|
Bir komünist ressamın düşleri

— “Bu bir pipo değildir!”

Türk okuru, bir pipo resminin altında yer alan bu ''motto''yu ne yazık ki daha çok Michel Foucoult''nun aynı adı taşıyan kitabından (hatta sadece kapağından) bilir.

Aslında ortada bir pipo resmi ve ayrıca “Bu bir pipo değildir” (Ceci n''est pas une pipe) yazısı bulunuyor falan da değildir. Bilâkis yazının kendisi de bir resimdir. Resmin bir parçasıdır. Piponun resmi ile motto ancak birlikte resmi ve/veya resmin idesini oluştururlar. İki cüz, bir bütündür. Parçalı bir bütün.

Peki, bu bir pipo değildir de nedir o zaman?

Bu bir pipo resmidir, bir pipo değil! Yani hakikatin kendisi değildir, sadece temsilidir!

Resimler de kelimeler gibi birer temsildirler. Hakikatin temsili...

* * *

Bu kadarla yetinseydim eğer, hiç kuşkusuz ki hakikate saygısızlık etmiş olurdum.

Hemen düzeltiyorum o hâlde: Hiçbir resim, bizzat hakikati tasvir etmez, aksine, ressama özgü hakikati, yani ressamın hakikatini temsil eder.

“Hak taaddüd etmez” derdi ustalarımız. Hakikatin zatında çokluk olmaz çünkü.

Çokluk hakikatte değil, bilâkis hakikatin tasavvurundadır. Lâkin çokluk sadece hakikatin tasavvurunda da değildir, aynı zamanda tasvirindedir de. Resminde yani.

Bu nedenledir ki René Magritte şöyle demek zorunda kalmıştır: “Şayet resmin altına “Bu bir pipodur” diye yazmış olsaydım, yalan söylemiş olurdum.”

* * *

Foucoult''nun risalesinin yaptığı küçük katkı bir kenara bırakılırsa, Magritte, ülkemizde hâlâ karanlıktadır.

Acaba komünist bir ressam olduğu için mi? Ya da hem komünist, hem sürrealist bir ressam olabildiği için mi?

Sanmıyorum.

Magritte''in bilinmeyişinin sebebi, Magritte''in komünist olması değil, bilâkis ülkemizde adam gibi komünist olmamasıdır.

Bir belgesel vesilesiyle kendisiyle sohbet ederken, Murat Belge şöyle demişti: “Biz Lenin''in Dönek Kautsky''sini okumuş ama Kautsky''yi okumamıştık. Anti-Dühring''i biliyorduk ama Dühring''ten haberdar bile değildik.”

Süreç devam ediyor. Foucoult''nun risalesi üzerine döktürenler, bu Belçikalı düşünür-sanatçıyı hâlâ ıskalamaktalar.

Bir defasında şöyle der Magritte:

— “Bir komünist ressam için, sanatsal eylemin haklılaştırılması, düşüncenin lüksü olan tablolar yapmaktır. Bu lüksü sistematik bir biçimde sosyalist dünyanın dışına itmeyi istemek, sıradanlığın o sefil ve mücrim organizasyonuna razı olmak demektir; en azından düşünce alanında...” (La justification de l''activité artistique est, pour le peintre communiste, de réaliser des tableaux qui soient un luxe de la pensée...)

Sıradanlığın o sefil ve mücrim organizasyonu...

Bu tesbit, bizim eğitim sistemimizin özünü de deşifre etmekte değil midir? Sıradanlığı ve ortalamayı hedefleyen bir sistemi...

Sanat, hakikaten, düşüncenin lüksüdür. Sadece süsü anlamında değil, ışığı/ışıltısı anlamında da...

* * *

Ünlü tablolarından biri “L''Empire de la Lumière” (Işığın İmparatorluğu) adını taşır. Bu temayı tam altı kez çizmiştir. En etkili olanlarından birini, ilk kez, Venedik''de, Peggy Guggenheim kolleksiyonunda görmüş ve âdeta vurulmuştum. (Nüshalardan iki tanesi Brüksel''de, adını taşıyan müzededir, ne var ki ikisi de birbirinden çok farklıdır.)

Müzeden, sevinçle tablonun bir röprodüksiyonunu almış, ama sonradan orjinalindeki ışığın baskı sırasında kaybolup gitmiş olduğunu farkedince çok üzülmüştüm.

E.H. Gombrich haklıdır, tablonun aslını görmedikçe bir resim hakkında aslâ sahici bir yargı öne sürülemez.

* * *

Magritte''in annesi, Sambre Nehrine atlayarak intihar etmişti. İşin acıklı tarafı küçük Magritte de annesinin sudan çıkarılışını görmüştü. Bu nedenledir ki sanatının derinliği yaşamının derinliğinden gelir. Acılarının derinliğinden...

Sürrealizm, düşleri boyamak suretiyle gerçeği aşmanın bir yoluydu. Kendinde-gerçeği değil, insana göründüğü kadarıyla gerçeği...

Uykuya dalamayan zavallı insanın sanata ihtiyacı var; düşlere ve düşlerin yorumuna...

Sanatçı, düşleyen kişi! Başkalarının yerine düşleyen, başkaları için de düşleyebilen...

Magritte kaybetmiş olduğu şefkati arayan adamdır! Şefkati ve umudu... Aşkta bulmayı düşündüğü bir şefkat ve umudu... bütün tablolarında ve bütün yazılarında...

— “Aşkta aradığım umuda dair bildiğim herşey, sadece, o umudu gerçeğe dönüştürebilecek bir kadından ibaret!” (Tout ce que je sais de l''espoir que je mets dans l''amour c''est qu''il n''appertient qu''à une femme de lui donner réalité.)

* * *

İlk dersin sorusu: Hakikatin temsili de en nihayet bir hakikat değil midir?

Ve cevabı: Hakikatin içinde yaşarken bu soruya cevap veremeyiz. Önce uyanmak gerek! O pipo, hâlâ bir pipo olmamakta ısrar ediyor çünkü.

Not
: 27 Ekim 2009 Salı günü saat 18.00''de, Taksim-Tünel''de, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi''nde Metafizik Soruşturmalar başlıyor. İlk ders, ilk hüzün ve dalından düşen ilk yaprak. Asırlar sonra.
14 yıl önce
Bir komünist ressamın düşleri
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset