|
Hilmi Yavuz, Gazâlî"yi ne kadar anlayabilir?

Bizim ''sahih'' bir konumda olmamız lazım.

- Nedir ''sahih'' olmak?

- Örnek vereyim; hem Doğu hem Batı bize kendisini sunuyor. ''Sahih'' olmak; bir anlamda hem geleneksel olmak hem de modern olmak demektir. Şairlerimizden örnek vereyim; Edip Cansever çok büyük bir şairdir; ama ''sahih'' bir şair değil. Asaf Halet Çelebi için büyük bir şair değildir diyebilirsiniz; ama ''sahih'' bir şairdir. Çünkü hem Doğu''yu, hem Batı''yı temellük etmiştir. Edip ise çok Batılı bir adamdır, bizim geleneksel şiirimizden onda hiçbir şey bulamazsınız. Ahmet Muhip Diranas da çok sevdiğim bir şair, ama o da ''sahih'' bir şair değil. Yirminci yüzyılda Türkiye''de beş tane ''sahih'' şair vardır.

- Kim onlar?

-Yahya Kemal, hem Doğuludur hem Batılı. Ahmet Haşim, bir ayağı Şeyh Galip''teyse öbür ayağı sembolistlerdedir. Asaf Halit Çelebi, bir ayağı sürrealistlerdeyse, öbür ayağı Mevlana''dadır. Behçet Necatigil...

- Beşincisi?

- O da benim, Hilmi Yavuz. Ben büyüklük iddiasında değilim; ama ben ''sahih'' şairim. Benim şiirimde hem Doğu var hem Batı var. (Pazar Sohbeti, "Zaman", 8 Mart 1999 Pazartesi)

"Sahihlik" had bilmekle başlar!

"Zaman" gazetesinde iki gün boyunca yayımlanan bir röportajdan alıntıladığım bu bölümde dikkatimi çeken en önemli husûs, konuşmacının bir yandan büyüklük iddiasında bulunmadığını (!) söylerken, diğer yandan da sahihlik iddiasına kalkışması...

Şiiri itibariyle mi? Elbette hayır! İşimi gücümü bırakıp hangi şâirin sahih, hangi şâirin gayr-ı sahih olduğunu tesbite koyulacak ya da sahih şâir-sahih olmayan şâir gibi sûn''î ayrımlara -reddetmek sûretiyle de olsa- değer verecek değilim. Ancak sayın Hilmi Yavuz''un bu kadarla kalmaması ve bu sohbet sırasında söylediklerini temellendirmek maksadıyla sonradan yazdığı iki yazıda İslâm Felsefe ve Kelâmı''nın iki ustasına ilişkin hem mesnedsiz, hem de fevkalâde cüretkâr iddialarda bulunması, ne yazık ki -birçok parlak iddiası gibi- haddini oldukça aşmış ve en nihayet karşılıksız kalmaması lâzım gelen bir mahiyete bürünmüş olduğundan, sayın yazarın iddialarının sıhhatini ele almayı ve birkaç gazete yazısıyla da olsa okuru bu tür aldatıcı iddialara karşı uyarmayı kaçınılmaması lâzım gelen bir vazife addettim.

Bu külfetin altına girmemin nedeni, iddia sahibini ciddiye almam ve başkalarınca da ciddiye alınması lâzım geldiğini düşünüyor olmam mı? Elbette hayır! Sayın Hilmi Yavuz''un, İslâm Felsefe ve Kelâmı''na ilişkin mesâil-i ilmiyyede ciddiye alınabilecek bir ehliyet ve birikimin sahibi olmadığı erbâbınca bilinir. Ancak İbn Sina gibi İslâm düşünce geleneğinin büyük bir ustasını ateist olmakla suçlamaktan çekinmeyecek kadar "cüretkâr", İmam Gazâlî gibi büyük bir eleştiri ustasını ise kendi cehaletinin sözcüsü haline getirecek kadar "sorumsuz" davranan bu zâtın iddialarının mesnedsizliğini takdir edememesi muhtemel gazete okuru sayısının hiç de az olmadığı reddedilemez bir vâkıa... Nitekim ben de esas itibariyle bu durumu gözönüne alarak sayın yazarın kendinden menkûl sahihlik iddiasına dâir kanaatlerimi okurlarla paylaşmaya karar verdim.

İbn Sina bir ateist miydi?

Sayın Yavuz''un hem mesnedsiz ve hem de fevkalâde cüretkâr iddialarını içeren iki yazısından ilki, "İbn Sina''nın Açmazları" (Zaman, 14 Mart 1999); ikincisi ise, "Gazalî, felsefenin yolunu kapadı mı?" (Zaman, 21 Mart 1999) başlığını taşıyor. Bu iki yazı birbirinin devamı olduğundan, öne sürülen iddiaları tafsilâtıyla görebilmek için, hiç kuşku yok ki okurun, bu iki yazıyı birlikte mütalaa etmesi icab etmektedir. Ben ise -tafsilâtını daha sonra ele almak kaydıyla- bu iki yazının temel iddiasını dile getiren bir pasajı aktarmakla eleştirilerime başlamayı uygun buldum:

"(...) Gazalî, bana göre elbet, felsefe ve bilim düşüncesine değil, felsefenin içinden bir ''muattıla'' (''ateizm'') söylemi üretilmesine karşı çıkmıştır. Onun meselesi, ateizm iledir; -felsefe ile değil! Ama elbette, felsefe ile ateizmin eş anlamlı olduğunu, dolayısıyla da, Gazalî''nin ateizmin yolunu kapatmak isterken felsefenin yolunu da kapadığını öne sürenler çıkabilir. Bu, onların bileceği iştir; -beni ilgilendirmiyor! Beni ilgilendiren, başta İbn Sina olmak üzere Felâsife''nin ''Hakikat''e ilişkin argümanlarının, örtük bir ateizme yol açıyor olduğunun Gazalî tarafından keşfedilmiş olmasıdır. Geçen haftaki yazımda da belirtmiştim: İbn Sina''nın Allah''ın Hakikati''ni eşyânın hakikati''nden ayırmak için koyduğu kıstas, onu kaçınılmaz olarak Panteizm''e, dolayısıyla da ateizme götürmektedir." (Vurgular bana ait!)

İbn Sina ve Gazalî''nin metinlerine ünsiyet peydâ etmeye çalışan bir mübtedinin bile bildiği meselelerden habersiz olduğu halde, sayın Hilmi Yavuz''un derme çatma bilgilerle ve daha da önemlisi her iki düşünürün tezlerine dâir ciddi hiçbir malumâta sahip olmaksızın bu denli cüretkâr iddialarda bulunabilmesini nasıl izah edeceğiz?

İbn Sina''yı önce panteist, sonra da ateist ilan eden ve bununla yetinmeyip İmam Gazâli''yi de İbn Sina ateizminin kâşifi kılan birine, "Bu iki düşünürün hangi eserinde bu ithamları akla getirebilecek bir tek satır buldunuz?!?" diye sormak gerekmez mi? Henüz muattıla kelimesinin dahî anlamını kavrayamamış bir kimse, nasıl olur da böylesine boyundan büyük laflar edebilir ve hiç çekinmeden İslâm Felsefesi''nin bir büyük ustasına çirkin ithamlarda bulunabilir? Ferid Kam''dan -ne demeye çalıştığını anlamaksızın- Spinoza''ya ilişkin birkaç cümle nakledip bazı tartışmalı yorumlardan hareketle İbn Sina''nın ateist olduğunu söyleyebilen bir yazarın, "sahih olmak lâzım!" gibi parlak laflar etmek yerine sıhhat şartlarını yerine getirmesi ve anlayamadığı konularda ileri-geri konuşacağına bu tür ciddi meseleleri öğrenmeye vakit ayırması lâzım gelmez mi?

Hikmet''in başı Allah korkusudur!

Ülkemizde birçok şey gibi ilmin de, hikmetin de sahiplerinin kalmadığını, varsa bile pek ortaya çıkmaya gönüllerinin olmadığını bilmez değilim. Siyasî meseleler müstesna; dileyenin, dilediğini, dilediği gibi söylebildiği bir herc ü merc içerisinde yuvarlanıp gittiğimiz de reddedilemez bir hakikat! Lâkin susmanın, hâdiselere seyirci kalmanın suça ortak olmak anlamına geldiğini unutmamak gerek!

İslâm düşüncesi, ehliyetsiz yazarların takım tutar gibi bir âlime sırtını yaslayıp diğer bir âlimi harcayabilecekleri bir zeminin adı değildir, olmamalıdır. Velev ki bizzât o âlimin fikirleri karşısında yer alıyor olsak bile!

25 yıl önce
Hilmi Yavuz, Gazâlî"yi ne kadar anlayabilir?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak