|
Sesim kısılıyor, hüznüme sahip çık ey talib!

Yokluktan mı geliyoruz? Elbette. Elbette yok olduğumuz, hiç olduğumuz bir zamanı vardı(r) herbirimizin. Bütün kainatın.

Olduğumuz ve olacağımız bir zamanın sahipleriyiz; var veya yok olduğumuz/olacağımız bir zamanın...

Ne büyük bir muammadır varoluş toprağımızın ''ademiyet''le yoğrulması. Ademiyetle, yani hiçlik ve yokluk''la...

"Hiçten hiç çıkar" derler. Derler sadece. Böyle derler. Hep derler.

Hiçten çıkan biziz oysa. Ademiyetten gelen. Geçmişinde yokluğu barındıran. Tek tek. Hiçiz. Hiçten çıkan ''hiç''ler.

Hiçtik. Yine hiç olacağız. Bunda kuşku yok.

Varlık, bize, burada, bu arada, bir ''an'' için, göz kırptı diye mi varlık iddia edeceğiz?

Arsızca.

Sırf bu yüzden mi "bir hiç iken varolduk" diyeceğiz?

Varlığın kokusunu duyduk bir kere. Doğru. Sadece bir kere ve bir an. Bir kereliğine ve bir anlığına...

Dilemmanın doğuşu bir kerelik ve bir anlık değil mi zâten: varız ve yokuz; hem varız, hem yokuz.

Sözümü laftır deyu yabana atma ey talib! Mücerred edebiyat değil bu, bilakis edeb. Hem te''dib, hem teeddüb!

Sen varlığın kokusuyla ser-hoş olanların sözüne kulak ver: ne var, ne yokuz.

* * *

Ayrılık adam eder insanı.

Ademiyetten âdemiyete ermenin sırrı ayrılıktadır. Adam (âdem) oluş hem ayrılık yüzündendir, hem de onun sâyesindedir.

Konya''nın Celâleddini de şikâyet etmez mi ayrılıktan?

Eder elbette. Hem de ağlaya ağlaya... Ney gibi: ez cüdayiha şikayet mikoned...

* * *

Önce rahimden ayrılış.

Evvelâ ana rahminden ayrılır insan. İstemeye istemeye gözlerini dünyaya açar. Ağlayarak.

Cennetini kaybetmiştir; dizlerini karnına çekerek büzüldüğü cenneti... hatırlayabildiği yegâne cenneti...

Işığa alışır... ve gürültüye...

Sonra memeden ayrılış...

Sonra da kucaktan...

Varoluşunu sürdürebilmesi için, rahimden ayrılması gerekenin yaşayacağı ayrılıklar hiç bitmez.

Neye alıştıysa ondan ayrılmak zorundadır insan!

Evden de ayrılacaktır; belki okul için, belki aş için... yani iş için... tabii ki bir de eş için...

Evden, yani anneden... rahminden, memesinden, kucağından... Hep gurbet. bütünüyle gurbet.

Bütün niçin''ler bir tek amaç içindir: adam olmak için!

Adam olmak için ayrılır insan. Hep gariptir, olmak zorundadır. Ayrılamazsa, ayrılmayı beceremezse hastalanır. Bütünlüğünü kuramaz. Yarım kalır.

Travma dedikleri budur işte. Ayrılışın şiddetiyle dağılıp savrulmaktır travma.

* * *

İnsan inançlarından da ayrılır; düşüncelerinden de, hayallerinden de...

Hatta geçmişinden... tarihinden... ait olduğu çevreden veya toplumdan...

Hepsinden de önemlisi: kendinden...

Bütün ayrılışlar, gerçekte, bir "kendinden ayrılış"tır.

Hep seni arar ben. Sen''i, yani anne''yi... yani şefkat ve rahmeti... Hep kadını...

Bir de onu. O''nu, yani baba''yı... yani kudret ve himayeyi... Hep erkeği...

Sen kadın''dır. O ise erkek. Aranan kadındır, beklenen erkek.

Peki ben? Yani arayan ve bekleyen? Kimim ben? Neyim?

* * *

Hüznüme sahip çık ey talib!

Her ayrılışta bir parçanı bırakırsın, bir parçanı ise koparır alırsın; en büyük parçanı... seni sen yapacak parçanı... hakikatini...

Ayrılamazsan, ayrılmayı bilmez, bilemezsen, hakikatsiz kalırsın. Yarım kalırsın.

* * *

İnsanlığın trajedisi, anneden (anne şefkatinden) mahrum erkek çocuklarının trajedisidir aslında.

Bir de babadan (babanın himayesinden) mahrum kız çocuklarının...

"Derd bu, peki devası ne?" diye soruyorsun.

Söyleyeyim: Mahrumiyetler kemalat tevlîd eder, yani insanı olgunlaştıran, kemâle erdiren yoksunluklarıdır. Yokluk ve yoksunluksa Varlığın cilvelerindendir.

İmdi, unutma ey talib, cilve ile tecelli kelimeleri aynı köktendir.

16 yıl önce
Sesim kısılıyor, hüznüme sahip çık ey talib!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset