|
Yüzüm Camdan Olsaydı..

"Yüzüm camdan olsaydı, çepeçevre kristal,

an be an görürdünüz olan biteni bende; ve ben sokmak zorunda kalmazdım artık öyle uluorta her şeyi şiirime.

yine şair olurdum belki,

yine kendi kendime konuşurdum, ıslık çalardım yolda yürürken,

kedere de, sevince de biraz sarhoşluk katardım yine, biraz delilik, biraz çocukluk, türkülerime.

ve artık kendi içimde olanları değil o zaman, sizin yüzünüzde, gözlerinizde gördüklerimi geçerdim ajanslara,

siz seyrederken oynanan oyunları an be an

benim camlarla çevrili küçük sahnemde." Cahit Koytak

Şair ne kadar doğru bir temennide bulunmuş. Keşke yüzümüz camdan olsaydı. Sahte olan her şeyi hemen görebilseydik.

Berkin Elvan"ın ölümüne yas tutarken keşke "siyasi" tartışmalar yapmasaydık. Keşke yasımızı siyasetin propaganda malzemesi haline getirmeseydik. Keşke bir çocuk bedeninin arkasından yürüyen yüzbinlerce insanın derin kederini canı gönülden 70 milyon da hissedebilseydik. Göz yaşlarımız rahmet olarak akabilseydi memleketimize.

Keşke "dedin-demedin" tartışmalarına girmeden ölüme sebep verenleri mekanizmaları, olayları doğru düzgün konuşup gerçekten bir daha olmasın diye çaba sarf edebilseydik.

Ancak hiç birisi olamadı.

Cahit Koytak"ın dizeleriyle; "kapıyı vurmadan girince ölüm/yastığın altına alelacele sokuluvermiş". Tüm hallerimiz bir çocuğun ölümü ile ortaya döküldü. Arkada kalan derin bir keder ve yas oldu. Söyleyecek söz bulamıyorum. Kederli ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum.

AYNI SENARYO 4. VERSİYON.

Burak Can"ın ve Ahmet Karatağ"ın ailelerine de başsağlığı ve sabır diliyorum.

Berkin Elvan"ın cenaze töreni ardından Okmeydanı"nda Burak Can Karamanoğlu"nun ölümü ile aynı gün tomada kalp krizi geçiren polis memuru Ahmet Karatağ"ın vefat haberleri hatıralarımızı geri çağırdı.

Benim kuşağımı, 12 Eylül öncesi örgütler arası sokak çatışmalarının hakim olduğu günlerdeki duygularımıza geri götürdü. Gün içinde onlu sayılarla ifade edilen ölüm haberlerinin rutinleştiği günlere...

Bir gün solcuların kahvesinin, ertesi gün ülkücülerin kahvesinin tarandığı günleri yaşamış bir nesil olarak "eyvah!" demekten ve endişelenmekten kendimizi alamadık.

Ölümler bir ordan, bir burdan mantığı ile konuşuluyorsa, üzüntüler yarıştırılıyorsa "senaryo" artık araştırma ve yazılım aşamasından çıkmış uygulama aşamasına geçilmiş demektir. Bunun arkasından geleceklerin güncellenmiş halini gençler olmasa da bizim kuşak çok iyi tahmin edebilir. Belik de bu nedenle bu kavgaya alkış tutanlar arasında gençlerin daha çok olduğunu görünce daha çok üzülüyorum. Kendi gelecekleri ile oynuyorlar.

Nasıl insan fıtratında değişmesi mümkün olmayan, sebep-sonuç ilişkileri varsa, toplumların fıtratında da tabii olunan kurallar hiç değişmiyor. Su hep yüz derecede kaynar. Yukarıdan bırakılan her cisim düşer, çarpma hızı ve etkisi yüksekse her cisim dağılır. Toplumları da fizik yasaları gibi sabit kanunlar etkiliyor, yapıyor ya da yıkıyor. Bunları yok sayarak ne yeryüzünde, ne de gökyüzünde bir şey inşa edebiliriz.

31 MART SONRASI...

Meydanlar Türkiye"nin geleceğine kilitli. Herkes bu geleceğin peşinde. 31 Mart sonrasına ilişkin beklentiler ise büyük. Toplumda ortaya çıkan fay hatları kolay kolay yok olmaz. Bunun farkında olmak gerekiyor. Ancak bir demokrasi hareketi, özgürlükleri genişleten söylemler ve uygulamalarla Türkiye biraz nefes alabilir. Buna hepimizin, özellikle de biz muhafazakarların ihtiyacı var.

Toplumun farklı kesimleri arasında köprüler kurmak için çıktığımız yol bizi yaptıklarımızı yıkmaya götürmemeli. İlkesel çelişkilerimiz derinleştiği anda kimliklerimiz de yara alıyor. İslam"ın "abc"sini konuşamadığımız zaman "biz kimiz?" sorusuna verecek cevabımız kalmıyor. Türkiye"nin 31 Mart sonrasına ilişkin beklentilerini kavgadan değil, huzurdan yana oluşturmak gerekiyor.

Artık çok iyi biliyoruz ki sahnede hükümetin ve siyasi partilerin dışında bir çok güç var. Ve bizi kendi kendimize de büyük zararlar verecek bir kavganın içine çekmeye çalışıyorlar. Bu kavganın sonunda ortaya çıkacak kısa vadeli müsabaka zaferlerini, uzun vadede kaybedeceklerimize değişmemek gerekiyor. Örgütle mücadele edelim derken örgütlenmemiş olan bağımsız kitleleri, hak ve özgürlüklerinin derdinde olan kesimleri heder etmeyelim derim.

31 Mart seçim sonrası demokrasi ve bireysel özgürlüklerin güçlendirildiği bir Türkiye"yi vaat etmeli ve ortaya çıkarmalı. Ezber bozmak da, oyun bozmak da ancak böyle mümkün olabilir.

10 yıl önce
Yüzüm Camdan Olsaydı..
Yel üfürdü, sel götürdü
"Din u Devlet", "Mülk ü Millet" birbirinden ne kadar ayırılabilir?!
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…