|
28 Şubat sanıkları CUNTA mı yoksa ülkeyi düşmandan kurtarmış kahramanlar mı?

Karşımızda milyonlarca insanı mağdur etmiş, Türkiye’ye ekonomik olarak diz çöktürmüş, ülkemizi kamplara bölmüş, MGSB ve MASK belgelerinde PKK terör tehdidini alt sıralara indirerek Türk milletinin milli ve manevi değerlerini ve inançlarını birinci tehdit olarak üst sıraya çıkarmış, ordunun hiyerarşisini bozan CUNTA’cılar değil de sanki ülkeyi düşmandan kurtarmış kahramanlar var. 28 Şubat Davası’nın Ankara 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldüğü ilk süreçte haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen sanıkların neredeyse tamamına adli kontrol şartı ve yurt dışına çıkış yasağı konularak tahliye edilmeleri kamuoyunda tepki ile karşılanmış mahkeme heyeti hakkında güvensizlik oluşmuştu. Sayıları birkaç yüzü bulan sanık yakınları tarafından tutukluların mahkeme salonuna getirilişlerinde mahkeme ile diyaloglarında kendilerine alkışlarla tezahürat yapılıyor, müşteki avukatları alenen tehdit ediliyordu. Mahkemeye ve salona sanıklar ve sanık yakınları tamamen hakim olmuşlardı. Sanıklar mahkemede emir komuta zinciri içinde hareket ediyorlardı. Öyle ki sanıklar lehinde olabilecek bazı gerçekler duruşmalarda ağız birliği etmişçesine hiçbir sanık tarafından dile getirilmiyor, duruşmalarda ve medyaya yapılan açıklamalarda bireysel hareket edilmiyordu. Örneğin darbe sürecinde Demirel’in darbecilerle işbirliğinden rolünden hiç söz edilmiyordu. Tüm sanıklar derin yapı ile ilişkili üst düzey yetkililerce beraat edeceklerine inandırılmışlardı sanırım.

Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılması sonrasında dava Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilmişti. Mahkeme uzun duruşmalar sonrasında 28 Şubat’ın küresel bir darbe olduğu tespiti ile aralarında Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanlarının olduğu 21 üst düzey askere darbe suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermişti. Dava süreci istinaf mahkemelerinde sürerken Doğu Perinçek başta olmak üzere bazı gazeteciler mahkemenin verdiği karara karşı eleştiri sınırlarını aşan bazı iddiaları çeşitli televizyon programlarında ve köşelerinde dile getirmeye devam ediyorlar. Öncelikle 28 Şubat davası sanıklarının psikolojik harekat ve harp uzmanı olmaları nedeniyle savunmada ürettikleri argümanlar davanın tanığı olan dönemin önemli siyasi aktörlerini etki altında bırakmıştı. Örneğin ‘’28 Şubat darbe değildir, Erbakan ölmeseydi bu dava açılmazdı, 28 Şubat Erbakan’ı değil Çiller-FETÖ işbirliğini hedef aldı” gibi asparagas psikolojik harp söylemleri karşısında, 28 Şubat davasına tanık olarak çağrılan dönemin önemli siyasi aktörleri Çiller ve rahmeti Hasan Celal Güzel haricindekilerin tümü, 28 Şubat darbecilerinden davacı olmamışlardı. 28 Şubat davası dönemin önemli siyasi aktörlerince kendi kaderlerine terk edildiği için FETÖ bu fırsatı kaçırmamış 28 Şubat’ı da sulandırarak darbecilerin yargılanmaları ve ceza almalarını engellemeye çalışmıştı. Başbakanlık Teftiş ve Devlet Denetleme Kurullarının, sivil ayaklarla ilgili yaptığı araştırma ve soruşturmalarda ’’paralel yargı organlarının 28 Şubat Medya’sının darbeci aktörleriyle Gezi ve 17/25 Aralık’ta ittifak halinde oldukları için 28 Şubat’ta sivil ayakların(darbecilerin)yargılanamadığı” tespiti bu açıdan önemli sanırım.

28 ŞUBAT CUNTASI TARAFINDAN ÜRETİLEN PSİKOLOJİK HARP ARGÜMANLARI

Dönemin Başbakanı Erbakan’ın, kendisine gelen BÇG darbe belgesini, Cumhurbaşkanı Demirel’e iletmesi darbeciler hakkında gereğinin yapılmasına yönelik bir tavır ve işaret anlamını taşır. Eğer Erbakan 28 Şubat darbecileri hakkında iddia edildiği gibi bir tutum ve davranış içinde olsaydı, herhalde BÇG’yi deşifre eden belgeyi Demirel’e vermezdi. ---Perinçek; “28 Şubat’a darbe diyen herkes FETÖ’cüdür.”

Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi 21 sanığa darbeye teşebbüsten verdiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla 28 Şubat’ın küresel bir darbe olduğunu açıkça ortaya koydu. Batı Çalışma Grubu’nun yasadışı Türkiye’de darbe şartları yaratma amacıyla kurulan illegal bir oluşum olduğunun altı çizildi.

--Perinçek; “28 Şubat’ta Erbakan hedef alınmadı FETÖ ve Çiller hedef alındı. Bunun ispatı o koskoca Atasagun’un imzası bulunan MİT raporudur.”

Eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un MGK’ya sunduğu 11 sayfalık FETÖ raporu 24 Haziran 2004 tarihlidir. Perinçek’in raporun tarihini belirtmemesi kamuoyunu aldatmaya yöneliktir. Üstelik dönemin Başbakanı rahmetli Erbakan “28 Şubat’ta Refah-Yol hükümetini düşürmek için DYP’li milletvekillerine baskı yapıldığına, hatta bazılarına para teklif edildiğine, tehdit dahil her yolun denendiğine inandığını belirtmişti. Bu tehdidin Çevik Bir tarafından yaptırıldığının söylendiğini açıklayan Erbakan; milletvekillerinin ya istifa edin ya da Yassıada’ya gidersiniz şeklinde tehdit edildiklerini açıklamıştı. Üstelik FETÖ savcısı Mustafa Bilgili’nin; “28 Şubat’çılarla PKK ve FETÖ işbirliğini ortaya çıkarabilecek önemli olayları ‘örterek’ iddianameye dahil etmemesi de cuntanın gizlenmeye çalışılan kirli yüzünü ortaya koymaktadır.

28 Şubat’ta cuntanın FETÖ’yü ve Çiller’i hedef aldığı yalanını dillendirerek kamuoyunu yanıltan Perinçek ve diğer gazeteciler ‘CUNTA’nın psikolojik harp söylemlerini dillendirerek neyi amaçlamaktadırlar? İyi niyetli olmadıkları açık.

#FETÖ
#28 Şubat
#MİT
4 yıl önce
default-profile-img
28 Şubat sanıkları CUNTA mı yoksa ülkeyi düşmandan kurtarmış kahramanlar mı?
Eğitimde sorunlar ve çareler
Bankacılara promosyon yok mu?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm