|
Bir uzun hece

— "Yaşam tarzım yalnızca yazmaya göre ayarlanmış..."

Kafka, iki kez nişanlanıp ayrıldığı Felice''ye yazdığı 1912 tarihli bir mektupta böyle tanımlar yaşamını.

Yalnızca yazmaya göre... (nur auf das Schreiben...) ayarlanmış....

Ve devam eder:

— "Yaşam tarzım yalnızca yazmaya göre ayarlanmış; şayet değişiklikler olursa, bunlar herhâlde yalnızca yazmaya daha iyi uyum sağlamam için olacaktır. Çünkü zaman kısa, gücüm az, ofis ürkütücü, apartman gürültülü ve eğer tatlı, düzgün bir yaşam da imkânsızsa, o takdirde kişi hafif manevralarla eğilip bükülmeyi bilmelidir."

Yalnızca yazmaya ayarlanmış bir yaşamın sahibi kaçınılmaz olarak çevresindeki herşeyi yazma eylemine göre biçimlendirecektir.

Kafka''nın yaşamı da böyle biçimlenmişti.

Sadece hikâyeler yazmıyordu. Düzenli bir biçimde günlük de tutuyordu. Ve şaşırtıcı bir biçimde askerî bir disiplinle mektuplar yazıyordu; bilhassa kadınlara... hayatı boyunca doğru dürüst ilişki kuramamış olduğu kadınlara...

Kadınlar yazmasına yardımcı olduğu ölçüde onun yaşamında yer alabiliyorlardı. Kafka sürekli yazıyordu. Ama çoğunlukla kadınlara... zihnini tetikleyebilecek kadınlara...

* * *

— "Bir kafes bir kuş aramaya çıktı."

Onun en sevdiğim sözlerindendir.

Kafka yazdığı/yazabildiği takdirde yaşadığını hissediyordu. Yaşamak için yazmaya ihtiyacı vardı.

İşte bu yüzden kafesleyecek bir kuşa ihtiyacı vardı. Bu amacına ulaşabilmek için de harekete...

Oysa kafes sabit iken, kuş hareket hâlindedir.

Kafka hareket etmeyi bilmezdi ki!

Yapabileceği tek şey kapısını açık tutmaktı. Bir de ağır gövdesini mümkün mertebe kımıldatmak... ne kadar mümkünse o kadar kımıldatmak...

Sevmeye ve sevilmeye hasret bir ruhtu onunkisi.

Biraz yaşam enerjisi, hepsi bu!

Çürüyen akciğerlerine inat, nefes almasını sağlayacak başka bir nefes...

* * *

Muhakkak Prag''ı görmelisiniz. Kafka''nın zindanını...

Rutubet kokan bir şehir Prag.

Bir kafes gibi.

Kafka gibi.

Prag, sanki kadınsız bir şehir!

* * *

Bu satırları yazarken, sırf bir şehre haksızlık etmemek için, hafızama güvenmek yerine, kütüphanemden Kafkas Prag''ı aldım elime yeniden. Kafka''nın Pragı''nı.

Küçük ve sade bir kitapçık. Kafka''yı Prag''taki izlerinden hareketle anlatıyor. Nerelerde oturduğunu, nerelerde gezindiğini, dostlarını, vs.

Prag''ı bu kitapçığın rehberliğinde dolaşmıştım.

Son gün, ayrılırken, mezarının bulunduğu mezarlığa (Der Neue Jüdishe Friedhof) gitmiş ve fakat mezarlık kapalı olduğu için, mezarlığın önündeki yapraklardan birini alarak o kitapçığın içine koymuştum.

Yıllar önce (2001''de) Kafka''nın Berlin''de kaldığı evi görmeye gittiğimde de nedense aynı hisler bürümüştü her yanımı. (Berlin-Steglitz, Grunewald str. 13)

Prag anılarım da o yaprak kadar kuru, o yaprak kadar cansız.

Kafka demek biraz hüzün demek, belki de ondan.

* * *

Ben yazmayı pek sevmedim nedense.

Belki bazıları şaşıracak ama, konuşmayı da. Ders, seminer, konferans, vs.

Benim yaşamım sadece okumaya ayarlıydı.

Okumak, öğrenmek, kavramak... hepsi bu kadar!

Yazdıkça değil, okudukça yaşadığımı hissettim. Öğrendikçe. Gerisi teferruattı. Gerisi, yani başkaları.

Bencilce bir yaşam ve küçük bir dünya.

Eğer zaman zaman bu küçük dünyadan çıktımsa, çıkmak zorunda kaldımsa, bu, Kafka''nın da itiraf ettiği gibi, hafif manevralarla eğilip bükülmek anlamı taşımıştır benim için.

Eni konu, kahrolası hanede evlâd u iyal var, kandırmacası.

Açtım, ve hanemde bir tek ben vardım.

Bilmeye aç! Okumaya... olup bitenleri kavramaya aç, yalnız bir adam!

Tâ ki Yunus gibi deyinceye kadar:

Dört kitabın ma''nisin okudum tahsil ettim

Aşka gelicek gördüm bir uzun hece imiş.

İlim yolculuğunun irfanî arayışa dönüşmesi işbu "uzun hece"yle tanıştıktan sonradır.

* * *

Zavallı Kafka, o kısa ömrü "bir uzun hece"yi sökmeye yetmedi. Şato gibi kendisine her adım attığında uzaklaştı.

Bu nedenle Kafka için "bitmeyen bir dâvâ"dır o uzun hece!

Progress yani!

Not: Bu karlı İstanbul gününde keşke daha sevimli şeylerden söz edebilseydim size. Ne ki penceremden ne zaman dışarı baksam, bembeyaz bir İstanbul görüyorum. Ve bir de usul usul beynimi yıkayan müziğin sesi... Balkondayım ve İstanbul kar kokuyor şimdi. Hüzün ve yalnızlık. (Sadece insanlar değil şehirler da yalnızlık kokar bazen.)

14 yıl önce
Bir uzun hece
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’