cezasını çeksin.

Ancak bu tartışmayı bağlamından koparıp keyifle kışkırtarak yorumlayan, özellikle de kariyerlerini Kürt meselesi üzerinden yapan liberal ve solcu aydınların sevinç naraları da kendileri ile çelişiyor. Çünkü nihai olarak temelde uluslararası sistem ile ilişkili olarak cereyan eden bu kavganın gelip dayanacağı yer Kürt barışıdır.

Ancak yeni bir toplum mühendisliği ile karşı karşıya kaldığımızı, var olan tüm algıların genetiği ile oynandığını da görmek gerekir. Öyle ki kim kimdir içinden çıkamaz hale geldik.

Bu olaylarla tehdit edilen, Türkiye"nin kendisi ile barışıdır.

Tüm bunlar elbette öz eleştiri yapmaya da mani değil. Ve bir Kur"anî hakikati hatırlamaya da. Allah bize kendimizi değiştirmediğimiz sürece toplumsal durumumuzun da değişmeyeceğini bildiriyor.

...

Bu ayeti hatırlattıktan sonra Gülay Göktürk"ün Çarşamba günkü yazısında sözünü ettiği önemli bir noktayı buraya alıntılamak istiyorum. "Jakoben demokrasiye hayır demek artık yetmiyor. Dindar iktidarın yönetimi altında Müslümanlığın farklı yorumları arasındaki çatışmalarda da hakem rolü oynayacak laiklik anlayışına ihtiyacımız var."

Bu tespiti sadece Gülay Göktürk yapmıyor. Dershaneler ile başlayan tartışmalarda kendini mütedeyyin, laik ya da liberal kimlikle tanımlayan birçok kişiden bu yaklaşımı duyuyorum. Toplumda bir yere uluhiyet makamı, Mesih ya da kutsallık atfetmek yoluyla bağlı olmayan birçok dindar insandan da buna benzer konuşmalar işitiyorum.

Şahsen benim de içinde bulunduğum duygu durumu bu.

Bireysel olarak Allah"ın ipine daha çok sarılmayı kişisel tercih alanında bırakmak en iyisi gibi görünüyor. "İmtiyazsız bir toplum ve devlet düzeninin kurgulandığı yeni bir laiklik ortak paydasına ihtiyacımız olduğu" fikri her kesimde konuşulmaya başlandı.

İslamcı çizgiden gelen birisi olarak bu değişimin hayal kırıklığı uyandıran bir duygu durumunu da beraberinde getirdiğini söyleyeyim. Devletin temeli olarak görülen ve dindarlığı yok etmeye çalışan "laiklik" anlayışını sorgulayan bir mücadeleden sonra geldiğimiz yer elbette kendimizi de sorgulamayı gerektiriyor.

İmtiyazsız bir demokrasi anlayışı bu ülkenin tek sigortası. Yine de umutsuz değilim. Bu gelinen noktadan herkes açısından büyük bir şeffaflaşma çıkacağına inanıyorum. Dindar olanın da olmayanın da hukuk devleti paydasında güçleneceğine inanıyorum. Herkesin (serbestçe yaşandığı için) hiçbir faaliyeti gizli (din dâhil) yapmak zorunda kalmayacağı bir ülkeye ihtiyacımız var. Umut ediyorum ki böylece şimdiye kadar önceliğini din ile mücadeleye veren devlet kadar dini örgütler de şeffaflaşabilir.

Bu olaylar toplumdaki din algısını derinden etkiledi. Müstehzi bir ifade ile her yerde karşımıza çıkan "Hani siz Müslüman kardeştiniz" serzenişi ile karşılaşmak da ayrıca üzüntü veriyor.

Tüm bu yaşadıklarımızda kaybeden Türkiye oldu. Maalesef en çok da dindarlık algısı...

10 yıl önce
"Yeni bir laiklik anlayışına ihtiyaç var"
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset