Cumhuriyet"in kuruluşunda yaşanan kimlik bunalımı Türkiye"nin bir türlü aşamadığı sorundu. Dayatmacı anlayışla ülkeyi bir yere götüreceğini sanan siyasi elit her defasında baltayı taşa vurdu. Bu yüzden yirmi beş Kürt isyanı sadece Cumhuriyet tarihinde yaşandı.
Türkiye ilk kez barışa bu kadar yaklaştı ve büyük bir provokasyon olmadıkça terör bitecek gibi görünüyor. İki gündür yaşanan coşku tam da Türkiye"nin yepyeni bir sürece girdiğini gösteriyor. Süreci doğru okuyamayanlar bertaraf olup gidecekler. Tam da barış nidalarının yükseldiği anda İsrail"in özrü de gündeme bomba gibi düştü.
İsrail Başbakanı Netanyahu, Erdoğan"ı arayarak özür diledi ve tazminat şartlarını kabul etti. Gazze ambargosu da hafifletildi ve bazı şartlar yerine gelirse tümden kalkabilir de. Ne olursa olsun Türkiye büyük bir iş başarmıştır. İsrail tarihinde ilk kez bir ülkeden özür dilemiştir. BM bile verdiği yaptırımları uygulayamazken Türkiye istediğini almıştır.
Bütün gündem yoğunluğuna rağmen arada ıskalanmaması gereken bir gelişme daha var: Hakan Fidan için verilen takipsizlik kararı. Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş"in de olduğu beş kişi hakkında KCK soruşturmaları kapsamında ayrı bir soruşturma açmış ve yakalama kararı çıkartmıştı. Başsavcı Turan Çolakkadı MİT kanunu gereği kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini açıkladı ve dosya kapandı.
Kendilerini devletin sahibi zanneden ya da öyle görünmek isteyenler ameliyat masasındaki Başbakan"ı ve en güvendiği bürokratını tutuklamaya cesaret etmişti. Başbakan bile ekranlardan bunu net bir şekilde dile getirmişti. 7 Şubat Operasyonu yakın tarihimizin kırılma anıydı.
Hakan Fidan olayı öyle es geçilecek ya da unutulacak bir olay değil. Niye mi? İzah edelim. Her devlet eğer terör belasıyla uğraşıyorsa, diplomatik yollarda terör örgütünün lideriyle görüşür. Hakan Fidan Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı görevindeyken Başbakan"ın talimatıyla Oslo"da PKK yöneticileriyle görüşme yapmıştı. Savcıya göre bu suçtu. Halbuki her devletin yapacağı rutin bir işti.
Terörle mücadele edip barışı getirmek için mücadele edenler birilerine göre suç işliyordu. İçişleri Bakanlığı"na, Kamu Güvenliği Teşkilatı"na ve Başbakanlığa adamlarını sokamayanlar intikam almayı deniyordu. Tabii ters tepti. Siyaseti yenmenin mümkün olmadığını biraz geç anladılar ama anladılar.
Tesadüfe bakın Hakan Fidan"ın kellesini isteyen sadece paralel devlet yapılanmasında olanlar değildi. İsrail de Fidan"ı istemiyordu. Hatta onu İrancı olmakla suçluyorlardı. Fidan"la beraber Beşir Atalay bile İrancı olmakla suçlanmıştı. Eskiden olsa İsrail MOSSAD ve Türkiye"deki baronlar üzerinden Hakan Fidan"ı görevden aldırabilirdi. Şimdi gücü yetmiyor.
Mavi Marmara olayı olduğunda bu ülkenin Başbakan"ı ve Dışişleri Bakanı İsrail"i en sert biçimde eleştirmiş, kendilerine yakışanı yapmışlardı. Aynı tepkiyi göstermeyenler vardı. Birinci kesim ABD"de neo-conlarla, İsrail"deki aşığı sağcı cenahla işbirliği yapan statükocular. Bürokratik, silahlı oligarşi diyebiliriz buna. Emre Aköz bunlara Kemalist bürokrasi tanımlamasında bulunuyor ama bu sıfat, o cenahı tam manasıyla kapsamıyor.
İkinci kesim medya ve iş dünyasının baronlarıydı. Üçgen localarda kendilerine verilen talimatları yerine getiren baronlar Başbakan Edoğan"ın Mavi Marmara tepkisinden hoşnut olmamışlardı. Bu kesim tepkisini amiral gemisi üzerinden dile getirmişti.
Peki sonuç olarak ne oldu? İsrail özür diledi ve suçunu itiraf etti. Yukarıda saydığım iki kesimden de özür beklemek hakkımız. Başbakan sabretti ve sonunda hem terör meselesinde hem de İsrail konusunda istediğini aldı.
Korkunun ecele faydası yok. Eğer siz milletinizden, haktan yanaysanız, kimseden korkmanıza, çekinmenize gerek yok. Başbakan Erdoğan ve Türkiye"nin gördüğü en iyi MİT Müsteşarı Hakan Fidan sorunları milli duruşlarıyla birer birer aşıyorlar. İsrail"e, Yahudi lobisine, CIA"ye, MOSSAD"a bel bağlayarak yol alınmaz. Sizden kimsenin bir şey beklediği yok, hak bildiği yolda yürüyenlere köstek olmayın yeter.
Twitter.com/cemkucuk55
