|
Demokrasinin kılcal damarları (Sivil Toplum Örgütleri)

6-7 Kasım 2001 tarihlerinde, Avrupa Konseyi''nde bir toplantı vardı. Konusu, demokrasilerde sivil toplum örgütlerinin rolü idi. Bu toplantıya, Avrupa Konseyi Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu adına ben de katıldım.

Şurasını üzülerek belirteyim ki, toplantıya katılan dört binden fazla STÖ arasında bir tane Türk örgütü yoktu. Ayrıca, her ülke bu toplantıya temsilci gönderdiği halde, Türkiye''den hiçbir kuruluş bu toplantıya katılmamıştı.

Nedir sivil toplum örgütleri? Bu örgütleri kısaca tarif etmek istersek, diyebiliriz ki, bunlar halk tarafından kurulmuş, üyeleri gönüllülerden oluşan ve resmi kuruluşlar karşısında bağımsızlığı olan örgütlerdir. Bunların, devlet karşısında bağımsız olabilmelerinin bir şartı, kendi maddi kaynaklarının bizzat örgüt mensupları tarafından karşılanmasıdır. Aksi halde, devlet tarafından finanse edilen kuruluşların, bağımsızlığı tartışma konusu olmaktadır.

Kısaca ifade etmek gerekirse, STÖ kurulması, bir nevi politikanın özelleştirilmesidir.

Demokrasi kavramı, ilk kurulduğu günden beri, şekil değiştirmiş ve bir nevi muhteva kazanmıştır. Demokrasi kavramı önceleri, iktidarların hür ve serbest seçimlerle işbaşına gelmesi ve serbest seçimlerle el değiştirmesinden ibaret olarak algılanmıştır. Demokrasiler geliştikçe, bu kavrama yeni bir takım unsurlar katılarak, katılımcı demokrasi fikri ortaya atılmıştır.

Katılımcı demokrasi demek, halkın sadece seçim zamanı politikaya oy vermesi suretiyle değil, aynı zamanda, seçimden önce ve sonra, kendi fikir ve aksiyonlarını seçtikleri parlamentoya aksettirmesi manasına gelir. Halkın bu suretle her an devlet idaresine katkıda bulunması sağlanır. Bu katkıyı yapacak mekanizma ise, STÖ dediğimiz, dernekler, vakıflar, sendikalar gibi kuruluşlardır.

Türkiye neden bu toplantıda yoktu ve neden bir tek STÖ bu toplantıya katılmamıştı? İşte asıl üzerinde durmak istediğimiz konu budur. Bu suale kısaca cevap vermemiz gerekirse, bunun sebeplerini birkaç başlıkta toplayabiliriz:

Bu sebeplerden birincisi, halkımızın henüz STÖ kurmaktaki tecrübesizliği, isteksizliğidir. İkincisi ise, hukuk mevzuatımızdan gelen kısıtlamalardır. Türkiye''de dernek kurmak, kanunlarımıza göre adeta devletin iznine bağlıdır. Son Anayasa değişikliğinde, bu durum değişmiştir, ancak bu değişikliğe göre çıkarılacak kanunun hükümleri henüz belli değildir. Ancak devletin STÖ''lere bakışı değişmedikçe çıkacak kanunun da, tatmin edici olacağını sanmıyoruz.

1972 Anayasası yapılırken, Türkiye''yi 12 Eylül öncesinin kötü şartlarını hazırlayan suçlular arasında dernekler de vardır. Bu kanaat doğru bile olsa, derneklerin demokrasilerde katılımcılık görevi yaptığı unutularak, bazı yasaklar getirilmiştir. Yani STÖ''lerin çalışmalarındaki aksaklıkların giderilmesine çalışılacak yerde, onları kısıtlamak, yasaklamak gibi hem kolay ve hem de yanlış yollar seçilmiştir.

Bu yasaklamaların doğurduğu sonuç şu olmuştur: Her vesileyle devletin karşısında olan örgütler serbestçe kurulabilmişlerdir. Zaten bu gibi teşekküllerin devlet müsaadesine ihtiyaçları yoktur. Bu sebeple de kısıtlamalar, sadece kanunlara saygılı, hakikaten STÖ diyebileceğimiz kuruluşların kurulmasını engellemiştir. Bu suretle de STÖ''ler hem kurulamamış ve hem de bunların yurt dışına açılmasının önü kesilmiştir. Oysa, kanunlara uygun olarak kurulan STÖ''lerin, devlet karşısında çalışmayı adet haline getiren derneklerin, zararlı çalışmalarını önleyici bir fonksiyonu olduğu gözardı edilmiştir.

Bir devlet, kendi STÖ''lerini, zararlı kuruluşlar olarak görüyorsa, o devletin demokrasisinde bir noksanlık var demektir. STÖ''lerin nasıl olacağı, nasıl çalışacağı, demokrasilerin kuralları gibi açıktır. Bu kuralların dışına çıkacak STÖ''lere elbette yasaklar getirilecektir.

Ancak bu gibi yasaklar, demokratik kuralları ortadan kaldırıyorsa, bu fevkalade yanlıştır. Mesela, bir derneğin yurtdışındaki herhangi bir kuruluşla ilgi kurması, şube açması, müşterek faaliyetlerde bulunması yasaklanır veya, Dışişleri ve İçişleri Bakanlıkları''nın iznine tâbi tutulursa, elbette hiçbir dernek kendinden beklenen fonksiyonu ifa edemez. Mevzuatımızda, STÖ İki bakanlığın izni olmaksızın yurt dışında herhangi bir teşekküle katılamaz. Avrupa Konseyi nezdinde bir tek Türk sivil toplum örgütünün kaydedilmemesinin sebeplerinden birisi de bu yasaklamalardır.

STÖ''ler demokrasilerin altyapılarıdır. Bunlar demokrasileri sığ olmaktan kurtarırlar. Ona derinlik kazandırırlar.

Biz derin devletin varlığından şikayet ediyoruz. Derin devlet olgusunun panzehiri, derinliği olan demokrasidir. Bu derinlik, Türkiye''de kurulmuş ve kurulacak STÖ''lere, demokratik imkan ve sorumlulukların verilmesiyle olur.

Strasbourg''ta yapılan, sivil toplum örgütlerinin demokrasilerde oynadığı rolün tartışıldığı bu toplantıdan sonra, bir bildiri yayınlanmıştır. Bu bildiriye önerimiz üzerine şu cümle eklenmiştir:

"Sivil toplum örgütleri de, siyasi partiler gibi, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır..."

Biz burada, düşünürlerimizi sivil toplum örgütleri kurmaya ve kurulmuş olan bu örgütleri de, Avrupa Konseyi gibi, Avrupa Parlamentosu gibi organlarda rejistre olarak Türkiye''nin meselelerine katkıda bulunmaya davet ediyoruz.

13 yıl önce
Demokrasinin kılcal damarları (Sivil Toplum Örgütleri)
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler