|
Garip bir yazı

RUZE

''Oruc'' Farsça rûze''den gelir. Rûz Pehlevi Farsçasında ''gün, gündüz'', rûze ise ''günlük'' anlamına gelir. Türkçe''de r ve l ile başlayan sözcükler bulunmadığından, bizler r ve l harfleriyle başlayan sözcüklerin önüne sözcüğün harekesine uygun sesli bir hemze ilave ederiz. Meselâ ''Receb'' diye seslenmeyiz de i-Receb deriz veya ''limon'' sözcüğünü i-limon şeklinde telâffuz ederiz.

ORUÇ

Bu sözcüklerin başına gelen, rûze''nin başına da gelmiş ve önce ''u-rûze'' veya ''o-rûze'' olmuş, sonra ''uruc/oruc'' hâline dönüşmüş. Sonundaki c harfi de zamanla yumuşayınca, sözcük en nihayet oruç hâlini alıvermiş.

Farsça''da rûze giriften oruç tutmak, rûze horden oruç yemek, rûze-dar oruç tutan, rûze-hor ise oruç yiyen demek. O hâlde biz oruç tutmakla, aslında kendimizi gündüzleri tutmuş, kendimizi gündüzleyin yemekten, içmekten, cinsî ilişkiden alıkoymuş, yani perhiz yapmış oluyoruz.

PERHİZ

''Perhiz'' de yine tutmak''la ilgili Farsça bir sözcüktür. Kısaca “ictinab etmek/kaçınmak/nefsi bir şeyden alıkoymak” anlamına gelir.

SAVM

Türkçe orucun Farsça rûzeden geldiği açık. Lâkin bu sözcüğün anlam kökenini bulmak için şimdi de Kur''an''a, dolayısıyla Arapça''ya başvurmak zorundayız.

Oruc''un Arapçası savm/siyam; anlamı ise tutmak demek. Nitekim sâme-yesûmu fiilinin tam karşılığı kendini tutup geri durmak, kendini bir işi yapmaktan alıkoymak, kaçınmak, yani perhiz yapmak demek.

Muayyen bir vakitte, imsak vaktinde kişi nefsini/kendini tutmaya (savm) başlar.

İMSAK

Burada kullanılan imsak sözcüğü, Arapça emseke (m-s-k) kökünden gelir ve ne ilginçtir ki o da savm gibi tutmak, yakalamak, kavramak, bırakmamak, uzak durmak, bir işi yapmayı durdurmak anlamlarına gelir. Meselâ Araplar emseke lisanehu derler ki kısaca “ağzını açmadı, dilini tuttu” demektir. Nitekim savm-ı samt (susma orucu) da dilin hareketini bir süreliğine durdurmak mânâsındadır.

İFTAR

Bu sözcüğün mânâsı doğru anlaşılırsa, “oruç açmak” anlamında niçin “iftar etmek, iftar yapmak” sözcüklerinin kullanılmış olduğu da açıklık kazanır sanırım. Çünkü Arapça''da f-t-r kökü yarılmak, açılmak (fatr/futur) anlamına gelir. Meselâ toprağı yarıp çıktığı için Araplar mantara futrî derler.

Fıtır ise imsak vaktinden beri tutup bırakılmayan âzaların hareketine izin vermek, kısacası tutulan orucu açmak demektir.

İTİKAF

Oruçla, tutmakla ilgili bir sözcüğümüz daha kaldı: itikaf.

Bu sözcük Arapça a-k-f kökünden gelir ve sözcük (lugavî) anlamı yapışmak, tutunmak, ayrılmamak, kendini birşeye vermek, hasretmek, meşgul olmak, vakitlerini bir şey ile doldurmak demek iken, terim (ıstılahî) anlamı ise, Ramazan ayının son 10 gününü mescid''de geçirerek ibadetle meşgul olmak demektir. Akif ise “itikaf eden, tutkun, kendini birşeye adamış olan adam” anlamına gelir, tıpkı bizim Akifimiz gibi.

TUTMAK

Bu gezintiyi özetlemeyi deneyecek olursam, oruçla ilgili olarak savm, imsak, itikaf sözcüklerinin üçünün de ''tutmak'' kavramıyla bağıntılı olduğunu, bu ibadetin kendi bağlamında hareket değil, hareketsizlik (huzur ve sükûn) anlamına geldiğini söyleyebilirim.

Oruç tutmakla beden bazı eylemlerinden alıkonulmuş, tutulmuş, bedeninin bazı hareketleri bir süreliğine durdurulmuş olur.

Niçin?

Evet, niçin kişi kendini tutar?

Niçin bedeninin bazı hareketlerini engeller?

Niçin yemekten, içmekten, cinsî ilişkiden, hatta konuşmaktan dahî kesilmek ister?

Çok basit, zihnin ve gönlün harekete geçmesi için!

Bedene, ruhun gönlünce hareket edebilmesi için izin verilir. Evet, asıl gönül harekete geçebilsin diye bir süreliğine bedenin hareketi tatil edilir.

Ruhun, zihnin ve gönlün hareketi başlamadıktan sonra tek başına bedenin hareketinin durdurulması neye yarar?

Ruhen hareketsiz olanlar, beden itibariyle de hareketsiz kalırlarsa ne olur?

Hemen söyleyeyim:

Günümüzde iftarlardan sonra ne oluyorsa, aynen o olur ve gün boyunca hareketten alıkonulmuş olan beden, âdeta iplerinden boşanmış bir azgın gibi gündüzün acısını geceleyin çıkarmaya başlar.

***

Sana, orucu asıl açarken tutmanı tavsiye etmemin sebebi, bu ey talib!

Mideni iftardan sonrası için de biraz boş bırak! Dilini tut, gözlerini kapa!

Kapat ekranlarını. İndir perdelerini. Tüm dünyaya karşı. Bütün gürültüye karşı. Sadece hasımlarına değil, hısımlarına da karşı.

İçine çekil. Mağarana. Gönlüne. Tek başına ve yalınız.

Bir garib gibi.

Efendimiz gibi.

Yerde uzanmışken, Cibril''i bekle!

Bekle de, sana Kur''an''ı, bir de o okusun!

***

NOT: Boşa konuştuğumu ne zaman farkediyorum? Eskiden yazdıklarıma yeniden göz attığımda. Bu yazı, 3 Kasım 2004''de yayımlanmış eski bir yazı. Biraz kısaltılmış ve tadil edilmiş, eski bir yazı. Boşuna değil belki, ve fakat boşa yazılmış bir yazı. Garip bir yazı.

16 yıl önce
Garip bir yazı
2024 yılında sigortalıların statüsüne göre ödenen ölüm yardımı tutarları belli oldu
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?