|
Yol hikayelerimiz ortak

Malum Ürgüp üzüm bağlarıyla bilinen bir yer. Benim ailemin de üzüm bağları en büyük servetiymiş. Ürgüp tepesinde bağların bittiği bayırda, avlunun etrafında dizilmiş odalarıyla büyük bir evde otursalar da İkinci Dünya Savaşının kıt kanaat ortamında herkes gibi onlar da geleceklerini şehirde görmüşler. Annem Menderes'e çok dua ederdi, “Allah razı olsun, geldi de yolları yaptı, Biz de üzümlerimizi satmak için Kayseri'ye gelme imkanı bulduk” derdi. Annem, babam Menderes'li yıllarda Kayseri'ye gelir, Menderes'in yeni yaptırdığı evlerden bir ev satın alırlar. Büyük çocukları İstanbul'da hukuk fakültesine başlayınca da, yurtlardaki olaylar sebebiyle çocuklarını korumak için İstanbul'a gelirler. Abimin kaldığı Nevşehir yurdu her hafta bir saldırıya uğrardı. Çocukluğumdan o yurdu hep camları kırık haliyle hatırlarım. Ben ailenin en küçük çocuğu olarak Erenköy'de ilkokul okudum. Ürgüp'ten 50'li yıllarda çıkan, okuma yazmayı, Osmanlıca ve Kur'an okumayı kendi gayretiyle çocuklarıyla birlikte öğrenen annem 4 üniversite okumuş evlat yetiştirdi. Ürgüp'te üzüm bağları arasında büyümüştü ama bizim evimiz benim büyüdüğüm dönemde kitapların okunduğu fikir tartışmalarının yaşandığı, tiyatro gruplarının kurulduğu bir evdi. Okumak evin kutsalıydı. Babam ticarete üzüm satarak başlamıştı, abim İtalya'dan iplik getirerek başladı. O'nun oğlu ise şimdi uluslararası bir havayolunun yöneticilerinden birisi.



Eminim hepinizin benzer hikayeleri vardır. Nesiller boyu hepimizin hikayesinde Türkiye'nin gelişimi var. Devrim isteklerimiz, öğrenci eylemlerimiz, hiç yoktan başörtülü olma arzumuz, baskı yapıyor diye devlete diklenişimiz, dini kimliğimize sahip çıkışımız, beğenilerimiz, nefretlerimiz, Kürt halkına yapılanlara karşı çıkışımızla, adalet arayışımızla, Hrant'ın ölümüne döktüğümüz gözyaşlarımızla, dağılmayalım diyerek statüko arayışımızla... Yanlışlarımız ve doğrularımızla hepimiz bu toprakların hikayesinin bir parçasıyız. İktidarıyla muhalefetiyle kişisel hikayelerimiz Türkiye'nin hikayesiyle iç içe geçmiş durumda. Hiç dil bilmeden gidip dünyaya mal satan Müsiad'lı da biziz, Türkiye'nin gelişmesine yatırım yapan gidip İngiltere'den fabrika alan Tüsiad'lı da biziz. Ülke neyse biz de oyuz. O ne kadar geliştiyse, hangi hızda ilerliyorsa biz de o hızda ilerliyoruz. Ülkenin imkanları bizim imkanlarımız. Vatan sevgisi söz konusuysa yok aslında birbirimizden farkımız. Ülkemizde gözü olanlara gelince arkamızdaki iki bin yıllık Türk tarihi de, kültür genetiğimiz de öyle kolay kolay pes etmeyeceğimizi ortaya koyuyor.



Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel, Ecevit, Erbakan, Özal, Erdoğan öyle veya böyle, bu halkın peşinden gittiği, değer verdiği liderlerdi. Klasik deyimle halkın teveccühünü almışlardı. Tarihin akışı içinde dönemlerinin, koşullarının elverdiği oranda bu topraklara bir çıkış sağlamaya çalıştılar. Hiçbir kaynağı olmayan bir ülkede insan kaynağı, bir zenginlik oluşturmanın yükünü taşıdılar. İyi yönettiler kötü yönettiler tartışmasını yapmak istemiyorum. Malum bekara boşanmak kolay gelir. Oturduğumuz yerden bir ülke yönetmek de hepimize kolay gelebilir. Öyle yapsalardı böyle yapsalardı der dururuz. Ama iş o masaya oturup karar vermek, yön vermek noktasına gelince durum farklılaşıyor. Karar almak, uygulatmak, takip etmek, devamını getirmek, kısaca ülkeyi yönetmenin kolay olmadığı o masada görülüyor. O masada oturanın sorumluluğu herkesten daha çok, o oranda yükü de büyük.



Dönemin ihtiyaçları değişiyor, çağ değişiyor, nüfus değişiyor... Bu değişimin içinde sen ben kavgasından, evet-hayır kavgasından çok daha önemli bir mesele var, o da ülkenin önündeki engelleri kaldırmak. Yani kaynak eksikliğini, yoksulluğu, eğitimsizliği, kültürsüzlüğü giderecek adımları hızlandırmak.


Türkiye bugün bir yere geldi. Onu bugüne getiren herkesten Allah razı olsun deyip şimdi daha yükseklere bakmanın zamanıdır. Bizi daha aşağıya çekmelerine nasıl mani oluruz, yükseğe doğru nasıl çıkarız, coğrafyamızdaki kaos karadeliğine sürüklenmeden nasıl ayakta kalırız sorularına çözüm oluşturma zamanıdır.



Bizi aşağıya çeken yetersizlikleri gidermenin zamanıdır.



Malum hala ülkede petrol, doğalgaz filan bulunmuş değil, kaynaklarımız hala kıt kanaat. Hep olduğu gibi kendi gücümüzle ülkemizi halkımızla bir yere getirmek zorundayız... 17 Nisan'da da birden bire süper güç olmayacağız, sihirli bir değnek dokunmayacak bize. Ama ülkenin gelişmesine engel olduğunu düşündüğümüz alanlarda daha iyi yönetim imkanlarına kavuşacağız. “Evet”in bunun yolunu açacağına inanıyorum.



Elbette zaman içinde her zaman her koşulda olduğu gibi sistemi istismar eden çıkabilir. Ama burası büyük ve güçlü bir ülke ve evetçisi hayırcısıyla halkımız buna izin vermez.



Mesele parti ya da ideoloji meselesi değil, memleket meselesi. Bu devlet ve tüm unsurlarıyla bu millet, bu halkın bir parçası olan bizler bu topraklarda daha huzurlu bir gelecek için çalışacağız. Başka yolu yok.



Tam bunlar için Evet



Gerisi lâf ü güzaf...


#Adnan Menderes
#Atatürk
#İsmet İnönü
#Anayasa referandumu
7 yıl önce
Yol hikayelerimiz ortak
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı