|
"Din u Devlet", "Mülk ü Millet" birbirinden ne kadar ayırılabilir?!

Din ve devlet meseleleri müsamaha gösterilecek, hatıra riayet edilecek umûrdan değildir ve olmamalıdır; zira bu husûslarda müsamaha edilmesi, hatır sayılması halinde sadece din''in ya da devlet''in kendisi zarar görmez; aynı zamanda o dinin mensupları da o devletin tebâsı da (millet de) bu gevşeklikten payını alır ve pek tabii ki bu da büyük musibetlere yol açar.

Her din mensup ve sâlikleriyle, her devlet de halkı ve tebâsıyla (milletiyle) varolabildiğine göre, mensuplarından gayrı mücerred bir din''den, tebâsından ayrı yine mücerred bir devlet''ten bahis açabilir, bizim dışımızda var olan bir din u devlet tasavvuruna işaret edebilir miyiz? Açıkçası dinî ve siyasî alanları birbirinden ne kadar ayırabiliriz? Dinin de devletin de esas itibariyle insanların icad ve imali değil, bilakis tevârüs ettikleri organizmalar oldukları düşünülecek olursa, elbette içine dahil olduğumuz, kendisine katıldığımız ve hatta esasen anlam çerçevesi içerisinde varolduğumuz din u devlet''i millet''ten kâmilen ayıramayız, çünkü dini de devleti de millet''le birlikte düşünebiliriz ancak. Millet olmadıkta din de devlet de olmaz, olamaz! Kezâ din olmadığı takdirde de ne millet kalır, ne de devlet! (Burada, millet kelimesinin din mânâsına geldiği de hatırlanmalıdır.)

Laiklik, bugün ülkemizde "din ve devlet (siyaset) işlerinin birbirinden ayrılması" olarak tarif ediliyor ve bu tarifin "sağcı" yorumundan hareketle, "devlet (siyasî alan) laik olabilir ve fakat kişiler (millet) laik olamaz!" deniliyor. Nitekim bugün İslâmcılar da bu sağcı yorumu geliştirip devletin din ve ideolojisi olamayacağından, devlet''in millet''e herhangibir din ve ideolojiyi dayatamayacağından bahisle güyâ millete nefes alabileceği bir alan açmaya çalışıyorlar. Bir müdafaa psikolojisi''yle ortaya atılan bu fikirlere göre: devlet, dini tanımlamaya kalkışıyor ve bu tanımdan hareketle de milleti baskı altında tutuyor; oysa devletin bir din ya da ideolojisinin olmadığı kabul edilirse, başka bir deyişle devlet milleti kendi haline bırakırsa sanki mesele çözülmüş olacak! Güya burada devlet''ten, din u millet''e karışmama sözü alınıyor ve buna mukabil devlet''e de din u millet''in onun işlerine karışmayacağı taahhüdü veriliyor!?!

İşte bu bakımdan İslâmcılığın çok kısa bir zamanda -tıpkı Sağcılık gibi- "laik ideolojinin ucuz bir versiyonu" haline geldiğini (hem de hiç tereddüt etmeden) söyleyebiliriz. Dini devletten, devleti dinden arındırma çabaları içerisinde İslâmcılığa önemli bir görev yüklenmesi ve bâhusûs, metropollerde tutunma savaşı veren taşralı aydınların bilhassa 1990''lardan itibaren bu görevi seve seve kabul etmeleriyle birlikte "din''den bağımsız" (zâtıyla kâim) bir devlet mefhumuyla "devlet''ten bağımsız" (zâtıyla kâim) bir din ve hepsinden önemlisi "hem devlet''ten, hem de dinden bağımsız" (zâtıyla kâim) bir millet mefhumu zihinlere kolayca yerleştirilmiş oldu. Din''in bireye ait bir keyfiyet addedilmesiyle devlet de millet de vizyonunu kaybedip postmodernist serseriliğin uçuk, uçuk olduğu kadar da parlak ve fakat içi boş sloganlarından peşpeşe yara aldı. Bu arada din de alabildiğine gevşedi, zayıfladı, yönlendirici/birleştirici işlevini yitirip istenildiği takdirde ve istenildiği kadar kendisinden yararlanılabilecek basit bir manipülasyon aracı haline dönüşüverdi.

Sağcılar ile İslâmcılar, devlet''i din''den din''i de devlet''ten arındırmak gayesiyle ellerinden geleni yaparlarken, bilerek ya da bilmeyerek milleti de hem din''den, hem de devlet''ten ayırmaya çalışmış olmadılar mı? Kanaatimce oldular; zira bu çevreler din-devlet münasebetlerini laiklik bağlamında tanımlamaya çalışırken, metafizik bağlamı itibariyle savunulamayacak modern bir mevzîde konumlandılar ve sadece din''le devlet''i özdeşleştirmek gibi naif görüşleri cerhetmenin kolaycılığından yararlandılar. Karıştırdıkları, hatta anlayamadıkları taraf şurasıydı: din devlet''ten devlet de din''den ayrı ve müstakil bir varlık olmakla birlikte, bunlar zâtlarıyla kâim değillerdir; tıpkı erkek''le kadın gibi. Öyle ya, erkek ve kadın kavramlarını birbirlerinden ne kadar ayrı düşünürsek düşünelim, insan kavramı zâviyesinden bakıldıkda onları birbirinden ayrı tutacak bir tasavvurun ortaya çıkması mümkün değildir!

İşte size, sahici bir soru(n)!


25 yıl önce
"Din u Devlet", "Mülk ü Millet" birbirinden ne kadar ayırılabilir?!
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler