|
"Zigana dağının üzerine portakal ağacı dikilmez!"

CHP Genel Sekreteri Recep Peker''in 1935''de Parti Programını açıklarken sarfettiği bu söz, ülkenin yönetimini ellerinde bulunduranların "Türkiye ve Demokrasi" konusundaki temel inançlarının en veciz ifadelerinden biridir.

Peker, "Ya demokrasi ne oldu diyenler var. Pekâlâ devletçilik vasfı kabul olunacak, ulusal birlik, disiplin ve sâire... Fakat demokrasi diye birşey de vardı, bu nereye gidiyor diyenler var..." şeklinde mukadder suâllere cevap verirken şöyle der:

- "Arkadaşlar! İsviçre''de referandum sistemi vardır. Millet toplanır ve kanuna reyini verir. Elbette demokrasinin en ileri tatbiki budur! Meselâ Fransa bunu neye yapmıyor? Elbette İsviçre''nin şartlarına uyan bu usûlün Fransa''da tatbik imkânı bulunmuyor. (...) Demokrasi bir nass, bir ayet değildir; bir ruh, bir espri ve bir mânâdır. Yapılan işler akıl denilen bir süzgeçten geçirildikten sonra muhit denilen bir icaba uydurulduktan sonra tatbik edilirse fayda verir, kök tutar. Zigana dağının üzerine portakal ağacı dikilmez! Biz, ''Filan millet veyahut filan yerde böyle yapmışlar, biz de aynını tatbik edelim'' diyenlerden değiliz. Biz memleketimize uygun olan ulus işine elvereni tatbik ederiz; ve ulus işlerinde taklid ve dış görünüşle beğendirme yerine hayata uygun yolları doğru buluruz."

Yapılan işler önce akıl denilen süzgeçten geçirilip muhit denilen bir icaba uydurulduktan sonra uygulanırsa fayda verirmiş...

"Portakal ağacı"na benzetilen demokrasi, "Zigana dağı"na benzetilen Türkiye''de tutmayacağından yöneticiler de kendilerini boşuna yorup zahmete girmemişler... Çünkü onlar başka ulusları, başka ülkeleri körükörüne taklit etmemişler ve zaten etmezlermiş...

Zahire önem vermemelerinin nedeniyse, sadece "hayata uygun yolları doğru bulmaları" imiş...

Onlar Türkiye''nin kendi koşullarını dikkate alıp halka ve ülkeye yararlı olan neyse -ki onlar herşeyin en iyisini bilirler- onu uygularlarmış...

Demokrasiyi akıl denilen süzgeçten geçiriyorlar ve bir de bakıyorlar ki millî bünyemize uygun değil, bunun üzerine muhit denilen icaba uydurmadıkça uygulamaya geçmiyorlar...

İç muhit denilen icab değişmiyor ve fakat gün geliyor dış muhit değişiveriyor... Onlar da dış muhiti nazar-ı itibara alıp iç muhitte bazı ayarlar yapıyorlar...

Falih Rıfkı Atay''ın 1931''de dediği üzere, "Türkiye''de demokrasi demek, hacı-hoca saltanatı demek" olduğundan olsa gerek, bu ayarları belli zaman aralıklarıyla gözden geçirmek gereği duyuluyor...

Devleti kuran irade ulus işlerinin lâyıkı bu olduğuna inandığından, o iradenin günümüzdeki temsilcileri de olup bitenleri her dâim akıl denilen süzgeçten geçirirler ve sonra muhit denilen icaba uydurmadıkça harekete geçmezler...

İşin tuhaf tarafı, bu ülkede muhalefeti temsil edenlerin de Zigana dağı üzerine portakal ağacının dikilebileceğine inanmaması... Nitekim bu hayale inanmadıklarını gösterebildikleri takdirde muhalefet statüsünden kurtulmaları mümkün olabiliyor; zira ellerinde portakal fideleriyle dolaşanları devletin ciddiye almayacağını onlar da biliyor.

Böylece, vecize-i milliye hakikatinden hiçbir şey kaybetmeden hayatiyetini sürdürüyor.

24 yıl önce
"Zigana dağının üzerine portakal ağacı dikilmez!"
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi