|
Tuvaldeki zevâlin öyküsü

Tintoretto (öl. 1594)... Modern sanat en başat özelliğini bu başına buyruk ressamın sıradışılık tutkusuna borçludur.

VE pek tabii ki bir de takipçisi El Greco''nun (öl. 1614) ferdiyetini korumak konusundaki bitimsiz ısrarına... ve hiçbir kuşkunun sarsamadığı o erguvanî hüznüne...

Şayet bugün çağdaş sanat yapıtlarında selîs ve dakîk bir bitmişlik duygusu aranmıyorsa, bilmeli ki bu tasavvurun oluşmasında 16. yüzyılın bu iki büyük ressamının savruk ve tutkulu fırçalarının etkisi sanılandan fazladır.

Selîs ve dakîk bir bitmişlik (a smooth and careful ''finish'') duygusu....

Gombrich''ten ödünç alarak kullanıyorum bu tanımlamayı. Teknik bakımdan kemâl de, tekemmül de Tintoretto''nun umurunda değildir çünkü. Eserleri hep nâ-tamamdır (the lack of finish)...

Eksik ve kusurlu görünür. Bitmemiş ve tamamlanmamış gibi, yani nihayetine varamamış gibi...

Anlatmaya çalıştığı hikâyenin hayâli zihninde tamamlanmışsa, o takdirde tuvaldeki resim de onun nazarında tamamlanmış demekti.

Peki ya izleyicilerin nazarı?

Bu onların sorunuydu. Bakışlarını tutan mı vardı, tuvalde varsaydıkları boşlukları pekâlâ kendi nüfuzlarıyla doldurabilirlerdi.

* * *

17. yüzyılın sonuna gelindiğinde, ''bitmişlik'' (kemâl) tasavvurunun eserde değil, sanatçının zihninde varsayılması gerektiğini vurgulayan bir başka ressam da Rembrandt olacaktır.

Rembrandt bir resmin tamamlanıp tamamlanmadığına, ancak “ressam amacına ulaştığında” (when he had achieved his purpose) karar verilebileceğini iddia eder.

Sanatçı maksadını ifade ettiğine inandığında tuvalde boyanmayı bekleyen bütün unsurlar birer gereksiz ayrıntı hâlini alabilirler, hiç mahzuru yoktur, süratle birer müsveddeye dönüşebilirler.

Bitmemişlik duygusu yine izleyiciye özgü vehimlerin eseri olarak kalacaktır.

Seyirci zahmet edip nokta-i nazarını değiştirmelidir. Yerini ve bakışını.

* * *

Bütün bu kıpırtılar sonun başlangıcına işaret eder. Aristotelesçi bilimin temelleri sarsılmaya başlamıştır. Bilimde yenilikler, dünyanın sanat aracılığıyla kavranış biçimini de değiştirecektir.

19. yüzyıla gelindiğinde artık mutlak''ın yerini izafet, kemâl''in yerini zevâl, tekemmül''ün yerini tekâmül, sükûn''un yerini hareket alacaktır.

Hız kavramı ortaya çıkmıştır. Maddenin yerinde enerji vardır. Işık.

VE renk.

Anı tuvale rabt u resm etmek isteyenler çizgiye yüz çevirip vurguyu ister istemez renklerin üzerine yüklemeyi tercih edeceklerdir.

Nicelik geriye çekilir. Tuvalde görünen niteliklerdir sadece.

Artık bitmişlik/tamamlanmışlık tasavvuru yerle bir olmuş, yeni çağla birlikte bilim ve sanat hakikati ''an''da tesbit etmeye karar vermiştir. Bir ''an''da.

Fizikteki değişmeler yüzünden mutlakiyet kalesinin surları dövüldükçe dövülmekte, David''lerin, Ingre''lerin esamesi dahî okunmamaktadır. Kesinliğin ve zorunluluğun... Bonapart''ın...

Gerçeklik, her geçen gün biraz daha kristalize olmaktadır. Bilim bile bilimadamının bakışıncadır.

* * *

Karl Marx''ın, Balzac''ın ünlü eseri “Le Chef-d''œuvre inconnu”nün efsanevî ressamı Frenhofer''le kendini özdeşleştirdiği bilinen bir hikâyedir.

Das Kapital''in ilk cildi baskıya verilmeden önce, Şubat 1867''de, Engels''e yazdığı mektupta, Marx, dostuna, Balzac''ın mezkur eserini okumasını tavsiye eder.

Frenhofer gibi Marx da “gerçekliğin en mükemmel temsili''ni (the most complete representation of reality) sunma arzusunun bedelini ödemektedir.

Doğum çilesi. Kemâli taleb etmenin ızdırabı. Mükemmeli.

— “Zavallı ressam. Mükemmelliği ararken, kendi sanatını öldürdü.”

Frenhofer''i güya böyle yorumlamış Karl Marx.

Rivayete güvenilecek olursa, Frenhofer, “yaptıklarıyla yetinmeyen kahramandır” Marx''ın gözünde. Mükemmellik (perfection) arayan zekânın sembolü. Oysa Frenhofer yaptıklarıyla yetinen bir adamdır. Çünkü eserini bitirmiştir. On yıl da sürmüş olsa, eninde sonunda bitirmiştir.

Peki ama nerede? Kendi nazarında. Zihninde. Bitmemişlikse muhataplarının nazarındadır. Nazarıncadır. Tuvalde.

Alt tarafı bir el vardır görünürde.

VE görünürde ne yazık ki kemâl yoktur. Görünen eksiktir, kusurludur, tamamlanmamıştır çünkü.

* * *

— “Frenhofer, c''est moi!” der Cézanne (öl. 1906) bir defasında, Frenhofer onun da kahramanıdır. Zira kemâl, doğadadır, hayâllerinde. Tuvalde değil. Tuvaldeki hep eksiktir çünkü. Hep izafi.

Nitekim Picasso da benzer bir iddiayı seslendirecektir. Bir tek farkla. Renkleri değil, çizgiyi tercih ederek zevâli resmetmeyi seçecektir. Yaparak değil, yıkarak ve bozarak. Cézanne''ı takip etmek suretiyle nokta-i nazarı çoğaltacaktır. Perspektifi.

Her iki ressamın da yerini almak istedikleri usta, muhayyel Frenhofer değil, hız ve süratin ressamı Delacroix (1863) idi gerçekte. Yani Frenhofer''in aslı. Baudelaire''in deyişiyle: “resmin şairi”. Rengin sultanı. Renkçiliğin önderi.

Bu arada Rodin''i (öl. 1917) unutmamalı. Heykellerinin çoğu –ısmarlayan kişi ve kurumlar tarafından- hep geri çevrilmiştir, sırf tamamlanmamış oldukları gerekçesiyle. “Bitir de öyle getir!” denmiştir kendisine.

Kusur bakıştadır oysa. İzleyicinin kemâli aradığı cihet başkadır. Umumiyetle.

* * *

La Belle Noiseuse (1991). Frenhofer''e dair yönetmen Jacques Rivette''in sözde yorumu. Başarısız. Zorlama. Hissiz. Fransız tarzı sun''ilik. VE hakkı verilmemiş koca dört saat. Sabrı olan denesin!

Geçen hafta ben denedim ve ziyan ettiğim dört saat sebebiyle yarın resim sanatına ve ressamlara dair seyredebilme imkânı bulduğum filmlerden söz etmeye karar verdim. [Taksim-Tünel''de 19 Ekim''de başlayacak olan (“Felsefe ve Sanat: Bir Ressam, Bir Tablo” başlıklı) dersler için belki şimdiden hazırlık yapmak isteyenler olabilir, hususen sözüm onlara!]

Hâl böyleyken, Frenhofer''i en başa almamak olmazdı. Tutkusuna hürmeten bir çılgını... Zevâlde kemâli arayan bir âşığı... İnkisarı...

İnkisar nedir bilmiyorsan ey talib senin burada işin ne?

Kimbilir belki de haklısın, kim hem genç hem fani olduğunun aynı anda idraki içinde olabilir ki?

Burada, yani putperestler meclisinde.

14 yıl önce
Tuvaldeki zevâlin öyküsü
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi