|
Kemâli zevâlde bulmak

Bir gün yaşlı bir kadın, ünlü sûfî Ebu Said Ebu''l-Hayr''ın yanına gelip kendisine yapılan bir haksızlığı dile getirmek istediğini söylemiş.

Ebu''l-Hayr da "Buyur anacığım, anlat!" deyince, yaşlı kadın derdini anlatmış:

— Görüyorum ki insanlar "Yâ Rabbî, bir an bile bizi bize bırakma!" diye dua ediyorlar. Bense otuz senedir, "Yâ Rabbî, bir an olsun beni bana bırak da bileyim ben kimim, neyim?" diye dua ediyorum ammâ duam bir türlü kabul olmuyor!

İnsanlar yolu bilmedikleri için yolu kendilerine göstermesi için önlerine birilerinin düşmesini isterler. Yolu bilmezler, kendi kendilerine yolu bulamazlar. Rehber gerekir böylelerine. Kendilerini irşad edecek bir mürşid olmaksızın yolda kaybolacaklarını bilirler çünkü. Onları nefisleriyle başbaşa kalmaktan alıkoyacak bir ustanın yardımına ihtiyaç duyarlar ve bu nedenle nefisleriyle bir an bile yalnız kalmayı istemezler.

Nefsin kötülüklerinden uzak dururlar ve fakat nefsin ne olduğunu bilmezler. Tıpkı çocuklar gibi. Böyleleri için yasak, korunak anlamına gelir. Reşîd ol(a)madıkları, bir türlü rüşde eremedikleri/eremeyecekleri için yolu bir mürşid eşliğinde katederler; etmek zorundadırlar.

Yol göstericinin varlığı onlar için bir rahmettir. Lütûftur. Sözün güzelini dinlerlerse kurtulurlar. Yani yap denileni yaparlarsa ve yapma denileni yapmazlarsa...

* * *

Dervişin biri, bir hocayı sohbet meclisinde vaaz u nasihat ederken dinlemiş uzunca bir süre.

Sonra da ayağa kalkıp o hocaya şöyle demiş:

— Maaşallah hocam, sen yolu çok iyi biliyorsun, lâkin o yol vasıtasıyla kendisine varılan Hak''tan/Hakikat''ten haberin bile yok!"

Hakikate işaret eden parmağın kendisine takılıp o parmağın işaret ettiği yere bakmayı akıl edemeyen nice yolcu vardır. Nice rehber, nice hoca, nice mürşid. Hakikate işaret eden parmaklara bakmakla geçmiş nice ömrün sahibi.

Bu yolun yol keseni çoktur. Erbabı bilir.

Bir kapıda uzun süre durmak gerekmez, aramaya devam etmeli. Araya araya bulmalı. Hiç değilse denemeli. Yolunda ölmeli. Hakikat yolunda. Kendi hakikatinin yolunda.

Yol kesenler kadar yolu kesilenler de sorumlu. Hiç şaşırmayınız, bir o kadar yol da!

Bozuk yollar da çoktur, dikkat etmeli.

* * *

Bayezid-i Bistamî hocanın birine demiş ki:

— Hak tektir, Hakk''ı tek kılmak gerek! Ey hocaefendi, sense kalkmış O''nu hokkada mürekkepte, kağıtta kalemde arıyorsun!

Yalın olana yakınlaşmak çok güçtür. Ferde ve ferdî''ye.

Bireyselleşmek deniyor şimdi. Eskiden teferrüd etmek derlerdi.

Teferrüd etmedikçe ferdi kavrayamayız. Yalın olmayan yalını anlayamaz. Yalın olmayan, yani katkılardan arınmayan, aynasının üzerindeki kiri, pisi temizlemeyen. Bir süre bile olsa yalnızlığın karanlığında, loşluğunda, soğukluğunda yaşamayan.

Hz. Pir''e "Aşık kimdir?" diye sormuşlar, "Ben ol da gör!" demiş.

Ey talib, kendin olmak yetmez, kendisi de olabilmesin! Yani maşukun değil, bizatihi aşkın.

Alim veya malum olman yetmez, bizatihi ilim olmalısın!

* * *

Bir misalle maksadıma açıklık kazandırmayı deneyeyim:

— Mevlâna''yı mı anlamak kolaydır, Şems''i anlamak mı?

Şems''in irfanı Celâleddin''i irşad edecek seviyedeydi; Celâleddin''in irfanı ise halkı.

Bu yüzden ilki vahdeti, ikincisi kesreti temsil eder. Şems ferdiyyetiyle Celâleddin''in elindeki kağıtları suya attırmıştı.

Şems bir kalbi irşad etti ve asırlardır milyonlar o kalbe meftun. İlki bir kalp için yola düştü, bir kalp için marifet sahibi oldu; diğeriyse binlerce kalp için.

"Hangisi makbuldür acep?" deme ey talib!

İlki, ikincisinin varlık sebebi. Lakin unutma ki ilki vasıta, ikincisi gaye.

Mertebeleri bir, ayrı olan makamları. Hâlleri yani.

Biri ateş, diğeri kandil.

Kandili ellerinde tutanları pek ciddiye almamalı o hâlde, muktedir olabilirse eğer, talib, asıl o ateşte yanmaya bakmalı. En kısa zamanda aracılardan ve ortaklardan kurtulmalı!

* * *

Kişinin kendisiyle yüzleşmesi zordur. Kendisiyle, yani zaaf ve kusurlarıyla... Hele hele onları bastırmak için onca güç ve çaba harcadıktan sonra.

Ey talib, lütfen bir kez olsun aynaya bak, aynana! Bir dostun yüzüne yani. Dostunun.

Dikkat ve özenle. Korkuyla değil, sevgiyle. Bir süre sonra da olsa, neş''eyle.

VE noksanların ve kusurların için Hakk''a şükret ey talib!

İnsan olduğun için.

Bir anda seyret âlemi. Bir an içinde.

Hocalar ne derse desin hep şükret ey talib!

Noksanlarınla ancak insan olabildiğin için.

Günahlarınla.

Not: 3 Şubat 2008''de saat: 18.30''da Taksim Atatürk Kitaplığı''nda. Aynalar arasında.

15 yıl önce
Kemâli zevâlde bulmak
Kürtleri dinlerken…
Hücum tamam savunma belki
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar