|
Biz, Balkanlar"ı ve Kafkasya"yı ne zaman kaybettik?
Parçalanan imparatorluklar

Ortaokulda okurken tarih hocamız bize bir sual sorardı: “Atilla bu gün hayatta olsaydı ne yapardı?” O günkü gençlik heyecanı içerisinde, “Roma''yı zaptederdi” veya “filan kıtayı alırdı” gibi cevaplar verirdik.

Tarih hocamız bu suale cevap olarak, “Belki Macaristan''a bile gelemezdi” diye cevap verir ve tarihte milletlerin ve kumandanların başarılarının o günün şartlarından ayrı düşünülemeyeceğini anlatmaya çalışırdı.

Yirminci asır, tarihe büyük imparatorlukların parçalanması asrı olarak geçmiştir. Balkan Harbi ve Birinci Cihan Savaşı sonunda Osmanlı ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları parçalanmıştır. İkinci Cihan Harbi''nden sonra İngiliz ve Fransız imparatorlukları dağılmıştır. Sovyet imparatorluğunun dağılması da bu asrın sonunda olmuştur.

Bu imparatorlukların dağılma sebepleri arasında, merkezi idarelerin zaafı gösterilir. Bu zaaf imparatorlukların çöküşlerinde rol oynamış olmakla birlikte, asıl sebepler, dünyadaki siyasi şartların değişmesidir.

Ulusların sorumlulukları ve milli misyonlar

Ülke vatandaşları, büyük bir imparatorluktan küçük bir devlet olmanın üzüntüsünü çeker. Kendi parlak tarihi geçmişinden bahsederek avunmaya çalışır. Ancak gözden kaçan bir nokta vardır: İmparatorluklar, sahip oldukları toprakları kaybettikleri zaman çökmezler. Kaybettikleri topraklar üzerindeki insanlara karşı, tarihin kendilerine yüklediği misyonu, görevi yapmaktan kaçındıkları zaman çökerler.

Bir imparatorluğun mirasçılarının, kaybettikleri topraklar üzerindeki insanlara karşı birtakım yükümlülükleri vardır. Bunlardan en önemlisi, eski vatandaşlarının dert ve sıkıntılarıyla ilgilenmektir.

Böyle bir misyonu yerine getirirken başka ülkelerin iç işlerine karışmak gibi bir hataya düşülmemelidir. Ancak, bu ilgilenmenin uluslararası ilişkilerde belirlenmiş meşru yolları vardır.

Konuyu daha iyi anlaşılır hale getirmek için başka bir sual soralım: Biz Cezayir''i ne zaman kaybettik? Birçok kimse diyecektir ki, biz Cezayir''i Fransızların işgali tarihinde kaybettik.

Konuya salt bir fiziki olay yönünden baktığımız zaman bu cevap doğrudur. Ancak felsefi yönden baktığımız zaman vermemiz gelen cevap başkadır.

Cezayir, Kosova, Çeçenistan

Cezayir bağımsızlık mücadelesi verdiği zaman, bizim bu mücadelede ona yardımcı olmak görevimiz vardı. Bu mücadele sırasında Fransızların soykırım olarak değerlendirilebilecek uygulamaları vardı. Bunları görmezden geldik.

Biz Birleşmiş Milletler''de Cezayir''in bağımsızlığı oylanırken, aleyhte oy kullandık. İşte biz Cezayir''i o tarihte kaybettik.

Ayni soruyu Balkanlar için de soralım: Biz Balkanlar''ı ne zaman kaybettik. Birçok kimse, elbette “Balkan Savaşları sonrasında kaybettik” diyecektir.

Konuya sadece bir toprak kaybı gözüyle baktığımız zaman bu cevap doğrudur. Ancak tarihin bize yüklediği misyonu, görevi göz önüne aldığımız zaman dememiz gerekir ki, biz Balkanlar''ı, Sırpların Kosovalılara uyguladığı etnik temizlik hareketine karşı sesimizi çıkarmadığımız, “Bu konu Yugoslavya''nın iç meselesidir” dediğimiz zaman kaybettik.

Oysa Amerika ve Avrupa bu konuda bizden daha duyarlı davrandı, NATO''yu harekete geçirerek Kosova''yı, Sırp zulmünden kurtardı. Ebette bu sözlerimizle, neden NATO''nun yaptığı gibi orada kuvvet kullanalım demek istemiyoruz. Fakat Kosova konusunu, Birleşmiş Milletler''in, Avrupa Konseyi''nin gündemine taşıyan ülkeler kadar cesur olamaz mıydık?

Aynı durum Kafkasya için de söylenebilir. Kafkasya''da ve bilhassa Çeçenistan''da Rusya tarafından girişilen savaş bütün Avrupa''yı ayağa kaldırdı. Orada yapılan insan hakları ihlalleri sebebiyle Avrupa Konseyi''ndeki Rus delegasyonunun oy hakkı elinden alındı.

O tarihte Rusya''yı ziyaret eden yetkililerimiz, buradaki insan haklarının çiğnenmesini görmezlikten gelerek “Çeçenistan konusu, Rusya''nın iç meselesidir” demekten çekinmediler. İşte biz Kafkasya''yı, Osmanlı-Rus savaşları zamanında kaybetmedik. Bu sözü söylediğimiz zaman kaybettik.

Bir an düşünelim: Biz bu gün Cezayir''i, Kosova''yı ve Çeçenistan''ı hâlâ topraklarımız içerisinde tutabilir miydik? Bu suale makul düşünen herkes, hayır diyecektir.

Ancak, uluslararası kuralların ülkelere tanıdığı bir takım mekanizmalar vardır. Biz bu yerlerde, insan haklarına aykırı uygulamalar yapılırken bu mekanizmaları işletemez miydik? Bir ülke hukukun ve uluslararası mekanizmaların verdiği meşru silahları bile kullanmaktan korkarsa büyük devlet olmak iddiasından vazgeçmiş sayılır.

Cezayir, Balkanlar, Kafkasya korkak politikalarımız yüzünden kaybedildiği gibi, Irak da Türkmen politikamızın tutarsızlığı yüzünden kaybedilmektedir.

Bir noktayı unutmayalım: İngiltere, kaybettiği imparatorluk topraklarında olan her olayda söz sahibi olarak devam ediyor. Bunun için Commonwealth teşkilatını kurdu. Fransa da aynı maksatla, “Fransızca konuşan ülkeler teşkilatını” ve Rusya “Bağımsız Devletler Teşkilatını” kurdu. Biz böyle bir organizasyon kurmak şöyle dursun, bu fikri tartışmaktan bile korkmuyor muyuz?

13 yıl önce
Biz, Balkanlar"ı ve Kafkasya"yı ne zaman kaybettik?
Tereddütsüz Penaltı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir