|
Cumhuriyet mi "Felsefesizlik"e son verdi?!

Cumhuriyet döneminde eleştirici düşüncenin ortaya çıkışı, "felsefesizlik"e son vermiş ve bu alanda uğraş verenleri özgür düşünmeye, derinleşmeye ve bilinçlenmeye yöneltmiştir.

Bir fikrin, bir dâvânın veya bir siyasî iddianın kofluğunu gösterebilmek için yapılabilecek en iyi şeyin, o fikrin, dâvânın veya iddianın sahiplerini iktidara getirmek olduğu söylenir; zira muhalefetin tadını çıkaranların eleştiriye konu olabilecek herhangibir iş yapmaksızın veya mes''ûliyetini deruhde edecekleri işlere kalkışabilecek bir konumda bulunmaksızın sadece iktidarda olanları, dolayısıyla iyi ya da kötü birşeyler yapmak zorunda kalanları eleştirmekle (mahzâ muhalefet yapmakla) prim topladıklarına inanılır. Takdir edileceği üzere bu, iktidarda olanların, yani birşeyler yapanların, yapmak durumunda kalanların kanaatidir. Muhalefet adına konuşanlar ise, elbette bu tür iddiaları kabul etmeyecekler ve kendileri iktidara (iş yapabilecek duruma) geldiklerinde, onları yalancı çıkaracaklarını söyleyeceklerdir. Fakat netice itibariyle değişen birşey de olmayacaktır; zira tartışma, herhalükârda iktidarın yaptıkları ve yap(a)madıkları üzerine, muhalefetin ise yapacakları üzerine cereyan edecektir.

Yapılanları, olup bitenleri eleştirenlerin (muhaliflerin) avantajı, karşıtlarını şimdi''den ve geçmiş''ten sorumlu tutup eleştirmek iken, kendilerini gelecek''e yerleştiriyor olmalarıdır; zira eleştiri, gelecek adına geçmiş''in ve şimdi''nin eleştirisidir; olacaklar adına olanların ve olmakta olanların eleştirisidir. Bu da elbette kolay bir iştir! Va''detmek her zaman iknâ edicidir çünkü... Va''dedilenlerin gerçekleşmesi önemli değildir, va''dedemeyecek durumda olanların yerine geçene kadar va''detmek yeterlidir.

"Geçmiş" haline gelen "gelecek" (!)

Çağdaş İslâm düşüncesinin sözcüleri de böyle yaptılar ve geleni, geleneği, geçmişi, tarihi eleştirdiler; geçmiş''i gelecek adına eleştirdiler. Geçen yüzyılda İngiliz yazar Bulunt''un Future of Islam kitabının yayımlanmasıyla birlikte İslâm''ın Geleceği büyüleyici bir terkib olarak müslüman zihinleri etkisi altına aldı ve İslâm dünyasında parlak ve fakat mevhûm/muhayyel bir gelecek adına geçmiş''i karalamak bir marifet zannedildi, âdeta "gelecek gelmez" sanıldı! Oysa gelecek geldi, önce şimdi oldu, sonra o da her şimdi gibi geçmiş oldu. VE en nihayet geçmişteki geleceğin (!) artık kendisinden söz edebileceğimiz bir geçmişi var.

Bir zamanlar Meşrûtiyet gibi Cumhuriyet de bir gelecek idi. Meşrûtiyet, nasıl bir süre sonra şimdi olduysa, Cumhuriyet''in de bir şimdisi oldu ve bu, ancak Meşrûtiyet geçmiş olduğunda olabildi. Cumhuriyet''in hâlâ bir şimdisi var. Cumhuriyet artık gelecek''te değil ise de Cumhuriyet''in bir geleceği var; bu arada unutmamalı ki Cumhuriyet''in 75 yıllık bir geçmişi de var.

O halde Osmanlı''yı, Osmanlı tecrübesini bir geçmiş olarak ele alıp, onu gelecek adına eleştirmek kolaycılığına kaçanların, artık 75 yıllık geçmişi olan bir gelecek''ten söz ettiklerini unutmamaları gerekir. Muhalefet –tekrarlayacak olursak– geleceğe yaslandığı ve geçmişi olmadığı zaman eleştirinin keyfini çıkarır. Fakat artık muhalefetin de kendine ait bir geçmişi varsa, o da eleştirdiği kadar eleştirilebilir, denetlediği kadar denetlenebilir, ölçtüğü kadar ölçülebilir bir yerde duruyor demektir.

