|
İhtilâfta niçin rahmet vardır?

“Mükemmellik bile kuru tekrarın ağır yükünü taşıyamaz!” İngiliz filozof Alfred North Whitehead''in bu yargısı, şöyle devam eder:

— “Bir ilk kıvılcımın yaratacağı yoğunluğa sahip bir medeniyeti üretebilmek, bilimden daha fazla şeylere ihtiyaç duyar. O hâlde yeni bir mükemmellik arayışı demek olan macera duygusu kaçınılmazdır.”

Sırf bu paragrafı dikkate alarak dahî, postmodernizm''in, Whitehead''in işaret ettiği macera duygusunun tecessüm etmiş hâli olduğunu söyleyebiliriz.

Modernizm tamamlanmış bir tecrübe. Hem de bizim henüz kenarından bile geçmediğimiz ölçüde... Çünkü kendini yinelemekte ve olup biteni yeniden yorumlamayı bir türlü becerememekte.

Postmodernist denemeler, yine de “kaçınılmaz son”un yerini alan fasid dairenin zorlanmasından öte bir anlam taşımıyorlar.

Batı düşüncesi kendisini yenilemeye çalışıyor. Bu nedenle sistem dışı alternatifleri de görmek istiyor. Sırf, gerektiğinde dairenin dışına çıkabilmek için. Üstelik bunun için bilimden daha fazlasına ihtiyaçları olduğunu da biliyorlar.

Acaba bilimden daha fazlasının sınırı nerede başlıyor?

Batı düşüncesinin patinaj yapmasını nedeni, bu sorunun cevabının bilimadamlarından bekleniyor olması.

Bilim, kendi sınırının nerede bittiğini bilemez. Bilmiyor. Bilemiyor. “Yürüyelim bakalım, belki biraz sonra görürüz” diyor.

Günümüz dünyası, son iki asırdır işbu “biraz sonra”nın içinde yaşıyor.

* * *

İşin garibi, yönetici sınıflar sözkonusu macera duygusunu bile o denli ehlileştiriyorlar ki tıpkı avangardın ABD''de korumaya alınarak normalleşmesi gibi kenarda köşede kalmış alternatiflerin bile sahiciliği kalmıyor.

Peter Bürger bu çıkmaza şöyle işaret eder:

— “Günümüzde bir sanatçı bir soba borusunu imzalayıp sergilese, sanat piyasasını eleştirmiş değil, ona uymuş olur.

(…)

Bunun nedeni sanatın olumsuzlanmasına yönelik avangardist amacı yerine getirmemesidir. Bugün, tarihsel avangardın sanat kurumu karşısındaki isyanı sanat diye kabul edildiğinden, neo-avangard''ın isyankar edimi sahih olmaktan çıkar.”

Yani hep aynı taktik. Muhalif olanı, aykırı olanı, sistem dışı olanı meşrûlaştır, sistemin doğal bir parçası hâline getir, sonra da bildiğin gibi yoluna devam et!

Bir sistem içindeki uyumsuzluk, karşıtlık, çelişki, gerçekte sistemin kendisini tazelemesi için fırsatlar yaratır. Yeter ki bu uyumsuzluğun değerini verebilecek macera duygusuna sahip zekâlar işbaşında olsun!

Postmodernizmin kısa sürede umut olmaktan çıkması biraz da bu yüzden. Çünkü o güçlü eleştiri dalgası çok geçmeden sistem içi kıpırtılar hâline dönüştü. Sistemi yıkmak, değiştirmek, dönüştürmek yerine, sistemi onarmayı vazife edindi. Sonunda postmodernin ''post''u bizatihi ''modern'' tarafından devşirildi.

* * *

Yorum, bir umudu ortaya çıkarmalı. Daha özgür bir dünya umudunu. Bu yüzden öncelleriyle kıyasıya kapışmaktan kaçınmamalı. Öncelleriyle ve karşıtlarıyla. Çatışmalı. Karşıtlarıyla uzlaşmak zorunda olmadığını bile bile çatışmalı.

Düşüncenin ve sanatın varlık sebebi işte bu uyumsuzluktur. Bu uyumsuzluktan neşet eden çatışmadır. Düşünce ve sanatın, yani tüm yaşamın...

* * *

İhtilafta rahmet vardır!

İslâm düşünce tarihinin en sıklıkla tekrarlanan cümlesidir bu!

Muhtelif düşünce ekollerinin varlığı, tâ bidayetinden itibaren ihtilâfı rahmet bilen bu bilinçle meşrulaştırılmıştır.

Farklılıkları rahmet vesilesi bilen İslâm düşüncesinin ustaları, karşıtlığın ve çatışmanın ürettiği diyalektik enerjiyle dünyalarını geliştirmişler, zenginleştirmişler ve hepsinden önemlisi her defasında yenilenmeyi başarmışlardır. Siyaset de tabiatıyla kendilerini çatışarak geliştiren bu akımların enerjisinden pekâlâ istifade etmiştir. Eskiler, ihtilâfta ''fesad'' aramaya başladıkları an, çürümeye başlamışlardır.

Bir kez daha düşünmeli o hâlde, çatışma tazelenmeye, uzlaşma çürümeye yol açar, açabilir.

* * *

Türkiye, umutlarını kaybetmiş gerçekçi zekâların arenası. Hayal yetileri çürümüş âdeta. Çelişkiden kaçınmak bir halt zannediliyor. Tutarlılık da güyâ bir marifet.

Dikkatle bakarsanız doğanın ve/veya hayatın hiç de tutarlı olmadığını göreceksiniz.

Uyuşukluğun insanın zekâsını tutmasına (zekânın sürgit tutarlı olmasına) izin vermemeli. Umudun huysuzlukta, tutarsızlıkta, çelişki ve çatışmada olduğu unutulmamalı.

Gençliği ve gençleri bu yüzden severim, safi tutarsızdırlar, çelişki yumağıdırlar, hem kendileriyle hem de çevreleriyle sürekli çatışma içindedirler. Uzlaşmayı da bilmezler. Hata üstüne hata yaparlar. Akılsızdırlar ve hiç akıllanmayacaklarmış gibi görünürler. Beş para etmez ayrıntılar yüzünden ortalığı birbirine katarlar. Pire için yorgan yakarlar. Lâkin bütün bu özellikleriyle birlikte sahicidirler. Çünkü doğaldırlar. Tazelenmeyi bilirler.

Yeni bir mükemmellik arayışı demek olan macera duygusu, kaçınılmazlığını gençlere borçludur.

O hâlde ey talib, eksiklerini ve kusurlarını her farkedişinde hâline şükret, zira bir kez daha tamamlanacaksın demektir. Bir kez daha, bin kez daha.

Olgunlaşacaksın ve çürüyeceksin! Daima.

Yasa böyle.

Not: 20 Şubat Cuma günü, Altunizade Kültür Merkezi''nde. Saat 19.00''da.

15 yıl önce
İhtilâfta niçin rahmet vardır?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset