|
Coğrafyayı vatan yapanlar... Vatanı coğrafyaya...

Büyük milliyetçi ilim adamı rahmetli Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık''ın meşhur bir kitabı vardır: “Coğrafyadan Vatan''a.” Arık, bu kitabında, Türklerin, yerleştikleri toprakları bir coğrafya parçasından, nasıl vatan haline döndürdüklerini anlatır.

Remzi Oğuz Arık bu kitabında der ki: “İnsanların ilk yerleştikleri yerler, başlangıçta bir coğrafya parçasıdır. Zamanla insanlar o coğrafyayla bütünleşir, kaynaşır. O topraklara kendi isimlerini verirler veya oraların isimlerini alırlar. İşte bu andan sonra, coğrafya parçası bir vatan olmuştur.”

Türk tarihine baktığımız zaman görürüz ki, Türkler yerleştikleri veya fethettikleri yerlerin isimlerini pek değiştirmezler. Sadece telaffuzunu Türkçeleştirirler. Mesela, İlkonyom''u Konya, Sangaryos''u Sakarya, Angora''yı Ankara yaptıkları gibi. Bazen da o coğrafya parçasına kendi isimlerini verirler: Seyhan, Ceyhan, Kınık vs. gibi. Fakat bu uygulamanın ortak bir noktası vardır: Türkler yer isimlerini kolay kolay değiştirmezler. Bu kural o kadar geçerlidir ki, Rahmetli Prof. Dr. Faruk Sümer, Çukurova Türkmenlerine ait kitabını yazarken, tarih kayıtlarından çıkardığı köy ve yer isimlerinin, 600-700 yıl hiç değişmediğini tespit etmiştir.

Türk''ün yaşayışında her isim bir tarihtir. Rahmetli Arif Nihat Asya, duyduğu her isme bir kaside yazarak, bu isimleri ölümsüzleştirmiştir. Hatta, bir sokağın, bir ağacın, bir semtin bile ismine dörtlükler yazmıştır: Gebe Çınar... Melek Girmez Sokağı... Dilberler Seki''si vs. gibi. Ancak cumhuriyetimizin son otuz yılında, şehir ve köy isimlerini, mahalle ve semt isimlerini değiştirmek bir adet haline gelmiştir. Bu hareket, görünüşte yer adlarının Türkçeleştirilmesi hareketidir. Fakat, yapılan değişikliklere baktığımızda, isimler değiştirilirken, sadece tarihimiz değil, öz Türkçe isimlerimize de kıyılmaktadır. Çukurova''da büyük bir Türk aşiretinin ismini taşıyan Sırkıntı nahiyesinin isminin değiştirilmesi gibi yüzlerce misal vermek mümkündür.

Üstelik yeni verilen isimlerin tamamının sadece yüz kelime içinden seçildiğini de buna ilave edersek, tarihimizi ne kadar tahrip ettiğimizi daha iyi anlarız. Esenyurt, Esentepe, Yeşilyurt vs. gibi o yerle hiç ilgisi olmayan isimler... Bu arada, konunun çok daha acı bir yönü vardır. İsimler değiştirilirken, çoğu zaman, yağcılık olsun diye, bakanların, politikacıların isimleri verilmektedir. Bu adet son yirmi-otuz yıldan beri çok yaygınlaşmıştır. Anadolu''daki birçok kasaba ve şehirlerden geçerken, büyük büyük levhalar görürüz. Filan, bulvarı, filan parkı veya filan okulu veya hastanesi... Bu isimlerin sahipleri kimlerdir? Ancak birkaç kişiye sorarak öğrenirsiniz. Ya bir politikacıdır veya bir bakandır... Bunların emeği, belki o müessesenin yapılmasında geçmiştir. Fakat ne ölçüde?

Bir ilimizde, bir müzenin kapısında şu levha vardır: “Bu müze, filan şahsın milletvekili olduğu sırada, filan bakan tarafından tamir edilmiştir.”

Bir bakan kendi seçim bölgesine bir okul, bir hastaneyi tamamen devlet imkânlarıyla yaptırmıştır. Ama o müesseseye onun isminin verilmesi yanlıştır. Hatta bazen bir bakan, bunu yaparken, başka bir şehirde yapılması planlanan bir müesseseyi, kendi seçim bölgesine aktarır. Böyle bir davranışı, takdir etmek değil, tenkit etmek gerekir. Bu yatırıma onun isminin verilmesi, bir nevi unvan gaspıdır.

Kısaca söylemek gerekirse, atalarımız bu Anadolu topraklarını fethettikten sonra, oralara kendi isimlerini vererek, oraların isimlerini soyadı alarak, bir coğrafya parçasını vatan haline dönüştürmüşlerdir. Bu 600–700 yıllık isimleri değiştirenler, sadece tarihi tahrip etmemekte, bir vatan parçasını, alelade bir coğrafya parçası haline dönüştürmektedirler.

il y a 12 ans
Coğrafyayı vatan yapanlar... Vatanı coğrafyaya...
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı