|
Panteon"da günah çıkarılmaz!

— “Beni inandıramayacağınız bir şey varsa o da başkalarının benden daha iyi olduğudur.”

Anılarını bu duyguyla yazar Elia Kazan.

“Suçluluk duymaya değmez, çünkü herkes en az benim kadar kötü!” demenin bir başka yoludur bu.

Çocukça bir kandırmaca.

Kimse karnını uzun uzun içine çekemez, eninde sonunda nefesini bırakmak zorunda kalır. Oysa insan anılarını yazarken buna güç yetirebileceğini sanır. Nefesini bıraktığının anlaşılmayacağına inanır. Kendini bile bile kandırır, başkalarını da kandıracağını zanneder.

Elia Kazan''ın anılarında zaman zaman kendini gösteren sahtelik, sadece yaşlılığından değil, göçmenliğinden de kaynaklanıyordu. Aidiyet duygularının yerine oturmamışlığından... ayağını bir türlü yere tam olarak basamayışından... kısaca güven eksikliğinden...

Gerçek, yaşlıların ve göçmenlerin hep fantezilerini güçlendirmek istediklerinde yardıma çağırdıkları yamağın adı.

Kendinden menkul bir değeri yoktur gerçeğin. Hele hele yaşlılıkta. Gerçekle yalanın, ışıkla gölgenin arasında pek bir farkın kalmadığı yıllarda.

Büyük sanatçı, büyük yalancıdır.

İyi ki öyledir.

* * *

Yaşlı insanlar günâh çıkarmaktan hoşlanmazlar. Kolay kolay pişmanlık da duymazlar.

Bencilliğin doruklarında gezerler, ve zorunlu kalmadıkları takdirde asla kendileriyle yüzleşmezler. Kendilerini kendilerine kötü hissettirecek bir hesaplaşmadan mümkün olduğunca kaçınırlar.

Yaşamları boyunca zaten ödemeleri gereken bedel neyse onu ödediklerine inanırlar. Artık verecek bir şeyleri kalmamıştır.

Değişmek, değiştirmek için verir insan. Gelecek için...

Yaşlılarınsa geleceği yoktur. Eldekini muhafaza etmek isterler sadece. Mevcudu korumak ve kollamak. Kendilerini. Sadece kendilerini.

Yaşamı, çocuklarını sever gibi değil, torunlarını sever gibi severler. Fayda için değil, sadece haz için. Vermek için değil, almak için...

Yaşlılar için hüzün katlanılmazdır. Hüzne tahammül için gerekli olan yağ ve proteinden yoksundurlar çünkü.

Bencillik de bundan ötürü kaçınılmazdır.

* * *

Suçluluk duyup duymamak insanın elinde midir?

Bir yandan elinde değilmiş gibi görünür, bir yandan da insanın —istemesi hâlinde— bu azabı bastırmayı başardığı/başaracağı pekâlâ bilinir.

Vicdaniyat, gerçekte bir müşahedenin, bir içgörünün ürünü. Bu içgörüyle başlar süreç, ve kısa zamanda bir muhasebeye, bir murakabeye dönüşür. Yüzleşme ve hesaplaşmaya...

İnsan kendi içine katlanmaya başlar. Bir daha... bir daha...

Pişmanlık ve nedamet duyguları da işbu hesaplaşmadan neşet eder. (Bu yüzden suçluluk duygusunun kendisidir asıl azab, eseri değil.)

Yaşlılık, suçluluk duygusundan kurtuluşun en etkin gerekçesidir.

Günâh geçmişte kalmıştır. O hâlde ceza da, mükâfat da geçmişte kalmalıdır.

Unutkanlık, biyolojik bir zaaf değil, psikolojik bir güçtür.

Yaşlılar unutur.

Hem de bile isteye.

* * *

— “Eskiden çocuklar suçlu bir vicdana sahip olarak yetiştirilirdi. Ben de öyle yetiştirildim. Ne var ki birgün bu yükü daha fazla taşıyamayacağıma karar verdim ve suçluluk duymaktan vazgeçtim.”

Bu açıklama İsveçli yönetmen Ingmar Bergman''a ait.

Nadiren konuşurdu Bergman. İşte o nadir anlardan birinde. Yaşlılığında kendisiyle yapılmış bir söyleşide.

Bir gün oğluna şöyle der:

— “Sana iyi babalık yapamadım.”

Oğlu ise –biraz da hayretle- şu cevabı verir:

— “İyi babalık mı? Ne iyisi, sen bana hiç babalık yapmadınki!”

Siz olsaydınız çocuğunuzun bu tepkisine nasıl karşılık verirdiniz bilemiyorum ama Bergman omuz silker ve şöyle der:

— “Haklıydı. Babalık alanında hiçbir görevimi yerine getirmedim.”

Suç kabul edildiğine göre, bunun ardından suçluluk duygusunun geleceğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Suçluluk duymaktan vazgeçtiğini bizzat ilan etmiş olan Bergman hiçbir suçluluk belirtisi göstermez, ve hemen ardından şöyle der:

— “İnsan olarak aldığım bu yenilgiyi dünya çapında eserler vererek telafi etmeye çalıştım.”

Aslında yine doğruyu dile getirmiyor. Sadece muhatablarına duymak istediklerini söylüyor. Bir suçun varlığını kabul eder gibi yapıyor. Fakat gerçekte suçun kendisine inanmıyor.

* * *

Unutma ey talib, Panteon''da kimse günah çıkarmaz!

Günah bir tek insana özgüdür.

Ete kemiğe bürünen akla...

14 yıl önce
Panteon"da günah çıkarılmaz!
Dünya değişti Saddam değişmedi!.
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü