|
Teolojik edebiyat ve kadının cinselliği

Peccatum originale. Yani: ilk günah! Fakat insanlık tarihinin değil, aksine, yorum tarihinin ilk büyük günahı!

İlk günâh, yorumların en günahkârı!

Hristiyanlık eliyle cinselliğin lânetlenişi. Orgazmın... ve dahî kadının... en temelde insanın...

Sapkın bir yorumla yaşam güçlerini ''evet''lemenin, olumlamanın bütünüyle yadsınışı. Hem de en temelde... başta... başlangıçta... insanın erkek ve kadın olarak ayrışmasının kökeninde...

— "Hristiyanlığı horgörmekte İslam bin kez haklıdır. Çünkü İslâm erkekleri varsayar..." (Wenn der Islam das Christenthum verachtet, so hat er tausend Mal recht dazu: der Islam hat Männer zu Voraussetzung...)

Nietzsche, bir solukta yazdığı tek metinde, Der Antichrist''te eleştiriyi son uçlarına kadar götürmekte bir an bile tereddüt etmez!

Akşam-Ülkesi''nin (Batı''nın) dünyayı kavrama biçimiyle hesaplaşmak istediğinde oklarını en temele gönderir: Hristiyanlığın doğa ve kadın tasavvuruna...

Kendisinin Kitab-ı Mukaddes eleştirisinden çıkan sonuca göre, Tanrı''nın ilk hatası, insanı can sıkıntısından kurtarmak amacıyla hayvanları yaratmasıdır; ikinci hatası ise kadını yaratması...

— "Kadın, Tanrı''nın ikinci hatasıdır. ''Kadın özünde yılan''dır, Heva''dır'' ("Das Weib ist seinem Wesen nach Schlange, Heva"), bunu her rahip bilir. ''Dünyadaki tüm felâketler kadından gelir'', her rahip bunu da bilir."

* * *

Akşam-Ülkesi''nin en sahici çığlıklarını atar Nietzsche...

Sevilip sevilmemesinden bize ne? Bu büyük deli, kendi ülkesinde hakkıyla anlaşılmaz bile! Hicranım bundan!

Bu çığlıkların ihmâl edilmesine hiçbir namuslu zekâ izin veremez. Vermemeli! Lars von Trier''in Antichrist''ini Nietzsche''nin modern Batı insanının önüne düşürdüğü ışıkta okumamın temel sebebi bu! Der Antichrist''in ışığında...

* * *

Hakikat sevdalısına küçük katkılar:

Kur''an''da ''yılan'' karşılığında kullanılan ''el-hayye'' kelimesi (Tâhâ:20), tıpkı ''havva'' gibi kökünü ''hayat''ta bulur, yani yaşam''da.

Yılan simgesinin tıb''da kullanılması da sebepsiz değildir. Doğa, Kadın ve Yılan... gerçekte ''yaşam''ın en aslî simgeleridir ve bu simgeler ne yazık ki modern bilinç tarafından hâlâ çözümlenmemiş olarak durmaktadır.

Şeytan''ın bu kavram grubu içine dahil edilmesi, sanıldığının aksine, Hristiyanlığı önceler. Doğa, dört unsurun toplamıdır; yani ''madde''nin ta kendisidir. Dolayısıyla ''kötü''dür. Doğa''nın kötü tarafı yoktur; kendisi bizzat kötünün kaynağıdır.

Aslında "uzun yaşam"ın sembolü olarak yorumlayabileceğimiz yılan''ın diğer özellikleri, meselâ soğukluğu, sinsiliği, şeytanlığı, vs. teolojik edebiyatın itibar ettiği yönüdür. Meselâ, öldürülmesi gereken ''nefs'' (anima) da esasen hayvanî''dir ve tıpkı ''havva'' gibi, ''hayye'' gibi ''hayvan'' da son tahlilde kökünü ''hayat''ta bulur.

Acaba, bu bilgi kırıntılarıyla, Von Trier''in "Doğa Şeytan''ın mâbedidir" iddiasına küçük bir ışıltı olsun düşebildi mi?

Bilmiyorum. Bildiğim, hakikatin, kendisini sevenleri sevdiği.

* * *

— "Tek başına bir kadın bir anormalliktir."

— Peki tek başına bir adam, bu normal midir?

— "Tek başına olmayan bir adama göre daha normaldir. İşte bu yüzden kadın, filmlerimde ya hiç yok, ya da erkeğin gücü üzerinden yaratılıyor."

Bir söyleşide dile gelen bu açıklamalar Tarkovksi''ye ait. Von Trier''in filmini kendisine ithaf ettiği yönetmene...

Demek oluyor ki: Antichrist''in Tarkovski''yle ilgisi, sadece filmde kullanılan dilin ve tekniğin ilintisi sebebiyle değil, aynı zamanda, gerilerde bir yerde, kadının doğasıyla ilgili yorumsamanın keyfiyeti sebebiyle de...

Not: Musa gibi görmekte acele edersen, göremezsin! Önce, kendinde kırmızı ölümü yaşamalı, sonra hakikatin peçesini açacağı ânı sabır ve sükûnetle beklemelisin!

* * *

Antichrist''in odağa taşıdığı üç kavram var: Keder (grief), elem (pain), yeis (despair)...

Bu üç duygu durumunun, dolayısıyla ceylanın, tilkinin ve karganın yorumlanması açısından filmin mihverine yeniden müracaat edelim:

— Doğa bana zarar veremez! Sen altı üstü dışardaki yeşil yolsun.

— Hayır! Ondan fazlasıyım.

— Anlamıyorum.

— Dışardayım, ama aynı zamanda içindeyim. Ben insanlığın doğasıyım.

— Hımm, o anlamda doğa! Şu, insanların kadınlara [cadılara] kötü şeyler yapmasına neden olan doğa!

— İşte ben tam olarak oyum!*

Akşam-Ülkesi''nin varettiği teolojik edebiyat, kadının kâfirliğini/nankörlüğünü ve hatta şeytanlığını, genelde doğanın, özelde kadının doğasının olumsuzlanmasından üretti. Yani yaşamın reddinden...

Gam ve keder, hüzün ve elem, ye''s ve korku kaçınılmazdı bu yüzden.

Duyguların böylesine reddolunması, akla itibarın abartılmasına yol açtı; duygusuz bir teknolojiye... başka deyişle, gerçekte bir duyu/duygu teknolojisine...

* * *

Üreme eylemi ile bu eylemden alınan haz arasındaki bağlantıyı açıklamak bakımından klasik tıbla modern tıb arasında çok köklü bir karşıtlık vardır. Kadın cinselliği bu karşıtlığın tam ortasındadır. Galen''le birlikte klasik tıb, kadının haz almaması halinde üremenin gerçekleşemeyeceğine inanıyordu. Modern tıb ise, erkeğin tam da aksine, kadın cinselliğinde üreme ile cinsel haz arasında hiçbir alâka görmez. Yani kadının üremek için hazza ihtiyacı yoktur. Ama zavallı erkeğin vardır.

Antichrist''teki kadın (modern kadın), üremeyi değil, salt zevki seçtiği için "göz göre göre" yavrusunu (geleceği) kaybetti; sonra da kendisini (şimdi''yi)...

Tıpkı bugünün sokağa fırlayan dindar kadını gibi... ya da yazı yazmanın şehvetinden yavrusunu pencerede unutan kadın gibi...

Artık onların da geleceği yok! Çünkü artık sadece erkeklerin yaptıklarını yapabiliyorlar. Oysa bir zamanlar, kadınlar, erkeklerin yaptıklarını değil, yapamadıklarını yapabilirlerdi.

* Not: Bu diyaloğun sıralaması dün aktardığım şekliyle sorunluydu. Böylelikle düzeltilmiş oldu.

15 yıl önce
Teolojik edebiyat ve kadının cinselliği
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi