|
Batı hem mültecileri almıyor hem de Orta Dünya'ya huzur vermiyor
Modernite
; Avrupa merkezli, temelleri Rönesans ve Reform dönemlerine dayanan, Aydınlanma ile artık kavramsallaşmış olan (modernizm) bir dünya düzenidir. Bir diğer yandan W. W. Rostow'a göre, sanayi öncesi toplumlar geleneksel toplumlardır, modern toplum ise geleneksel düzenin sonrasını/zıddını ifade eder. Buna bağlı olarak kapitalist/endüstriyel devletin gelişimine paralel olarak gelişir. Buna ek olarak tarihi, kapitalizmin tohumlarının atıldığı coğrafi keşiflere kadar da uzatılabilir.

Hatırlayalım; coğrafi keşifler sonrası Avrupa, keşfettiği yerlerde sömürge imparatorluklar kurmuştu. Coğrafi keşiflerin Afrika civarında başlayan sömürge faaliyetleri zaman içerisinde Orta Dünya'ya, daha özelinde Arap coğrafyasına doğru uzadı. Batı/Avrupa, zaman ilerleyip sömürdüğü tüm topraklardan çekilirken, buralara özgün olmayan, kendileriyle uyumlu ancak kendi halkıyla uyumsuz, dikta rejimleri bıraktı. Böylelikle, bu coğrafyalarda insan haklarına, huzura bir daha rastlanmayacak bir düzenin tohumları atıldı.

Suriye'de devam eden savaşın öldürdüğü binlerce kadın, çocuk, yaşlı bir yana, hayatta kalanlara da normal bir yaşam alanı bırakılmadı. Akdeniz yoluyla bölgeden kaçmaya çalışan göçmenler, çok vahim bir şekilde denizde can verdi. Akdeniz yolu üzerinde 40 kişilik teknelere, can yeleksiz 100 kişi olarak binen ve karaya çıkmayı başarabilen savaştan kaçmış mazlumlar ise Avrupa kapılarında beklemeye bırakıldı.

Aynı şekilde, Orta Dünya'daki Batı ile uyumlu ancak kendi halkına zalim olan rejimler Suriye'den kaçan göçmenleri almadılar. Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri hiçbir mülteciyi kabul etmedi.

Aylan'ın bedeninin kıyıya vurmasıyla dünya ayağa kalkınca, oluşan kamuoyu baskısı nedeniyle Avrupa ülkeleri –utanma belası- sınırlı sayıda mülteciyi alabileceğini ifade etti. Ancak mülteci almayacaklarını açıklayanlar da oldu, hatta bazı ülkeler biz almayalım, para verelim demekle yetindi.

“Daha iyi bir yaşam için, insanlar sürü halinde Calais'e gidiyor. İngiltere sığınılacak bir liman değil.” David Cameron/ İngiltere Başbakanı


“Akdeniz'de göçmen kaçakçılığı için kullanılan botların tespit edilerek imhası için BM Güvenlik Konseyi'ne teklif sunacağız.” François Hollande/ Fransa'nın Sosyalist Partili Cumhurbaşkanı


“ Suriyeli göçmenlerden sadece Hristiyan olanlarını ülkeye kabul edeceğiz. ” Slovakya Hükümeti

“ İki yıl içinde 30 binden fazla sığınmacıyı kabul edemeyiz. Suriye'deki diktatörlükten kaçan herkesi Avrupa'da ağırlayamayız. İltica başvurusu reddedilen sınır dışı edilmeli" Fransa Başbakanı Valls

Hatırlarsınız, Danimarkalı polisin, mülteci bir kızla oynadığı fotoğrafı dünyaya servis edilmişti. Ancak, bu ülkenin tek bir göçmeni dahi kabul etmediği ortaya çıktı.

Devam edelim…

“Bir Alman internet sitesinin haberine göre; Alman yönetimi, Suriyeli sığınmacıları ayırt edebilmek için her birine mavi kol bandı taktırmayı planlıyor.” (Umarım doğru değildir, Yahudiler için de aynı uygulamayı yapmışlardı.)

Almanya'da aşırı sağcı ve ırkçı grupların ülkeye gelen göçmenlere yönelik saldırıları var.

Sırbistan'dan Macaristan'a geçmek için bekleyen göçmenlerden yüzlercesi, Macar polisinin sert müdahalesine maruz kaldı.

Elbette tüm Batı ülkelerini yahut Batılı insanları kast etmiyorum ancak genel itibariyle, Batı/Avrupa siyasi aklının, Orta Dünya ülkelerini sömürerek ekonomik güç elde ettiğini biliyoruz. Bununla birlikte Avrupa/Batı, kendi toplumunda modern, sorunsuz bir toplum modeli oluşturdu; sokaklar temiz, insanlar birbirine saygılı, terör yok, vs. vs… Tabi bu toplum biçiminin, Foucault 'hapishane' metaforu örneğinde olduğu gibi “toplumda belirlenen sınırlar dışına çıkamayacak” şekilde bir kamu düzeniyle toplumu hizaya getirmiş olması ayrıca tartışılabilir. Ancak, Batılı toplumların en azından kendi vatandaşları için ideal bir toplumsal düzen oluşturduğu muhakkak. Buna mukabil, Orta Dünya ülkelerinde halen sağlanamamış olan toplum düzenden savaş şartları dışında da birçok insanın Batı'ya gidip, refaha ve huzura (?) kavuşmak istediği bir gerçek.

Gelin görün ki, Batı/Avrupa ne göçmenleri kabul ediyor, ne de Orta Dünya'ya bir huzur ortamı bırakıyor.

Mısır örneğinden yola çıkarsak, her yere demokrasi (?) götürmeye meraklı Amerikan yönetiminin ve İngiltere'nin Mısır'daki darbeyi nasıl desteklediğini hep birlikte tecrübe ettik. Bununla birlikte, halen Soğuk Savaş ruhundan kurtulamamış ve bu ruhtan beslenen Rusya'nın, bölgedeki “Rus emperyalizmi” siyasetince Suriye savaşının devamını sağladığını da gördük. Nitekim, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in başında bulunduğu Şam hükümetini kurtarmak istediklerini hiç çekinmeden belirtiyor.

Batı/Avrupa, kendi oluşturduğu toplumsal düzeni bozmak istemiyor, bu nedenle mültecileri daha doğrusu iltica etmek isteyen göçmenleri kabul etmeyecek, hem mülteciler hem de bizler boşuna hırpalanıyoruz. Ayrıca göçmenlerin, ülkelerinde yaşayabilecek bir ortam da bırakmıyorlar. Ve dahası, kendi toplumlarında Müslümanlara yönelik psikolojik baskı yapıyorlar; ABD'de 14 yaşındaki Ahmet Muhammed adlı Müslüman lise öğrencisi, evinde yaptığı ve öğretmenine göstermek için okula götürdüğü saatin bomba sanılması üzerine gözaltına alındı. Almanya, ülkedeki camilere baskınlar yapıyor. İngiltere'de okuduğu üniversitenin kütüphanesinde terörizmle ilgili kitap okuduğu için Müslüman bir öğrenci sorguya alındı. Maalesef durum bu!

Bunca keşmekeş içerisinde, Suriye'den, bölgeden kaçan tüm sığınmacıları kabul eden, yardımda bulunan tek ülke Türkiye. Buna rağmen Avrupa'ya gitme umuduyla İstanbul'dan Edirne'ye yürümek isteyen sığınmacıları hatırlarsınız. Avrupa'nın mültecileri alacağını duyan –ki bu gerçek bir haber değildi- bu nedenle Edirne'ye yürüyen sığınmacıları provoke eden 1 Alman ve 1 Fransız'ın da arasında bulunduğu 5 kişi gözaltına alındı. Tek alternatif ülke Türkiye'de bile bu insanlara rahat vermiyorlar. Gezi, 17/25 Aralık ve PKK terörüne verilen destek ile son üç yıldır Türkiye'ye dışarıdan müdahale eden Batı/Avrupa var. Bunlar, bölgedeki tek alternatif ülke Türkiye'ye de rahat vermiyorlar.

Yanlış hatırlamıyorsam, bir oturumda Alev Alatlı, Avrupa şehir mimarisinin ne kadar düzenli olduğu vurgusu üzerine; buraların doğal olmadığını, bu çeşit bir simetrinin ancak suni bir şekilde gerçekleşeceğini, o güzel ve tarihi binaların yapımında binlerce insanın köle olarak çalıştırılıp, taşlar altında can verdiğini ifade etmişti.

Mevzu budur aslında; daha temiz, daha parlak, daha beyaz insanların hep daha iyi; biraz kirli, biraz esmer, oldukça Müslüman insanların ise kötü olduğu kazınmıştır zihinlere. Bu yüzden beyaz adamın vahşiliği bir türlü kabul edilemez. Bu algı oyununu vaktiyle Akif Emre, Yeni Şafak'taki yazısında şöyle ifade etmişti: “
Talibanın heykel tahribatı üzerinden Müslümanları adam etmeye, modern/ılımlı İslam projesine kapı aralamak isteyen bakış, Bağdat yağmasındaki barbarlığı sorgulama cesareti gösteremezdi elbet.

Savaş şartlarında tarihi mirasın ilk elden zarar görmesini doğal karşılayıp geçiştiren bu mantık esasen daha vahim cinayeti perdeliyor. İnsanlık vicdanı, uygarlık adına Afganistan'da bombalanan Buda heykelleri için ayaklananlar, aynı anda Amerikan bombalarının yaktığı bedenleri, ölen binlerce sivili, işgal edilen ülkeyi görmeyecekti. Çünkü oraya demokrasi gelecekti
!”

Mevzu işte budur, beyaz adamın vitrini budur, vizyonu budur; ne seni alır, ne sana huzur verir.

#Modernite
#pkk
#ortadoğu
#mülteciler
#Alev Alatlı
9 yıl önce
Batı hem mültecileri almıyor hem de Orta Dünya'ya huzur vermiyor
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’