|
Xenocentrism, Xenophobia hastaları ve Suriyeli misafirlerimiz
Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın?” Bakara/30

İnsanın, insanın tefekkürü olduğunu, yareni olduğunu, yardımcısı olduğunu düşünerek başlıyoruz hayata, şüphesiz ilk zamanlar daha masum ve daha temiz olduğumuz için “insana” iyi gözle bakıyoruz. Sonra yaşıyoruz, kötü şeylere muhatap oluyoruz, kötülüğe maruz kalmak bizi kötülükten istifa ettirmiyor, tam aksi kötülüğü öğreniyoruz. Bazen yaşamamış olsak da içimizdeki özümüzden fışkırıyor kötülük, öldürmeyi ve kötülüğü hiç görmemiş olsak dahi Kâbil oluyoruz, içimizde taşıdığımız Kâbilller’i en doğal yolda salıveriyoruz, sonra anlıyoruz; “insan, insanın kurdu” imiş.

Tabiatımız itibariyle medeniyiz ama toplumdaki klikler içerisinde, kendimizin dahil olduğu kliği seçiyoruz; dili, dini, rengi farklı olanlara karşı antipati besliyoruz, yanımızda istemiyoruz. Teni bizden biraz daha koyu, oldukça gırtlaktan konuşan çocukları, “bizden” olmasına rağmen yanımızda istemiyoruz. Mahalleye yeni gelen misafir çocuğu oyunumuza almak istemiyoruz, böylelikle ona “ondan üstün, ondan değerli, onun bastığı yerlerin sahibi” olduğumuzu ispatlıyoruz, bu bize iyi geliyor, o kadar iyi geliyor ki içimizde bu yaptığımız kötülüğe dair sızlayan yerin acısını hissetmiyoruz.

Mahalleye bizden biraz daha açık renkli, kıvırtarak ecnebi dilinde konuşan biri geldiğinde, yanına yaklaşıyor, sarı saçlarına imrenerek bakıyor, sırnaşıyor, mahalledeki en iyi arkadaşımız olsun istiyoruz. Mahalleye yeni gelen sarışın ve kıvırtarak ecnebi dilinde konuşan çocuğu sahipleniyoruz, ona öykünüyoruz, mahalledeki en eski arkadaşlarımızı bir çırpıda siliyoruz, yeni arkadaşımızla ona haber vermeden, onu dahil etmediğimiz oyunlar kuruyoruz.

Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın?” Bakara/30

İnsan, kendinden üstün olduğunu düşündüğü kişiye doğru öykünür, peki “üstünlük” neye göredir, neye göre üstünlük? Senden daha iyi, daha başarılı, daha etkili, daha güçlü olduğunu düşündüğün kişiye doğru meyledersin, çünkü sen insansın, kurtsun, bencil ve ihtiraslısın, ölü kardeşinin etini yersin, sürekli çıkar peşinde koşarsın, çünkü yeryüzünde bozgunluk çıkaracağı tahmin edilensin… Peki, bu üstünlük mevzularında senden daha üstün olduğunu düşündüğün kişi/kurum öyle mi, yoksa egemen olduğu için, hakim söylemi yönlendirdiği için sana gerçek olmayan bir şeyi, gerçekmiş gibi mi yutturuyor? Bence sana öyle olmadığı halde öyle olduğunu yutturuyor. Çünkü Avrupa’da bir program kadınlara yoğun taciz olduğu gerekçesiyle iptal edildiğinde hiç dikkat etmiyor ancak kendini “sapık ve aşağılık” olarak gördüğün için ülkendeki en ufak tacize tüm ülke sapıkmış gibi celalleniyorsun. BurgerKing’in at eti kullandığında umursamıyor, mahallendeki fırıncı Ahmet Amcanın yere düşmüş ekmeği tezgaha koymasından iğreniyorsun. Çünkü o egemen dil, sana senden üstün olduğunu ezberletti ve sen bu aşağılık kompleksinden kurtulamıyorsun. Kendini daha iyi hissetmek için sana her anlamda daha yakın olan Suriyeli kardeşinden nefret ediyorsun, ondan iğreniyorsun, onu aşağılamanın seni yüksek bir mevkiye getireceğini sanıyorsun, çünkü sen insansın, yeryüzünden bozgunluk çıkartacak kadarsın.

Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın?” Bakara/30

İnsan, ağır bir varlık, taşıması zor… Doğurduğumuz evladımız, hayatımızın merkezi annemiz bile düşkünleşip elimize kaldığında onu taşımakta zorlanıyoruz… Binlerce göçmeni birden kabul etmenin kolay olduğunu kimse söylemedi, misafir ağırlamak da zordur, arada toplu taşıma tercih ediyorum çünkü bu, bana göre bu köşede yazmanın mecburiyeti, halktan kopuk kalem olmaz diye atlıyorum metroya… Suriyeli gençler metroda biraz yüksek sesle konuşunca ya da büyüklere yer vermeyince inceden sinirleniyorum, sonra etrafa bakıyorum; Türkiyeli gençlerin de ellerinde akıllı telefonlarıyla büyüklere yer vermeden oturduğunu, telefonu çalınca çok yüksek sesle konuştuğunu görüyorum ve duyuyorum “dersten devamsızlıktan kalmış”, okulu, ailesi, imkânı var ama “küçük paşa” AVM’lerde gezmeyi tercih etmiş, ha bi de her cümlesinin başında sinkaflı bir küfür var, yüzüne dikkatlice bakıp rahatsız olmasını beklerken hiçbir utanma emaresi göstermeden sefil konuşmasına devam ediyor. İnanır mısınız bitmiyor? Sultanahmet civarından tramvaya bindiyseniz 3 ya da 4 çocukla tatile çıkmış Avrupalıları görüyorsunuz, en fazla 7-8 yaşlarında çocukları kucaklarına alıp, yaşı kendisinden büyük birine yer vermeyi hiç düşünmüyorlar, yüksek sesle konuşuyorlar, hatta tramvaydan sizi iterek geçiyorlar… Ama bu toplu rahatsızlık verici olaylardan sadece bizden daha az esmer, bizden biraz daha fazla gırtlaktan konuşanlardan rahatsız oluyoruz. Tamam misafir ağırlamak zor biliyorum ama neden beyaz adamın hoyratlığına tahammül gösterip, esmer çocuklara yönelik faşist ve ırkçı bir tutumu tercih ediyoruz?

Şunu da hatırlatayım; en az 5 milyonumuz Türkiye dışında yaşıyor, Hollanda’da bir kafede lattesini yudumlarken, Suriyelilerin dönecek bir evi kalmadığını bildiği halde “Suriyeliler evine dönsün” diye twit atıyor, Hollanda’da yaşayan bir Türk.

Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım." demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan döken birini mi atayacaksın?” Bakara/30

Zulüm, Osmanlı’nın dağılmasıyla başladı. Abdülhamit İsrail’in kurulmasını engellemeye çalıştı ama o şartlarda başarılı olamadı… Balfour Dekarasyonu ile İngiltere, İsrail’in tohumlarını attı. Ürdün diye bir devlet kurdu, Filistinli mülteciler, Ürdün’e, Lübnan’a göç ettirildi, nereye kaçtılarsa İsrail onları orada vurdu… Bugün öykündüğün, senden daha açık denli Lawrence’ler ile Suud, kardeşlerini iteleyerek ittifak kurdu, bugün senin yaptığın gibi… Nasır’ın Mısır’ı ve Suriye, kendini işgalci Batılıların taarruzundan korumak için bölgenin mevcudiyeti ile oynadı… Fransa’nın, İngiltere’nin, Amerika’nın işgalleri, katliamları, sömürgecilikleri herkesi yerinden etti, milyonlarca insan katledildi, konu bugün rahatsız olduğun, kovduğun Suriyelilere kadar geldi, ve sen gerçek faile, gerçek katile öfkelenmek yerine, ona öykünüyor, ona yılışıyor, onun evinden ettiği garipleri, evi olmadığı halde kovuyorsun. Çünkü sen insansın, yeryüzünde bozgunculuk çıkarma potansiyeli taşıyansın. Yabancı hayranlığı (xenocentrism) hastalığın var, bu hastalıklı durumu tedavi etmek yerine kendini bir başka hastalığın kolların atıyorsun; Xenophobia (yabancı düşmanlığı) böyle devam edersen, bırak Suriyeliyi, Çinliyi seninle ben bile aynı coğrafyada yaşayamayız, o yüzden bozgunluk çıkarmaktan, FETÖ ve sokak kaşıyıcısı CHP’den medet umarak provokasyon yapma da, dön biraz kendine bak.

#Suriyeli
#Xenophobia
#Yabancı düşmanlığı
7 yıl önce
Xenocentrism, Xenophobia hastaları ve Suriyeli misafirlerimiz
Yeni Türkiye Sözleşmesi ve bir sorumluluk olarak siyaset
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir