|
Önemsemediğimiz bir platform: Avrupa Konseyi

İkinci Dünya Savaşı''nın bitiminden sonra uluslararası diplomasi şekil değiştirdi ve yepyeni bir kavram ortaya çıktı: Parlamenter diplomasi.

1950''li yıllara gelinceye kadar, uluslararası meseleler ülkelerin dışişleri bakanları ve kadroları tarafından yürütülürdü. 1950 yılından sonra bazı parlamentolar, uluslararası ilişkilerin konuşulup karara bağlandığı organlar olarak kuruldular. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi de bunlardan birisiydi.

Bilindiği gibi bu meclisin üyeleri, üye ülkelerin parlamentoları tarafından seçilmekteydi. Oraya seçilen üyelerin çoğu kendi parlamentolarında etkili kişilerdi. Ülkelerinde ya bakanlık yapmışlar veya geleceğin bakanları, başbakanı veya cumhurbaşkanı adayları idiler. Bu kimselerle parlamento çatısı altında kurulacak dostluklar, sıcak ilişkiler gerektiğinde meyvelerini verirdi.

Misal vermek gerekirse, Türkiye''nin Kıbrıs Barış Harekâtı''nı ilk kutlayanlardan birisi, zamanın Hollanda Başbakanı Van Den Brook olmuştu. Bunun sebebi, Avrupa Konseyi''nde onunla Ecevit arasında kurulan dostluktan başka bir şey değildi.

Ülkeler buraya gönderdikleri üyelerinin seçimine büyük önem verirler, bu suretle de oradan azami derecede yararlanmak isterlerdi. Nitekim, Yunanistan''ın Albaylar Cuntası''nın devrilmesinden sonra gönderdiği üyeler arasında Leydi Fleming ve Melina Mercuri vardı. Bunlardan birisi Penisilin''i icad eden ilim adamının eşi, diğeri ise dünyaca tanınmış bir film yıldızıydı.

Avrupa Konseyi 1950 yılında kuruldu ve Türkiye de bu örgüte aynı tarihte üye oldu. Buna rağmen, Türkiye bu platforma hak ettiği önemi hiç vermedi ve beklenen faydaları da sağlayamadı. Türkiye''de hükümetler Avrupa Konseyi üyeliğini yıllar yılı bir tür Avrupa''ya seyahat etme fırsatı olarak değerlendirdiler ve ulufe dağıtır gibi, parti içindeki yakınlarına dağıttılar. Oraya her yıl ve hattâ her toplantı için ayrı ayrı milletvekili gönderilmekteydi.

1950 yılında, buraya seçilen üyeler arasında bir öğretim üyesi de vardı. Demokrat Parti bu milletvekilini ihraç etmişti. Bu üyenin konseydeki görevi devam ettiği halde TBMM başkanı onun yolluğunu ödemiyordu. Avrupa Konseyi Başkanlık Divanı, Türkiye''ye yollukların ödenmesi uyarısı yaptı; aksi taktirde de yaptırım uygulanmasına karar verdi. Türkiye hükümeti de sonuçta bu üyenin yolluklarını ödemek zorunda kaldı.

Nihat Erim uzun süre Avrupa Konseyi üyeliğinde bulunmuş ve etkili çalışmalar yapmıştı. 1970 yılında CHP bunun yerine lisan bilmeyen bir lise mezununu gönderdi. Avrupa Konseyi üyelerinden pek azı, seçim dönemini kapsayan sürede üyeliğini sürdürebildi.(*)

12 Eylül askerî müdahalesinden sonra, kurulan Milli Güvenlik Konseyi''nin ilk işi, Avrupa Konseyi Delegasyon Başkanı olarak benden ve Başkan Vekili olarak Turan Güneş''ten konsey toplantılarına katılmamızı istemek oldu. Bu toplantılara katıldığımız için Bülent Ecevit ilk günden CHP''li üyeleri boykot etti.

Avrupa Konseyi Tüzük Komisyonu, yeni seçimler yapılıncaya kadar üyeliğin devam ettirilmesine karar verdi. Bu kararın oylamasında, Demirel ve onun etkili olduğu Dışişleri Bakanları kulis yaparak bu kararı genel kurulda reddettirdiler.

Konsey çalışmalarında etkili olmanın yolu, raportör olmak, komisyonlarda başkanlık veya başkanvekilliği yapabilmektir. Bu ise devamlılık ve çevre edinme meselesidir. Bu şekilde, Türkiye''nin Konsey üyelerini sık sık değiştirmesi, ülkemizin bu platformundan gereği kadar yararlanmaması sonucunu doğurmuştur.

Türkiye''nin Avrupa Konseyi''nde ilk Türk komisyon Başkanı Lale Aytaman''dır. Lale Aytaman aynı zamanda Avrupa Demokratik Grubu''nun müstakbel başkan adayıdır. Buna rağmen 1999 seçimlerinde, Mesut Yılmaz onu aday listesinin seçilebilecek bir yerine koymamış ve bu fırsat kaçırılmıştır.

Avrupa Konseyi tarihinde ilk defa iki Türk üye iki komisyonda başkan seçilebilmiştir. Bunlardan birisi, Siyasi Komisyon gibi en önemli komisyonun başkanı Abdulkadir Ateş, diğeri Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Başkanı Gülsüm Bilgehan''dır. Deniz Baykal, Abdülkadir Ateş''i aday göstermemiş, Bilgehan''ı ise kazanamayacağı bir sıraya koymuştur. Üstelik Abdülkadir Ateş, Avrupa Konseyi Başkanlığı için en kuvvetli adaylardan birisiydi.

Zaman zaman "Avrupa bizi niçin tanımıyor, niçin ülkemizi önemsemiyor" diye dert yanarız. Bizzat kendi kendimizi yaralayıp kendi millî çıkarlarımıza zarar vermeye çalıştığımız yukarıdaki olayları gördükten sonra, başka sebep aramamız gerekir mi?

12 yıl önce
Önemsemediğimiz bir platform: Avrupa Konseyi
FED şahinleşiyor, işler zorlaşıyor
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir