|
İsrail"le dost olmanın güçlüğü

İsrail gerçeği İsrail devleti, 20. asır ikinci yarısının en çok tartışılan konusudur. Uzun süre bu devletin varlığını tanımayan komşuları olmuştur. Bunun için savaşlar verilmiştir.

Bu gün bu savaşların ulaştığı sonuç şudur: İsrail devletinin varlığı bir gerçektir. Bu devlet, hem insan yapısı, hem başka ülkelerdeki soydaşları yani diasporası ve dünya politikası üzerindeki etkisiyle önemli bir güçtür.

Bu yönüyle bakıldığı zaman, İsrail devletiyle düşman olmanın riskleri olduğu gibi, dost olmanın yararları vardır. Bu basit cümle, her ülke için geçerlidir. Bu konuyu sadece İsrail''den bahsetmemizin sebebi bu ülke ilişkilerindeki risklerin ve çıkarlarının zannedildiğinden çok büyük olduğuna işaret etmek içindir.

Türkiye, jeopolitik konumu ile İsrail Devletiyle dost olmaya önem vermiştir. Ancak dost olabilmiş midir suali tartışma konusudur. Çünkü İsrail, gerek tarihi geçmişi, gerek komşuları ile olan ilişkileri ve gerek kuruluş felsefesi sebebiyle dost olunması güç olan ülkelerden birisidir.

Fransa''da yayınlanan, Çingeneler isimli bir kitabın ilk cümlesi şudur:

“Dünyada iki ırk vardır ki, tarihin her döneminde hor görülmüştür. Bunlardan birisi Çingeneler ve diğeri Yahudilerdir. Dünya devletleri içerisinde, bu iki ırkın en rahat oldukları ülkelerden birisi Türkiye''dir.”

Dış politikanın gerçekleri

Biz Türkler, bazı ülkelerle olan ilişkilerimizi basite icra ederiz: Mesela, Osmanlıların, Polonya''nın Rusya ve Prusya arasında taksim edilmesini kabul etmemesini, Polonya sefirinin sandalyesini boş tutmamızı(1) Polonya ile dost olmamız için yeterli bir sebep olarak görürüz.

Aynı şekilde, Fransız Kralı I. François annesinin Kanuni Sultan Süleyman''a yazdığı mektubu gözönüne alarak, Fransa''nın Türkiye''ye karşı olan hasmane tutumuna mana veremeyiz. Bu kanaatimiz birer yanılgıdır.

Aynı yanılgıyı, Türk-İsrail ilişkilerinde de görmekteyiz. Türkiye''de herkes, 1492 yılında İspanyadan kovulan Yahudileri Osmanlı Sultanı 2. Beyazıt''ın ülkesine kabulü olayını bilir.(2) Bu sebeple, Dünya Yahudilerinin Türklere karşı minnet duyduğunu zanneder.

Gene zanneder ki, bu olay, Türkiye ile İsrail devletinin dost olması için yeterlidir. İşte bu bir yanılgıdır.

“İsrail''le dost olmanın güçlüğü”nün çeşitli sebepleri vardır. Bunları teker teker sıralamak yazımızın hacmini aşar. Ancak bu güçlüğü anlatmak için, yaşadığımız bir tek misali vermemiz yeterlidir.

Hoşgörü yılındaki hoşgörüsüzlük

1989 yılında Avrupa Konseyinde 50-60 parlamenter verdikleri bir önergeyle, 1992 yılının bir “hoşgörü yılı” ilan edilmesini istemişlerdir. Çünkü bu yıl, Türklerin İspanya''dan zorla sürülen Musevilerin Osmanlılar tarafından kabul edilişinin 500. yıl dönümüdür.

Bu önergenin havale edildiği, Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu bu konuda beni rapotör olarak tayin etmiştir. Ben sadece bu olayı değil tarihte “hoşgörü''nün” önemini belirten bir rapor hazırladım. Buna ait güzel örnekler sıraladım.

Raporumun çatısını birkaç oturumda takdim ettim. Rapor karar aşamasına geldiği zaman, önce bir Fransız, sonra İngiliz ve başka bazı üyeler “1992 tarihinin hoşgörü yılı” olarak kabulünün reddini istediler.

O güne kadar, komisyon üyelerinden hiç birisinin böyle bir muhalefeti olmadığından bu tutuma şaşırdım. Sonunda benim raporum oylandı ve küçük bir farkla reddedildi. Yani Avrupa Konseyi bir “hoşgörü yılı” ilanını kabul etmedi.

Komisyon kararının arkasındaki lobi

Toplantıdan dışarı çıktığımda, bir garson, Strasburg''lu bir işadamının benimle görüşmek istediğini söyledi. Kahvehaneye gittiğim zaman, bir zatın beni beklediğini gördüm.

Bu zat, Strasburg''un tanınmış Musevilerinden birisiydi.(3) Oturduk. Beni hazırladığım rapor için konuşmak üzerine aradığını söyledi. Aramızda geçen tartışmayı anlatmıyorum. Ancak kısaca söylediği şuydu:

Benim raporum çok güzel hazırlanmıştı. İçeriğini çok beğenmişti. Ancak onun kabul edemediği bir şey vardı. Ona göre, bu önergenin verilmesinde, 1992 yılının seçilmesinde ve hatta benim raportör olarak seçilmemde Türk hükümetinin büyük etkisi vardı.

Türk Hükümeti bunu yapmak suretiyle, tarihte geçen bu olaydan yararlanmak ve bir çıkar sağlamak istiyordu. Strasburg''ta bulunan Museviler, buna karşı idi. Kendi omuzlarına basılarak böyle bir çıkarın sağlanmaya çalışılmasından rahatsızlık duymuşlardı. Benimle konuşan zat, raporun reddedilmesinde kendisinin rolü olduğunu söylemiyordu. Ama bu açıkça anlaşılıyordu.

İsrail''le dost olmanın diğer güçlüklerini başka bir yazımızda anlatmak yerinde olacaktır. Anlattığım sadece küçük bir misaldir. Ancak hükümetimizin İsrail''le dostluk ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı bu günlerde, konunun ne kadar güç olduğunu anlamış olması gerekir.

(1) Osmanlar bu taksimi kabul etmedikleri için törenlerde, “POLONYA Sefiri Kebiri” diye çağrılır ve “yolda” diye bağırılarak onun beklendiğine işaret edilirdi

(2) İspanya Kralı Ferdinant 1492 yılında bütün Müslüman ve Yahudileri hudut dışı etmiş ve Osmanlılar Yahudileri kabul etmişlerdi

(3) İsmini açıklamıyorum.

7 Şubat 2005

13 yıl önce
İsrail"le dost olmanın güçlüğü
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi