|
Beni bulamazsan aramaz mısın?

Uzunca bir süredir sık sık evimin dışına çıkıyorum. Evimin ve ülkemin. Sınırımın ve sınırlarımın. Yazmayı erteliyorum bu yüzden. Daha çok okuyorum. Sadece okuduklarımı değil, gördüklerimi de biriktiriyorum son birkaç senedir.

Yazmak için odaklanmak gerek; yazıya, yazının konusuna, yazılacak konunun ayrıntılarına... Odaklanmak demekse, sabitlenmek demek. Durmak ve hareket etmemek. Nesneyi veya olguyu, görülebilecekleri en geniş sınırların içerisine sokmak, konuyu o sınırlar içinde sabitlemek demek. Bir de tabii ki kımıldamamak, kımıldamadan bakmak gerek. Nitekim ''nazariye'' kelimesi —tıpkı ''teoria'' gibi— ''bakmak'' anlamına geliyor; uzaktan bakmak, yani nesneye ve olguya o nesnenin ve olgunun dışından bakmak anlamına...

Sahanın içinde olanlar, sahada olup bitenleri bütünüyle göremezler. İsteseler de göremezler. Çünkü bütünü görmek, oyuna sahanın dışından bakanların hakkı.

Bakanlar oynama zevkinden mahrum, oynayanlarsa yorumlama zevkinden. İlki sanat, ikincisi ilim.

* * *

''İlim'' ile ''sanat'' arasındaki kadîm ayrım, sanat''ın en nihayet ''uygulama'' olarak tanımlanmasına dayanır.

Hep tartışılmıştır Mantık bir ilim midir, yoksa sanat mıdır diye. Öğrenilmesi gereken kurallarının mevcudiyeti açısından Mantık bir ilimdir. Zihnen kavranılmak zorundadır. Fakat o kurallar da uygulanmak içindir. Dolayısıyla Mantık, zihnen öğrenilmesi bakımından ilim, uygulanmasının gerekliliği açısından sanat''tır.

Kısacası, ilim ''bilmek''le, sanat ''yapmak''la karakterize olur. Bilmek düşünmenin bir sonucu, yapmaksa hissetmenin/duyumsamanın. Düşünce ve duygu arasındaki sınır, bilmek''le yapma''nın arasını da ayırıyor. Ancak unutmamalı: Her çizgi ayırdığı kadar da birleştirir.

* * *

Kişinin sınırlarının dışına çıkması, ilk elde bir genişleme hareketi olarak tasavvur edilir. Oysa aynı eylemin pekâlâ bir yükselme hareketi olarak düşünülmesi de mümkün.

Ne garip, genişlemeyle dağılmayı eş tutarız. Dağılmak, parçalanmak da demek. Odaklanmanın, sabitlenmenin tam karşıtı.

Dünyaya odaklanmam pek mümkün görünmüyor. Her defasında ancak bir parçasını görebiliyorum. Ya dünya çok büyük, ya ben çok küçüğüm.

Dünyayı küçültemeyeceğime göre, sanırım benim büyümem gerekiyor. Böylelikle büyümek (bakış açımı genişletmek) suretiyle dünyayı küçültebilirim.

Sonuç her iki hâlde de kesin: Küçük olan benim!

* * *

Paris, Roma, Venedik, Floransa, Amsterdam, Berlin, Köln, Frankfurt, Viyana, New York, Washington...

Bu şehirlerde, çokluk, okuduklarımı aradım. Aşinalarımın evlerini ve mezarlarını...

Sokaklar, meydanlar, cafeler... Ben onları daha çok arasokaklarda aradım. Bir kısmını da buldum, hiç değilse ikinci, üçüncü teşebbüslerimde...

Artık eserlerini okuduklarımı değil, gördüklerimi arıyorum. Müze müze, ev ev, sokak sokak... Yıllarca eser(ler)ini aslından okumadığım bir düşünür hakkında boyumdan büyük lâflar etmekten kaçındım. Her defasında dibe, daha dibe kazmak istedim. Aldanmaktan korktum çünkü. Ne ki yine de çok aldandım.

Aynı hastalık hâlâ devam ediyor. Şimdi de tablolarını bizzat görmediğim bir ressam hakkında konuşmayı ''gevezelik'' addediyorum. Gidip bizzat yerinde eserin aslını görmem gerekiyor. Kendi renkleriyle. Kendi çizgileriyle. Çizdikleri ve boyadıkları mahalde, yani yaşadıkları yerde.

Okumak işin basit kısmı, görmek gerek.

* * *

Bir haftadır Fransa''dayım. Sokaklarını, mezarlıklarını iyi kötü tükettiğim Paris''in sergi ve müzeleri de doğrusu biriktirdiklerim arasındaydı. Sanat''tan çok düşünce ve edebiyat adamlarının peşinde koşmuştum. Edebiyat hep sanatın önünde oldu. Düşünce de edebiyatın. Önce kitaplar ve kitapçılar, sonra özel mekânlar, evler, cafeler, sokaklar, mezarlıklar, daha sonra fırsat buldukça müzeler ve sergiler.

Oysa aradıklarım, umumiyetle Paris''in dışındaydı.

Van Gogh''un mezarı Paris''in hemen yakınında, Auvers-sur-Oise''da. Kardeşi Theo''yla yanyana. Geçen geldiğimde, Ocak ayının başında, mezarını ziyaret etmiştim. Hem de eksi beş derecede, buz gibi bir havada, sabahın erken saatlerinde. Yaşadığı ev ziyarete kapalıydı. Hem onun, hem de Cézanne''nın dostu Dr. Gachet''nin ünlü evi. Hemen yakınlarda Camille Pissarro''nun yaşadığı, resimlerini yaptığı belde vardı: ''Pontoise''. Bazı empresyonistlerin ikamet ettiği Barbizon''u ve bilhassa Fontainebleau ormanlarını da unutmamak gerekiyordu.

İşin bu tarafı kolaydı. Kolay olmayanı listenin diğer kısmıydı. Çünkü meselâ Van Gogh''un ''Sarı Ev''i, ''Gece Kahvesi'', ''Yıldızlı Geceleri'' hep Arles''da idi. Gaugine''i oraya davet etmiş, kulağını orada kesmişti. Kapatıldığı Akıl Hastahanesi ise biraz daha ileride, St. Rémy''deydi. Picasso''nun "Avignonlu Kızlar"ı için Avignon da aradan çıkartılabilirdi. Yani Fransa''nın güneyine inmek şarttı. Hiç değilse Cézanne''nın izlerini takip etmek için. Emile Bernard''ın okuduğum günden bu yana hayalhanemi işgal eden Aix-en-Provence''a muhakkak uğramalıydım. Oradan da Fransa''nın güneydoğu tarafına, Toulouse ve Albi şehirlerine geçebilir, Toulouse-Lautrec''in tablolarını ve eskizlerini kayda alabilirdim.

* * *

Bu satırları Paris''ten yazıyorum. Yolculuğun büyük kısmını (Fransa''nın güneyine yaptığım yolculuğu) bitirmiş bulunuyorum. Geriye, Paris''in hemen etrafındaki birkaç köy kaldı.

Geçen hafta gelir gelmez ziyaret ettiğim Kandinsky Sergisi''ni zikretmezsem, buraya asıl geliş sebebimi zikretmemiş olurum. Vasiliy Kandinsky''nin tablolarının bir kısmını görmüştüm. Bilhassa New York''ta bulunanları. Ancak bu sergi Paris, New York, Münih, Moskova gibi dünyanın dört bir tarafından toplanan eserlerden oluşuyor. Tam anlamıyla bir Kandinsky retrospektifi.

Kandinsky''nin eşinin anılarını okuyanlar bilir. İstanbul''da Sultanahmet Camii ziyaretlerini anlatırken Nina Kandinsky şöyle der: Aman Tanrım, sanki Kandinsky''nin tablolarından birinin önündeydik.

Rahmetli Turgut Cansever''in Kandinsky''ye verdiği yüksek değerin sebebini, bu cümleye rastlayana değin tam anlamıyla kavrayamamıştım.

Bununla beraber okumak yetmez, görmek de gerek!

15 yıl önce
Beni bulamazsan aramaz mısın?
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler