|
Deliler kendileri için dua etmezler

"Yaktığımdan daha büyük ateşlerde yandım" diyor Marguerite Yourcenar.

Ne kadar da şanslıymış!

Kendi yaktıklarımdan daha büyük bir ateşin alevleri hiç değmedi tenime.

Beni yakan ateşleri bıkmadan usanmadan hep ben tutuşturdum. Bir ömür boyu.

Cinnetim bundan.

İncizabım da... cezbem de... cazibem de...

İnadına.

İnadıma.

Kendimle başım belâda oldu hep.

Üstüne üstüne giden ben oldum kendimin... kendi ateşimin... kendi öfke ve şehvetimin... kendi aklımın...

Yok oldu dünya, bir ben kaldım.

Yapayalnız. Tek başıma. Bir başıma.

"Now the World is gone I''m just one."

***

Şimdi Metallica''yı anmanın sırası mı?

Elbette. Bir savaşçıydım mâdem, bu zorunlu.

Savaşın zararlarını anmadan edemem. Hiç değilse pişman olmadım. Gönlümce yenildim. Öyle ki sırtım yere yapıştığında bütün kemiklerim çatırdamıştı. Heybeti eksilmemiş muhteşem bir yenilgiydi.

Ben yenilmek için savaşmıştım. Yenildim.

O hâlde niçin zaferimle övünmeyeyim?

Bir kez daha kâhine kadının önünde diz çöktüm bu yüzden:

"L''amité est avant tout certitude, c''est ce qui la distingue de l''amour"

Yourcenar haklıydı, sevmek herşeyden evvel inanmak demekmiş; sevgiyi aşktan farklı kılan da buymuş!

Öyledir. Aşıkın maşuka inanması gerekmez!

***

Bir teselli mi?

Belki.

İnadına. İnadıma.

Çünkü rahmin içindeyken tanık oldum hakikate. Çıplak çıplak.

"Back in the womb its much too real."

***

İyi ki varsın ey ölüm!

Ölmeyeceğimi bilseydim, âşık olabilir miydim?

Aşk nedir, tutku nedir bilebilir miydim?

Anlayabilir miydim?

Aşkın, tutkunun ateşini tutuşturan, bizzat ölüm korkusu.

Öleceğim/ölebileceğim için tutkularım oldu. Tutkularımın hazzıyla ölümü erteledim, ötelere itelerken ölümü, tutkunun ve aşkın gücü benimleydi.

***

Ah o umarsızlık!

Bir elinde cımbız, bir elinde ayna / olan kadının / elbette umurunda olmaz dünya!

Niçin olsun ki?

Kendisiyle meşgul.

VE o denli de mağrur.

***

Abraham Maslow, hiç ölmeyeceğini bildiği takdirde insanoğlunun tutkulu bir biçimde sevip sevemeyeceğinden kuşkulanmakta haklı.

Ölüm olmasaydı, aşk da olmazdı!

Sonsuzluk ve sınırsızlık içerisinde aslâ güçlü arzulara, karşı konulamaz tutkulara yer yok!

Ölüm, mevcudiyetiyle çılgınlığı meşrulaştırıyor.

Ölüm olmasaydı, çıldırabilir miydik? Aklı elimizin tersiyle itip sonsuza değin bir delinin gözlerinden seyredebilir miydik âlemi?

Ölüm olmasaydı, yaşamak için böylesine aceleci davranabilir miydik?

Yaşam değerli. Çünkü sınırlı. Çünkü geçici.

Hafif bir meltem gibi.

Ölüm gibi.

Bir sır gibi.

***

Deliler kendileri için dua etmezler.

Kendileri için bir şey istemezler/isteyemezler.

Hakkında bir istekte bulunabilecekleri bir ben''den mahrum oldukları için isteyemezler. Kendilerine işaret edebilecekleri bir ''ben'' bulamazlar ki onun için bir şey istesinler.

İsteyemezler.

***

Ey talib!

Sen bu yazıyı okuduğunda bil ki ben çoktan çokluğun merkezine varmış olacağım. Çokluğun. Çocukluğun. Gürültünün.

Bir hasreti dindireceğim sükûtumla. Gürültünün içindeki iniltiyi dinleyeceğim. Feryaddan teeddüb edenin iniltisini.

Bilen kim, gören kim?

Biliyorsam göreceğim. Göreni.

Görüyorsam bileceğim. Bileni.

Nasibim varsa, tüm ilmi bir evet ile bir hayır''ın içine sıkıştıracağım.

Bir noktanın içine.

***

Benim için bu sefer sen dua et ey talib!

Duyur semaya. Semanın dostlarına.

Noktanın içindeyim. Noktadayım.

Bir noktada. O noktada.

16 yıl önce
Deliler kendileri için dua etmezler
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’