Bir "geçmiş" olarak Osmanlı tecrübesi

Bu açıklamalar muvacehesinde şimdi şu değerlendirmeyi birlikte okuyalım:

"Anadolu Türk toplumunun ve onun siyasal örgütü sayılan Osmanlı İmparatorluğu''nun kuruluşu, aşağı yukarı, Yakın-Doğu''da felsefî düşüncenin kapanışına rastlamaktadır. Gerçekten de 11. yy''dan itibaren, Yakın-Doğu''da ve Osmanlı Toplumu çerçevesi içinde, yeni sistemlerin kurulmadığı görülmektedir. Bu yüzyıldan sonra, (...) felsefe, tehlikeli ve boş bir fikir çabası olarak görülmüştür. (...) Gerçek felsefî düşünceye karşı duyulan bu güvensizlik, Nâbi''nin şu dizelerinde açıkça dile gelir: "Hikmet ü felsefeden eyle hazer/Evliya zümresine eyle nazar."

Demek oluyor ki Anadolu Türk toplumunda felsefe, bağnazlığın etkisiyle tehlikeli bir çaba sayılmış ve eleştirel düşünceden kaçınılmıştır. Bu dönemde insanların araştıran değil, verileni alan; eleştiren değil, boyun eğen; dinamik değil statik bir durumu benimsediklerini görüyoruz.

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise eleştiriye dayanarak kendini ve içinde bulunulan koşulları tanımaya çalışan, "kendinin bilincine" yönelmiş olan bir düşüncenin giderek öne çıkmaya başladığını görüyoruz. Kalıplardan sıyrılmış böyle bir eleştirici düşüncenin ortaya çıkışı, "felsefesizlik"e son vermiş ve bu alanda uğraş verenleri özgür düşünmeye, uzmanca derinleşmeye ve bilinçlenmeye yöneltmiştir. Cumhuriyet döneminin bir "ulus" yaratma, bu açıdan da bir "kendini arama ve bulma" süreci olduğu açıktır. (...) Özgün bir Türk felsefesinin kurulabilmesi için herşeyden önce Türk felsefesinin kendisi hakkında bir bilinci olması gerekir." (Nejat Bozkurt, Cumhuriyet Döneminde Türkiye''de Felsefe''nin Gelişmesi, "Felsefelogos", sh. 35-40, 1998/4)

"Geçmiş"i olan bir "gelecek": Cumhuriyet

Ancak bu kadarını alıntılamaya tahammül gösterebildiğim bu değerlendirmeler sonrasında, sanıyorum şöyle bir tesbitte bulunabiliriz: Bu türden "kendilik arayıcıları", kapanmamış bir geçmiş adına, kapanmış bir geçmişi eleştirirken sadece bilgisizliklerinin ve yetersizliklerinin kendilerine verdiği cesaretten güç almakla yetinmezler, aynı zamanda hâlâ "gelecek adına va''detme" konumunda kalmayı da sürdürürler; zira onlar kendi kendilerine konuşurlar. VE zannederler ki kapanmış geçmiş konuşamaz, kapanmamış geçmiş ise denetlenemez!

Oysa geçmiş''i olan herşey denetlenebilir ve dahası olan kapanmış olduğu sanılan geçmiş konuşabilir. O halde niçin şimdi, gelecek adına konuşma sırası geçmiş''te olmasın?! Geçmiş''in nasıl konuşabileceğine dâir size bir ipucu vereyim: Kapanmış geçmiş, kapanmamış geçmişe –muhatabı henüz dilini öğrenemediği için– cevap vermez, sadece ona onun diliyle sorular sorar ve der ki: "Bak bakalım, sakın geleceğin geçmişinde olmasın?!"

25 yıl önce
Cumhuriyet mi "Felsefesizlik"e son verdi?!
Muhafazakârlık güçlenirken
Son hafta CHP’ye müdahale mi edildi?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar