|
Bir köprünün hikayesi

Bir kitap ve bir önemli cümle Güney Afrika hakkında yazılmış bir kitabın ilk cümlesi şu idi: "Türkler, Avrupalılara Hindistan''a giden yolu kapamasalardı, Güney Afrika''nın keşfi en az yüz yıl gecikirdi." Bu cümle ile yazar şunu anlatmak istiyordu: Avrupalılar, Hindistan''a gitmek için Anadolu''yu by-pass etmek için alternatif yollar aramak zorunda kaldılar ve Güney Afrika''yı keşfettiler. Amerikanın keşfi de, Anadolu''ya alternatif arama zorunluluğundan ileri gelmektedir. Bu olayların ifade ettiği mana şudur: Herkesin geçmeye mecbur olduğu bir yolu kapalı tutarsanız, insanlar ya alternatif yollar ararlar veya bu yolu zorla açmaya çalışırlar. Anadolu haritasına baktığım zaman aklıma daima o kitabın bu cümlesi aklıma gelir: "Türkler Avrupalılara Hindistan yolunu kapamasalardı, Güney Afrika''nın keşfi en az yüz yıl gecikirdi." Anadolu, üç kıta arasında yerleştirilmiş bir vana gibidir. Bu vana açılmak veya kapatılmak suretiyle bu üç kıta arasındaki mal akışlarını, insanların seyahatlerini, hatta fikirlerin, kültürlerin, keşiflerin yer değiştirmesini önleyebilir veya kolaylaştırabilirsiniz. Böyle bir coğrafyaya sahip olmak, Türkiye''nin en büyük avantajlarından birisidir.

Bu bölgeye sahip olmak bir yönüyle çok avantajlıdır. Başka bir yönüyle de çok risklidir. "Elinizdeki kozları, yerinde ve akıllıca kullanmazsanız lehinize görülen faktörler felakete dönüşebilir. Onun için Anadolu''ya sahip olanların yetkileri sınırlı fakat sorumlulukları sonsuzdur. Anadolu''ya coğrafi ismi dışında verilmiş birçok sıfatlar vardır. Bu sıfatlardan birisi, onun üç kıta arasında bir köprü olduğudur. Başka bir sıfat, bir enerji terminali benzetmesidir. Verilen sıfatların tamamına baktığınız zaman, Anadolu''nun özelliğinin aynı olduğunu gösterir: Anadolu bir kilit noktasıdır, bir ''vana''dır. Anadolu bir köprü ise, oradan geçenlerden bir ücret almak suretiyle yararlanabilirsiniz. Fakat bu ücret makul olmazsa, oradan para ödemeden geçmek isteyenler çok olacaktır. Bir köprünün geçiş ücretini makul tutsanız bile, iki yönü açık değilse köprü işe yaramaz. Köprünün iki yanını açık tutabilmek için iki tarafındaki insanlar ve ülkelerle dost olmak zorundasınız. Kısaca söylemek gerekirse, Anadolu''ya sahip olan Türkiye, dört yanındaki ülkelerle dost olmaya mecburdur. Ve hatta dost olmaya mahkûmdur. Oysa baktığımız zaman bugünkü durumumuz bunun aksini göstermektedir: Doğumuzda İran vardır. Bu ülke İslam olmasına rağmen kendi ideolojisini ihraç etmek çabası içindedir. Bundan korkarak aramıza siyasi engeller koymuşuzdur.

Güneyimizde Suriye ve Irak vardır. Bu ülkelerden Türkiye''ye kaçak mal, uygunsuz insanlar gelir korkusuyla hudutlarımıza mayın döşemişizdir. Bu mayınlar, iki taraf arasındaki legal insan, mal akışını önlemiş fakat kaçakçılar, eşkıyalar bu engelleri kolayca aşmayı başarmışlardır. Batı komşumuz Yunanistan varlığını Türk düşmanlığı üzerine inşa etmiş görünmektedir. Ancak, bu düşmanlık Türkiye''den çok ona zarar vermektedir. Basit bir misal vermek gerekirse, Türkiye Yunan vatandaşlarından vizeyi kaldırınca, her gün yüzlerce Yunanlı Türkiye''ye gelip alışveriş yapmaktadırlar. Yunan adalarındaki esnaf, Türklerle alışveriş imkânından mahrumdur.

Kısaca söylemek gerekirse, Türkiye, köprü olma görevini akıllıca kullanmak zorundadır. Akıllıca kullanmak köprünün iki yakasındaki ülkeler ile dost geçinmek yanında, köprü üzerindeki alt yapıları da düzeltmek demektir. Türkiye bu bakımdan fevkalade geridedir.

Köprü üzerindeki engeller

Düşünelim ki, Avrupa''da bir otomobil için yaptırdığınız sigorta, Edirne''den sonra geçmiyorsa, köprü kapalı demektir. Londra''dan çıkıp Türkiye''ye gelinceye kadar hudutlardan sadece selam vererek geçerken, ülkenize girişte sizden triptik soruluyor, birtakım belgeler doldurmanız isteniyorsa, köprü açık değildir.

Avrupa, Ortadoğu''yla büyük çapta ticaret yapmak zorundadır. Sizin kara yollarınız, demir yollarınız, limanlarınız bu ticaretin yükünü kaldıracak kapasitede değilse, sahip olduğunuz köprü kapalı demektir.

Türkiye Avrupa Birliği''ne üye olabilmek için büyük fedakârlıklara katlanmıştır. Ancak coğrafyanın kendisine yüklediği görevleri unutmuş görünmektedir. Bu görevlerin bir kısmı vardır ki, para pul istemez. Sadece bir uzak görüşlülük meselesidir. Bütün mesele, bazı basit tedbirlerin alınmasıyla birçok müşkülün halledileceğine inanmaktır. Yeter ki bu konuyu gündemimize alalım.

12 yıl önce
Bir köprünün hikayesi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi