|
Türkiye 'savaş'ın dışında kalabilir mi?
Nisan ayında Geneva Center for Security Policy (Güvenlik Politikası Cenevre Merkezi) adlı Avrupa'nın önde gelen think-tank'lerinden birinde Türkiye konulu iki günlük bir çalışmada yer almıştım. Amerika'nın tanınmış think-tanklarından Rand Corporation'dan Ian Lesser ve Stephen Larrabee, bir dizi Türk akademisyen ve Avrupalı uzmanlar da vardı. İki günlük çalışmanın yıldız konuşmacısı, Merkez'in direktörlüğünü yapmış olan ve Fransa cumhurbaşkanlarına 'siyasi danışmanlık' gibi bir işlev gören François Heisbourg idi. Heisbourg, Türk dış politikası üzerinde bugüne kadar duyduğum en kapsamlı ve parlak analizi yapmıştı.

François Heisbourg, International Herald Tribune'da son 'uluslararası kriz' üzerine dikkat çeken değerlendirmeler yaptı:

"Modern savaş tarihi, El-Kaide örgütünü ve beyin takımını etkisiz hale getirmek gibi bir görevle daha önce karşı karşıya kalmadı. Sonuçta böyle bir görev, bir devlet gücünü, hükümetle bağlantısı olmayan ve amaçları arasında toprak ele geçirme, siyasi güç gösterisi yer almayan bir örgütle karşı karşıya bırakıyor. Bu örgüt, bir şeyler için çabalarken, bilgi çağı toplumunun serbest sermaye dolaşımı, internet ve uluslararası havayolları gibi kaynaklarından faydalanıyor. El-Kaide'yi yoketmek bir ağacı kesmekten öte, büyük bir bahçedeki yabani otları ayıklamaya benziyor.

Bu yüzden seçilen silahlar, Körfez Savaşı'nda Irak'ı Kuveyt'ten çıkaran ağır tertibattan oldukça farklı olacak.

Tercihler paraşütçü birlikleri, özel birimler veya İngiliz ve Fransızlarınki gibi deniz piyadelerinden yararlanma yönünde. Bu gibi birimler, tehlikeli bir işe soyunmuş olsalar da, Amerika'nın hava ve elektronik alandaki uzmanlığından yararlanarak birtakım faaliyetlerin ve altyapıların izini sürebilirler. Bu savaş, tilkilerin savaşı. Fillerin değil…"

Günlerdir, önümüzde uzanan 'savaş'ın, bir başka deyimle 'süreç'in özelliklerine ilişkin dilimizde tüy bitercesine anlatmak istediğimiz bu işte. 11 Eylül'ün bir 'milat' olduğunu vurgularken, bundan önceki 'konvansiyonel düşünce tarzları' ile muhtemel gelişmeleri beklemenin anlamsızlığına bu bakış açısıyla itiraz ettik. 'Konvansiyonel savaş' olmayacağı için, 'konvansiyonel araçlar' ve 'ölçüler'le geleceğin anlaşılamayacağını anlatmaya çalıştık.

O yüzden, bir 'bozguncu' ruh hali ile, dünyanın orasında burasında Müslümanların üzerine bombalar yağacağı, 'Amerikan kovboyu'nun 'intikam' gibi 'ilkel duygular'la binlerce masum insanı öldüreceğine ilişkin tepkileri de 'gerçek dışı' beklentiler olarak gördük.

Sözünü ettiğimiz 'savaş', zaten 11 Eylül 2001'de New York ve Washington saldırılarının hemen ardından başladı. Bu 'savaş', çok yönlü ve çok uzun süreli bir 'savaş' olacak. Bu bir 'filler savaşı' değil. 'Askeri harekat', bu 'savaş'ın sadece bir boyutu. Askeri harekat kadar önemli 'cepheler', siyasi, diplomatik, istihbarat, mali ve ekonomik… Bir 'tilkiler savaşı'… Heisbourg'un vurguladığından da zor; zira ortada 'klasik anlamı'nda, tepesinde Usame'nin bulunduğu bir 'hiyerarşik örgüt' de yok. Söz konusu olan 'yatay ilişkiler'e sahip bir şebeke, bir 'networking'…

Böyle bir 'savaş', ister istemez, hedefleri ve 'cepheleri'nin özellikleri itibarıyla kuvvetli hükümetleri gerektiriyor. Böyle bir 'savaş'ı, kuvvetli hükümetler yürütebilir veya böyle bir 'savaş'ta kuvvetli hükümetler ayakta kalabilirler.

Peki, böyle bir 'savaş'ta Türkiye bunun dışında kalamaz mı?

Hayır, kalamaz. Kalamaz, çünkü Türkiye'nin, 'küresel ölçek'te ve 'Avrasya-Ortadoğu ekseni'nde yürütülecek (ve yürütülmekte olan) böyle bir 'savaş'ta, bunun dışında kalmasına 'jeopolitik konumu' ve 'ekonomisinin yapısı' engeldir. Nitekim, dünkü MGK bildirisinin içeriği ve Bakanlar Kurulu'nun dün imzaladığı ve Türkiye'nin hava sahası ve havaalanlarını NATO uçaklarına açmasına ilişkin kararname, Türkiye'nin dışında kalamayacağının ve kalmak istemediğinin 'belgeleri'ni oluşturuyor.

Türkiye'nin olan-bitenin ve 'olacak olanlar'ın dışında kalması, 'ahlaki' olarak da mümkün ve doğru değil. Nedenini, bir 'Amerikan bakış açısı'ndan değil, Amerikan bakış açısına zıt bir konumda mevzilenen 'Avrupalı', üstelik 'Fransız bakış açısı'ndan, François Heisbourg'dan nakledelim:

"Suçlulara karşı zafer kazanmakla sivil toplumları korumak arasındaki dengeyi sağlamak, demokrasilerin ortak girişimiyle mümkün… Saldırganlığın kurbanı Amerika'nın BM Anlaşması'nın 51.maddesi uyarınca her yolu denemeye yasal hakkı var. Bununla birlikte, Amerika'nın uluslararası eşgüdümden uzak durması çok sakıncalı olur. Bu tür askeri olmayan yollar, tek bir ülkeyle sınırlandığı sürece güçlü olsalar bile etkisiz kalırlar.

Bu önlemler yıllarca sürecek. Kısa vadeli koalisyonlar, uzun vadeli ittifaklara dönüşmeli. Askeri bakımdan Amerika'nın Afganistan'daki operasyonlarını devam ettirebilmek için, Pakistan'a ek olarak Rusya ve Orta Asya ülkelerinin etkin desteğini güvence atına alması gerekiyor.

Amerika, Huntingtonvari bir 'medeniyetler çatışması' yaşamayı ve sonucunda yeni El-Kaide'lerin üremesini istemiyorsa, Endonezya dahil ılımlı Müslüman ülkelerle geniş çapta bir koalisyona girmeli.

Bu durum Amerika'nın müttefikleri için de geçerli. Onların da en az Amerika kadar Usame bin Laden'in ve onun örgütü gibi örgütlerin parçalandığını görmekte payları olacak.

Amerika ile dayanışma içinde olmak, sadece ahlaki bir yükümlülük değil. 11 Eylül tarihli hiperterörist saldırıların tekrarlanmasını önlemek için de bu gerekli. Tereddüt etmek, hem aptalcadır, hem de utanç verici…"
#Geneva Center for Security Policy
#Türkiye
#Savaş
22 yıl önce
Türkiye 'savaş'ın dışında kalabilir mi?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti