|
İstanbul"un bir rengi bile yok!

— "Uzun bir süre, pencereden dışarı baktığımda yarısı yeşile, yarısı da çiğ kırmızıya boyanmış bir meyhaneyi görmek zorunda kalıyordum; bu renkler gözlerim için dayanılmaz bir ıstırap kaynağıydı."

Baudelaire ne de haklı, çektiğimiz ıstırapların çoğunun kökeninde bir şeyleri "görmek zorunda kalmak" var. Bir tür zoraki tanıklık.

Görmeme hakkınız yok. Çaresizsiniz. Mecburen göreceksiniz.

* * *

Bu kibir, bu hassasiyet niye? Görsek n''olur! Baksak ve tahammül etsek!

Başlıca sorun, çirkine alışmak, baka baka, göre göre çirkini kanıksamak, hadi eski tabirle söyleyeyim: çirkine itiyad kesbetmek...

Karşılaştığımızda güzeli tanıyamamak, ve(ya) güzeli tanıyamayacak denli çirkinleşmiş bir bakışın sahibi olmak!

Açıkça söylüyorum, meselenin özü estetik değil, etik bir mahiyet arzetmekte.

* * *

Hükmünü verirken, Fransız şairin kalemi hiç titremez:

— "Renkte üslûp ve duygu, tercihten kaynaklanır, tercih ise mizactan...."

(Le style et le sentiment dans la couleur viennent du choix, et le choix vient du tempérament.)

"Renk seçimi" diye bir şey var yani!

Rengin üslûbu, duygusu, hatta mûsikisi sanatçının seçimi sonucudur.

Bir seçimin... bir iradenin... bir zevk seviyesinin...

Baudelaire şöyle devam eder:

— Neşeli ve delişmen, delişmen ve hüzünlü, zengin ve neşeli, zengin ve hüzünlü, sıradan ve özgün tonlar vardır. Meselâ Verones''in renkleri sakin ve neşeli (calme et gaie), Delacroix''nınkiler çoğunlukla dertli (plaintive), M. Catlin''inkiler çoğunlukla ürperticidir (terrible).

* * *

Peki hergün Boğaz Köprüsü''nü baştan aşağıya yıkayan renklerin özelliği nedir? Ya da anlamı?

Ortada, kastedilen, ifade edilmeye çalışılan herhangi bir niyet ve anlam var mıdır? Boğaz Köprüsü''ndeki renklerin ve bilhassa ardısıra gelişlerinin temsil ettiği hususî bir mânâ?

"Niçin yeşil, niçin mavi, niçin kırmızı?" demiyorum, bilâkis "Hangi yeşil, hangi mavi, hangi kırmızı?" diye soruyorum. "Renkler niçin böylesi bir dizilişle, böylesi bir sırayla?" diye merak edip duruyorum.

Bu renkleri, bu tonları kimler seçiyor, kimler hangi mantıkla bu renkleri bu sırayla akıtıyor?

Güzelim Boğaziçi''ni bir sirk meydanına çeviren irade kimin iradesi?

Renklerin bilindik sembolizmi (beyaz: masumiyet ve asalet, mavi: zerafet ve hassasiyet, kırmızı: coşku ve cesaret) kastederek söylüyorum:

Boğaz Köprüsü''nün üzerine boca edilen renklerin anlamı bir yana, bari temsil ettiği bir değerler manzumesi (sembolizm) var mı? Olmalı değil mi? İstanbul''un bir rengi veya renkler dizgesi olduğuna inanılıyor mu? Öne çıkarılması gereken renkleri? Meselâ erguvan? Meselâ mavi?

İstanbul''un öne çıkarılması gereken yönleri varsa, o yönlerin renkleri de vardır, tınısı da.

İstanbul''un kendine özgü kokusu, kendine özgü rengi, kendine özgü tınısı...

Ne cesametli bir düş! İç yakıcı bir düş!

Oysa Yunan ve Roma ''mavi''yi tanımazdı, tâ XII. yüzyıllara kadar...

Mavi, doğunun rengidir bu yüzden. Yeşil gibi. Siyahı bol kırmızı gibi.

Yineliyorum: "Hangi mavi, hangi yeşil, hangi kırmızı?" sorusu ciddi bir sorudur; İstanbul''da hâlâ muhatabını bulamamış bir sorudur.

* * *

— "Psikolojik estetik alanında İslâm mimarisinin başarıları ve sınırsız çeşitlilik ve zenginliği, henüz bütün tarihi nazar-ı itibara alınarak incelenmiş değildir."

Rahmetli Turgut Cansever, çoğunluğun duymadığı, duyanların da doğrusu pek anlamadığı bir sesti. Açıklayamadı, ama işaret etti. Bakmanız gereken bir hazine dolabınız var, açın sandığınızı diye bağıra bağıra kısılan bir sest.

Şu hüküm de ona ait:

— "İslâm mimarisi, İslâmî tutum, duygu ve ifadelerin bir yansımasıdır. İnsanın tıpkı hayvanlarda olduğu gibi psişik bir hayatı vardır. Bu hayat sevgi, korku, sempati gibi duygulardan mürekkeptir."

Taşların bile madde ve biçim olarak duyguları varken, renklerin kendilerine özgü duyguları olmaz mı?

Olur. Hem de nasıl olur!

* * *

Neymiş, İstanbul, bir Kültür Başkenti imiş. Olacakmış. (Boğaz Köprüsü''nün ışıklarından belli!)

Rengi bile olmayan bir şehrin kültürü mü olurmuş?

Lütfen dikkat, İstanbul''u ve İstanbul''un kültürel zenginliğini karakterize eden bir renk veya renkler dizgesinin olmadığına değil, yaratılmadığına işaret ediyorum. Çünkü ben de renkte üslûp ve duygunun tercihlerden kaynaklanacağına inanıyorum.

İstanbul''un ve İstanbulluların henüz bir tercihi de yok!

Not: 2010 fırsatı, göreceğiz bakalım, Ankaralı bürokratların ve İstanbullu işadamlarının marifetiyle tam bir fiyaskoya dönüşecek mi, dönüşmeyecek mi?

15 yıl önce
İstanbul"un bir rengi bile yok!
Türk devlet aklı ve Ankara’da yeni arayışlar
Kara dinlilerle milletin savaşı
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…